Anne Çocukluğum Nerede Kaldı?!

Büyüdüm istemeden gençliğime! Oysa sadece kalemle kâğıt arasında satırlar dolusu dünyalar kurup yeni yaşlar, yeni yaşamlar armağan edecektim daha yıllanmışlığıma. Çocukluğuma sahip çıkmayı unuttum anne!

yazı resim

Neden büyüdüm ki anne? Neden yılların sezdirmeden çocuk haklarımı elimden almasına göz yumdum, neden? Oysa daha fazla uçurtma yarıştırmak istiyordum ben martı kanatlarıyla! Oysa daha birçok zaman, nota bozuğu şarkılar söylemek istiyordu ağzım dünyaya. Oysa anne, daha doymamıştım ben babamın avcuna dokunup haykırışlarla aldığım pembe pamuk şekerlerinin tadına. Nasıl oldu da masum gülücüklü öykülerden konuşurken dalgalarla, köpüklü akıntısında trajediler yarattım insanların? Ellerimin en özenli kutsallığıyla kumdan kalelerimi kurban ederken tuzunu mavisine katan suya, nasıl oldu da kiremit kızılı odaların yıkılası duvarlarında yalnızlığıma kendi gözyaşlarımı armağan etmeye başladım? Anne ben ne zaman mavi gözlü, sarı saçlı porselen bir bebeğin yırtılan elbisesine ağlamayı reddettim tecrübe(!)lerimle? Ve ne zaman kıpkırmızı elma şekerinin sarı çıkan elmasına hırçınlaşan küçük kız büyümeye adadı kendini? Nerede çaldılar çocukluğumu usul usul ve hayatın o sonsuz karmaşasına kattılar apansız? Yağmur yağınca yaşam alışkanlığı bir güvensizlikle çığlıklar atan bu çocukluktan artan yanım hangi yaşlı ruhlar büyücüsünün acımasız iksirinden içti anne? Hangi zayıflıkta harflerimi bu sahte dünyanın geleneksel maskeli balolarındaki zavallı insanlar için can yanmaları rengindeki sayfalara dökmeye başladım?
Büyüdüm istemeden gençliğime! Oysa sadece kalemle kâğıt arasında satırlar dolusu dünyalar kurup yeni yaşlar, yeni yaşamlar armağan edecektim daha yıllanmışlığıma. Çocukluğuma sahip çıkmayı unuttum anne! Anlamadığım onlarca dünya dili arasından birini seçip, sol anahtarının sağına dizili izler eşliğinde tüm geceler boyunca ağlamak nedir biliyorum artık. Birkaç gurbet yılı süren umarsız yaşantımı, insanlarını bırak; sokaklarını bile tanımadığım bir şehirde yağmura gebe bir gökyüzünün altında “ah deli yüreğim! Gel artık uslandır beni!” diyerek haykırmak nedir Livaneli’ye biliyorum, ne yazık… Canımı ölümlere büyüteceğim yaşlara çevirdim yüzümü anne! Korkutuyor beni çocukluğumdan sonra bir de yaşamla düşeceğim ayrılık! Dua et bana anne! Yaşam daha sıkı sarılsın yüreğime ve öyle balıkçı ağlarındaki tuz kokusu gibi işlesin tenime. Parmaklarımın arasındaki kalemim kadar sabırsız, dilimin ucundaki kelimelerim kadar kifayetsiz ve elimin altında satır satır kayan yaprak kadar doyumsuz bir yaşamın eteklerinden son yaşlarımı topluyorum anne. Belki bu yüzden çocuk olmaya olan özlemimi ifadesi mümkün olmayan kaygılara dönüştüren beklentisizliğim.
Sahile inince en beyaz deniz kabuklarını seçip, elerime büyük, umutlarıma küçük gelen ceplerime doldurduğum gibi; yaşamımın en güzel yıllarını çocukluğuma ekleyip yeni bir yaşam seçmek istiyorum anne! Umutlarım, umut etmeye korktuklarım ve hafıza kaybına karıştırdığım can kırıklıklarımla bir gemiye binip koşmak istiyorum mutluluk adasına. Ya da; çocukluğuma!..

Başa Dön