Günümüzde “aşk acısı” olarak nitelendirilen derin ve yakıcı duygular, insan ruhunu sarıp sarmalar, bireyi derin bir boşluğa sürükler. Özellikle bir ilişkide terk edilmek, değersiz hissetmek veya sevdiği kişinin ilgisizliğiyle karşılaşmak, insan kalbinde tarifsiz yaralar açar. Ancak bu acıların kaynağı, zannedildiği gibi sadece "aşk" değildir. Asıl sebep, insanın yaratılmış bir varlığı, Allah’ın yerine koyarak ona gereğinden fazla anlam yüklemesidir. Bu durum, kişinin kalbinde “şirk” denen derin bir boşluk ve acı bırakır. İnsan, yaradılışı gereği sevgi ve bağlanma ihtiyacıyla dünyaya gelir. Ancak bu sevgi, doğru yönlendirilmediğinde, yaratan yerine yaratılanlara yönelir. Bir insanı, bir sevgiliyi ya da herhangi bir varlığı hayatının merkezine koymak, Allah’a ait olan bir sevgiyi ona yöneltmek, kalpte huzursuzluk ve kırgınlık oluşturur. Çünkü Allah, kalplere bu acıyı, insanı doğru yola çağırmak için koyar. Kur’an’da Hac Suresi’nin 31. ayetinde şöyle buyrulmaktadır:
"Tanrı'ya ortak koşmadan tam bir teslimiyetle sadece O'na yönelin. Ve kim Tanrı'ya ortak koşarsa sanki gökten düşmüş ve kuş kendisini kapıyor veya rüzgar onu uzak bir yere sürüklüyor gibidir."
Bu ayet, insanın yaratılmışlara olan bağımlılığının sonuçlarını çarpıcı bir şekilde tasvir eder. Gökyüzünden düşen ve rüzgar tarafından savrulan bir insan gibi, kalpte Allah sevgisi yerine başkasına verilen sevgi, bireyi bir girdaba sürükler. Kişi birinden diğerine savrulur, kalbinde huzur bulamaz ve her seferinde aynı boşluğu yaşar. Günümüzde romantizm adı altında sunulan aşklar, büyük beklentilerle başlar ve çoğu zaman hüsranla sonuçlanır. “Sensiz yaşayamam” sözleri, sıkça söylenip tüketilen, anlamını yitiren ifadeler haline gelmiştir. Bir kişi bu sözleri, önce birine, sonra başkasına fısıldar. Öte yandan terk edilen kişi, bu boş sözlere inanarak yıkılır. Ancak burada sorun, terk edilen kişinin kendisi değil, onun kalbine yüklediği yanlış anlamdır. Sevgiliyi, hayatının merkezi yapmak, ondan her şeyi beklemek ve sonsuz bağlılık duymak, insanı büyük bir çıkmaza iter. Bu beklentiler, zamanla hayal kırıklığı ve acıya dönüşür. Çünkü hiçbir yaratılmış, Allah’ın yerini dolduramaz ve insana mutlak huzur veremez. Kalpte duyulan bu derin acı, aslında bir uyarıdır. Allah, insanın kalbini, sadece kendisini sevmek ve O’na yönelmek için yaratmıştır. Bir başkasını, O’nun yerine koymak, kalpte çatlaklar oluşturur. Bu çatlakların oluşturduğu boşluk, ancak Allah sevgisiyle dolduğunda iyileşir. Allah’a yönelmek, insanı rüzgârın savurduğu bir yaprak olmaktan çıkarır. O’nun sevgisiyle güç bulan bir kalp, asla yıkılmaz ve değersizlik duygusuna kapılmaz. Çünkü Allah, kullarını yaratırken onları eksiksiz ve değerli kılmıştır. İnsanın değeri, yaratılışında ve O’na olan bağlılığındadır. Bu noktada, çözüm çok nettir: Allah’a dönmek ve O’nun sevgisine tutunmak. Allah’a yönelen bir kalp, artık yaratılmışların sevgisine bağımlı olmaz. Sevgi, Allah için olduğunda değer kazanır ve insanı yüceltir. İman sahibi bir insan, sevdiklerini de Allah’ın bir tecellisi olarak görür ve onlara yüklediği anlamı doğru belirler. Kalpteki boşluk ancak Allah sevgisiyle dolar. İnsan O’na sığındığında, ne rüzgar savurabilir ne de hayatın çalkantıları yıkabilir. Dünyada yaşanan her ilişki ve duygu, geçicidir. Ancak Allah sevgisi ebedidir ve kalpleri huzurla doldurur. İnsan, kalbini Allah’a yönelttiğinde, hayatındaki tüm ilişkiler doğru bir dengeye oturur. Sevgiliye duyulan sevgi, Allah’ın bir nimeti ve tecellisi olarak görülür. Kalbin merkezinde Allah olduğunda, hiçbir acı insanı yıkamaz, hiçbir ayrılık insanı çaresiz bırakmaz. Allah’ı çok seven, O’nun tarafından da sevilir. O’nun sevgisi, her şeyi güzelleştirir ve insana ebedi bir huzur verir. Düştüğünüz yerden kalkın ve Allah’a sıkı sıkı sarılın. O zaman ne yere düşersiniz ne de rüzgar sizi bilinmeyen bir köşeye savurur. Kurtuluş, Allah’a yönelmekte ve O’na sığınmaktadır. Böylece insan, hem dünyada hem de ahirette huzuru ve mutluluğu bulur. Kalbinizdeki boşluğu Allah sevgisiyle doldurduğunuzda, hayatınız anlam kazanır ve gerçek mutluluğa erişirsiniz.
