İçim yanıyordu, kalemin ucu alev aldı. Ben yandım, Ankara’da bir büyük aşk, rüyaya daldı.
Gecenin en karanlık saatleri. Zuzu elindeki bir bardak suyu içirmeye çalışıyor bana. Bense, yalnızca bakıyorum, tıpkı cam gibi. Baktıkça, leke tutuyor gözlerim. O an, yani avuçlarımla ağzımı kapayıp, hayretle donduğum an, gördüklerime inanmak istemedim. Çünkü inansaydım, gözlerim kırılacaktı sanki . Ah evet, tıpkı cam gibi…
Sustum, suskunluğumun en hastalıklı cümleleri indi kalbime. Neden, diyebildim sadece, neden?
Sabaha kadar, tüm denizleri, bulutları, çağlayanları akıttım gözlerimden. Uçurumdan aşağıya salınan her intihar gibi, tek tek boşluğa düştü gözyaşlarım. Yüreğime baktım, koskoca bir ayak izi vardı, inanamadım. Sevgilim, üzerine basıp mı geçtin sevdamızın? Hangi balı akıtamadım ki dudaklarına, başka tenlerin tadında kaldı aklın? Hangi duyguyu yarım bıraktım ki ben, başka hayatlarda tamamlamaya kalktın? Bir anda ne çok şeyi eksilttin, eskittin ve kirlettin bilsen!
Oysa sen dokunurdun ellerime, alev alev bir günaha girerdik. Bir yığın sahte sevgiler taşımış bu sokaklara, sarhoş adımlarımızı teslim ederdik. Gözlerin, yıldız yıldız parlardı gözlerimde. Sen baktıkça, ruhuma inen tüm kapılar açılırdı ardına dek. Kulağımda sesin titrerdi, ürperirdim. O an, yer çekimi yok olur, kabarırdı kalbimdeki damarlar. Bir daha yere basmaz olurdu ayaklarım. Senin olmadığın her gece, şuursuz bir beyne yenik düşerdim. Attila İlhan’ın dizeleri keserdi bileklerimi;
‘ Şarabın gazabından kork! Çünkü fena halde kırmızıdır. Kan tutar. Tutan ölür, tutan ölür ’ …
Artık kırmızım olurdun benim. Tuttuğum, tutulduğum olurdun. Ama ölmezdim, hayat bir sünger gibi çekerdi ömrümü de, sen her gün tazelerdin!
Şimdi, parçalara ayrıldı gülüşlerim. Kırıldı, battı, kanattı… Tıpkı cam gibi!
Bir akşamüstü balkonunda savrulan rüzgâra rakı bardağını kaldırıp, karşındaki sandalyede olmayışıma içlendiğinde,
Dudak dudağa söylediğimiz şarkıları dinlerken, bir an olduğun yerde kalıp, kendinden geçtiğinde,
Resmime yalnızca bir ekranın gerisinden bakabilmek artık sana zor geldiğinde, bil ki ancak o zaman anlayacaksın, hangi huzuru kaybettiğini.
Şimdi gidiyorsun, hadi git!
Ve unut, satırlarına yağmurlar yağdırdığın, bu saf kadını.
Hadi, git! Ama dikkat!
Yokluğuma bile yayıldı cam kırıkları…