'' Mutluluk bir karardır. Eğer bir insan mutsuzsa onu bu dünyada hiçbir şey mutlu edemez. İnsanları mutsuz, huysuz, geçimsiz yapan da sevgisizliktir. Doğduğumuz günden itibaren milyonlarca birbirinden farklı duygu biriktiririz içimizde. Bu duygular, her ne yaşadıysak, onlardan tüten dumanlar gibidir ve her birinin başka rengi ve kokusu vardır. O duyguları koca bir kavanoza doldursak, sonra iyice çalkalasak ortaya hangi renk çıkarsa, kaderimizin rengi de odur. Sonra da ömrümüzün sonuna kadar kendimize, geçmişte en sık yaşadığımız duygularla örülü bir hayat yaşamanın yollarını arar ve buluruz. Yani çocukluk acılarımızı, anılarımızı kendimize tekrar tekrar yaşatırız. Olaylar, kişiler farklı olsa da duygular hep aynıdır.
Bize çocukluk anılarımızın/acılarımızın bir benzerini yaşatacak kişileri gözünden tanır, bir de üstelik ona âşık oluruz. Sanki bir şey bizi ona mıknatıs gibi çeker. Sonradan bir şeyleri anlar gibi olur, buna şans deriz, tesadüf deriz, kader deriz. Oysa tesadüf deyip geçtiğimiz pek çok şey tesadüf değildir. Hayat onu kendi ellerimizle buldurur bize.''
Diyor meşhur psikolog yazar Gülseren Budayıcıoğlu, diyerek başladı konuşmaya Hasan hoca;
--Bu cinayetler ve şiddet suçları adli vakalar olarak açıklansa da aslında hepsinin kökeninde kaderimizin renginin bize fakında olmadan dayattığı ruhsal kodlamalar yatıyor.
Hasan Hoca, kitaptan yaptığı alıntıdan bahsederken, Poyraz müdür de kahvesini yudumlayarak dikkatle dinledi Hasan hocanın telefonundan okuduğu yazıyı. Kafasını kaldırdı ve zoraki bir gülümsemeyle bakıyordu misafirine;
---Sadece basit bir bakış açısıyla geçmişini anlamadan çözülmez diyorsunuz sevgili hocam. Okumuştum kitabını, faydalı ve böyle gerçek olaylar fikir veriyor bize de. Çünkü ona gelen hastalar önce ya da sonra mutlaka bize de uğruyor. Aslında bazı sorunlar hiç olmayabilirdi diye düşünüyorum bu hikayeler bize geldiğinde. O yüzden anlıyorum Gülseren hocayı.
--- Bir de biz galiba sağlıklı ilişki kurmayı bilmiyoruz, beceremiyoruz. Böyle defolarla yetişince de ilerde yapılan seçimlerde ortaya çıkıyor bu sorunlar gün yüzüne. Kendinin farkında olan insan sayısı da az olunca ucu cinayete varacak olaylar ortaya çıkabiliyor sevgili hocam. Keşke ailelere ve evleneceklere ya da karşı cinsle iletişim kuracak herkese sağlıklı ilişki kursu ya da eğitimi verebilsek o zaman birçok kişi doğru bildiği yanlışları görüp düzeltebilirdi. İnanın bu sorunların çoğu baştan önlem alarak çözülebilir.
Denizin yosun kokusuna karıştı iki dostun sohbetleri ve keyifli geçen gecenin sonunu getirmek istemese de yarın iş var diyerek kalkmak istedi Poyraz müdür. Damakta tat bırakan muhabbeti en kısa zamanda tekrarlama dilekleriyle kalktı ve yavaş adımlarla koyuldu eve gitmek üzere. Sahil kenarından dalga sesleri arasında yürümeye başladı, gece bütün sesleri bastıran ve örten bir yorgan misali gibi kapanmıştı şehrin üstünü. Yürürken beynin daha iyi çalıştığını biliyordu, soluduğu kömür kokulu oksijen damarlarından kana karışırken hayatın ona hazırladığı sürprizlerden habersizdi ama içinde biriken duygularla boğuşurken asla pes etmemeyi öğrenmişti.
Bakış açısı önemlidir ! Bir bardak suya tuz katınca o su içilmez ama bir nehre tuz katınca insanlar orada su içebilir, yıkanabilir. Nehirlerin değiştirme dönüştürme kapasitesi vardır. Kalp de öyledir, bir nehir gibi genişleyip farklı bakış açıları kazandıkça kişilere, olaylara, olan bitene dair duygu ve düşüncelerimiz de gelişir dönüşür ve anlamaya o zaman başlarız.
''Kolektif suç olmazdı ! bu varsayımın doğal sonucu olarak kolektif masumiyet de olmazdı! Zaten ölçü/tartı ve Themis'in elinde tutuğu terazi de bunun için vardı. Herkesin hikayesi ve kaderi tıpkı parmak izleri gibi farklıydı, benzersizdi.'' ✍️











