Beraat

Böyle düşündükçe de tam sırasıydı aslında… O’nu dahi anlayan birileri vardı… Rabb’inin O’nu tekrar hak ettiği yere koyması için sadece sen haklıydın demesi yeterliydi ama… Ama hala bilmiyordu. Ya affet demesine rağmen beraat edilmezse… Ya beraat edilse dahi diğerleri tarafından küçümsenirse… Ya da affetmesine rağmen ya artık O eskisi gibi değilse…

yazı resim

Yine yılın o günü gelmişti… Her sene olduğu gibi bugün de gün doğumundan beri keyifsizdi ama akşama doğru iyice bir ağırlık üzerine çökmeye başlamıştı… Rahatsız ediyordu bugüne özel bunca manevi duygular… Yaşanılan bunca bilimsel gelişmelere rağmen hala bu inancın devam edebilmesi de kendi tabiriyle hayret vericiydi. Bu yüzden de bu ağırlıktan kurtulmak için, şöylece bir gezinmeye başlamış, ne var ne yok diye de gözlemlemelere girişmişti. Baktığında pek değişen bir şey yoktu. Her toplum her geçen seneye göre ayrı bir manevi zayıflık, her ev ise ayrı bir yalan ve sahtekarlık içindeydi.

Bu tabloları gördükçe binlerce sene geçmiş olmasına rağmen hala ama hala haklı olmanın gururunu da içten içe hissediyor fakat kendisi hakkında verilen o kararın yanlışlığını ve adaletsizliğini de dün gibi omuzlarında hissediyordu. Olamazdı işte, olamazdı böyle bir karar… O ki en sadık, en çok şükreden ve yaratılanlar arasında en zeki olmasına rağmen; böylesi akla mantığa sığmayan bir karar karşısında nasıl boyun eğebilirdi? Düşündüğünde hiçbir zaman O’na isyan etmemişti ki… O sadece; mantıken böylesi bir yaratılış formuna kendisinin biat etmeyeceğini, etmesinin de mümkün olmayacağını söylemişti.

Daha da yaraları deşmeye gerek yok diye düşünüp yine haklı olduğunu izlemek için en sevdiği toplumlardan birinin ibadethanesini ve içindekileri izlemeye başladı. Çok eğleniyordu… Sözde boyun eğilmesi gerekenin tohumları; daha kendi dillerinde olmayan ve anlamını dahi bilmedikleri cümleleri tekrarlıyor, o cümleleri tekrarlamanın önemli bir şey olduğunu zannediyor, geçmişlerinden gelen ritüelleri gerçekleştiriyor ve gün sonunda kendi dillerinde dua ediyorlardı. Harika bir şeydi. Böylesi bir mantıksızlık olamazdı.

Biraz da bireyselleri izlemek istedi. Hızlıca birkaç ev gezmeye başladı. Orada da aynı şeylere denk geldi. Sonra ben biat etmiyorum diye kötü oluyorum gerçekten inanılır gibi değil diye gülmeye başladı. Derken bir bardağın kırıldığını duydu. Zaman ve mekan onu etkilemediğinden hemen yan daireye geçti.

Böylesi bir günde bira bardağının kırıldığını gördü. İyice gülmeye başladı. İşte dedi ya… Böylesi bir günde kul dediğin böyle olur dedi. Zaman geçti. Bekledi ve gözlemlemeye başladı.

Gün sonunda tıpkı diğerleri gibi topraktan yaratılan, promilli de olmasına rağmen, akli melekeleri yerindeyken, kendi dilinde kendini yakın gördüğü duaları okudu. Çünkü biliyordu. Her duanın, her bir birey için ayrı bir önemi vardı, bu yüzden o da, kendi yaratılışı gereği onları okudu.

Sonunda kişisel duasını ve yalvarışlarını yaparken de, O’nun için de dua okudu… Dedi ki ”Ey Rabb… O’nu da affet… O da senin kulun… Sen ki…” Devamını duymaya dayanamayıp hızlıca bir dağın tepesinde gökyüzüne bakarken gördü kendini. O an düşündü… Secde etmesi gerekenin tohumlarından bazıları, her şeye ama her şeye rağmen sadık kalabiliyorlardı. Yaptıkları tam doğru olmasa da mantık aramıyorlardı. İnançlarından hala vazgeçmiyorlardı. Fanilerdi ama bunun için dahi Rabb’lerine başkaldırmıyorlardı. Çünkü onlar; O’nun en doğrusunu bildiklerine güveniyorlardı.

Böyle düşündükçe de tam sırasıydı aslında… O’nu dahi anlayan birileri vardı… Rabb’inin O’nu tekrar hak ettiği yere koyması için sadece sen haklıydın demesi yeterliydi ama… Ama hala bilmiyordu. Ya affet demesine rağmen beraat edilmezse… Ya beraat edilse dahi diğerleri tarafından küçümsenirse… Ya da affetmesine rağmen ya artık O eskisi gibi değilse… Tekrar gökyüzüne baktı… Keşke hiç böyle olmasaydı dedi ve gözünden bir damla yaş düştü… Sanki O’nun bu gözyaşına karşılıkmışçasına o an büyük bir yıldırım düştü ve akabinde ani bir sağanak başladı. Tüm yağmur bedenini sarmaya başladığında gözyaşları daha da artmaya başladı ama gülümsüyordu.

Yorumlar

Başa Dön