yaşamak neydi? neydi keyif almak damarlarımızda dolaşan kanı hissetmekten...
deniz kokulu rüzgarlarda dalga dalga olmuş saçlarımızın teller boyunca kendi yüzümüzü kırbaçladığında içimizin gıdıklanması?
güneşten yıllar önce kopardığı yeşilliği bağrına basıp bugüne dek koruyan çam kokulu dağlar mı? o dağların eteklerinde çocuk gülüşlerine bezeli köy evleri mi? bacasından tüten dumanın sevgi sözleriyle eğilip büküldüğü rüzgar serili damlar mı?
şubatın donmuş ayazında titreyen ellerimizin mevsimini şaşırmış badem çiçeklerini okşaması mı?
çiğ taneleriyle koyun koyuna toprağa serilen yeni yetme ekinlerin çobanın nasır tutmuş ayağını gizleyen ediklerine teması mı? çoban köpeğinin kuzulara duyduğu çapkın aşkın kurtlara haykırdığı kıskançlıkta hayat bulması mı? taşlı, tozlu yolda evine ekmemk yetiştirecek amcanın pür telaş sürdüğü odun yüklü eşeğine bel bağlaması mı?
büyükannemizin nasıl göründüğünü umursayacak kadar yapmacık bayağılıklara başvurmadan dökük dişlerini gizleyen dudaklarını cömert bir gülümsemeyle açıp, sıcacık bir çorba sunması mı? ya da büyükbabamızın emekçi elleriyle oyduğu akdeniz kokulu ıslıklar çalan kavala gülümseyişimizi işleyebilmek mi?
aylar sonra sırtımızda kışın soğuğu parmak uçlarımızda tuzlu suya erişmenin inadına ılıklığı, beyaz ve mavinin köpüklü mozaiğine dalıp düşünmek mi?
yaşamak bir hadise ]
Yaşam Hangi Dilde Güzellik Demekti?
neden sonsuz bir inatlaşma içindeyizdir ki yaşamla? oysa onca guzel şeyi bize hiç hesap sormadan veren kac sey vardır?! gozlerimizi kaldırmak vakti ayak izlerimizden... ve bakmak vakti ayak basabileceğimiz yıllanmış güneş yanığı yollara!