Modern ceza adaleti sistemlerinde denetimli serbestlik, rehabilitasyon ve topluma kazandırma amacıyla tasarlanmış bir mekanizmadır. Ancak Türkiye'de son yıllarda gözlemlenen tablo, bu mekanizmanın istisnai niteliğini yitirerek rutin bir uygulamaya dönüştüğünü göstermektedir. Her yıl çıkarılan infaz paketleri ve denetimli serbestlik düzenlemeleri, toplumda adalet algısını derinden sarsmakta, cezaların caydırıcılığını zayıflatmakta ve uzun vadede toplumsal güvenliği tehdit eden yapısal sorunlar oluşturmaktadır.
Hukuki Öngörülebilirliğin Bozulması
Ceza Adaletinin Temel İlkesi: Kesinlik
Klasik ceza hukuku teorisinde, suçun önlenmesinde cezanın ağırlığından çok kesinliği belirleyicidir. Cesare Beccaria'nın 18. yüzyılda ortaya koyduğu bu ilke, modern ceza sistemlerinin temelini oluşturur. Bir suçun karşılığında verilecek cezanın öngörülebilir ve kesin olması, potansiyel suçluyu caydırmanın en etkili yoludur. Ancak periyodik denetimli serbestlik paketleri bu kesinliği ortadan kaldırmaktadır. Mahkeme tarafından 10 yıl hapis cezasına çarptırılan bir kişi, fiilen 3-4 yıl sonra tahliye olacağını bilmektedir. Bu durum:
- Yargı kararlarını anlamsızlaştırır: Mahkemenin verdiği ceza ile infaz edilen ceza arasındaki uçurum, yargı otoritesini zedeler.
- Mağdur haklarını ihlal eder: Suçun mağduru, adaletin tecelli etmediğini düşünür.
- Toplumsal sözleşmeyi bozar: Vatandaş, devletin kendisini koruma vaadini yerine getirmediğini hisseder.
"Nasıl Olsa Paket Çıkar" Psikolojisi
Denetimli serbestliğin rutinleşmesi, toplumda bir beklenti psikolojisi oluşturmaktadır. Cezaevindeki hükümlüler ve dışarıdaki potansiyel suçlular, "nasıl olsa bir süre sonra paket çıkar" düşüncesiyle hareket etmeye başlar. Bu durum:
- Suç maliyetini düşürür: Yakalanma riski aynı kalsa bile, yakalanmanın sonuçları hafifler.
- Risk-fayda analizini değiştirir: Suç işleyerek kazanılacak fayda, çekilecek cezadan daha ağır basmaya başlar.
- Mükerrir suçluluğu besler: Bir kez ceza alan kişi, tekrar suç işlediğinde yine erken tahliye olacağını varsayar.
Caydırıcılığın Zayıflaması
Suç İşleme Eşiğinin Düşmesi
Ceza sisteminin temel işlevi, suç işleme maliyetini artırarak bireyleri hukuka uygun davranmaya yönlendirmektir. Ancak sürekli af ve denetimli serbestlik uygulamaları bu maliyeti düşürmektedir. Klasik caydırıcılık teorisine göre, bir kişi şu üç faktörü değerlendirir:
- Yakalanma olasılığı: Suçun tespit edilme ihtimali
- Cezanın kesinliği: Yakalanırsa mutlaka ceza alacak mı?
- Cezanın ağırlığı: Ne kadar süre özgürlüğünden yoksun kalacak?
Rutinleşen denetimli serbestlik, ikinci ve üçüncü faktörü ciddi şekilde zayıflatmaktadır. Sonuç olarak:
- Fırsat suçları artar: Ani bir fırsatta suç işleme eğilimi güçlenir.
- Organize suç cesaret bulur: Suç örgütleri, üyelerinin kısa sürede tahliye olacağını bilerek hareket eder.
- Ekonomik suçlar yaygınlaşır: Dolandırıcılık, zimmet gibi suçların caydırıcılığı azalır.
Mükerrir Suçluluk Sorunu
İstatistikler, tahliye edilen hükümlülerin önemli bir bölümünün tekrar suça döndüğünü göstermektedir. Bunun başlıca nedenleri:
- Toplumsal damgalanma: Adli sicil kaydı, iş bulma ve sosyal entegrasyonu engellemektedir.
- Ekonomik zorluklar: Meşru yollardan geçinme imkanı bulamayan eski hükümlü, suça geri döner.
- Ceza korkusunun olmaması: Bir kez erken tahliye olan kişi, ikinci kez de olacağını düşünür.
Bu kısır döngü, cezaevlerini "döner kapı" haline getirmektedir.
Adalete Güvenin Aşınması
Toplumsal Adalet Algısı
Halkın adalete güveni, demokratik toplumların temel taşlarından biridir. Ancak sürekli denetimli serbestlik uygulamaları bu güveni ciddi şekilde sarsmaktadır:
- "Kanun güçlü olana uygulanmıyor" algısı: Bazı suçların sürekli affa konu olması, seçici adalet imajı oluşturur.
- Mağdur memnuniyetsizliği: Suçun mağduru, hukuk sisteminin kendisini korumadığını düşünür.
- Mahkemelere güvensizlik: Yargı kararlarının fiilen uygulanmadığını gören halk, mahkemelere başvurma konusunda isteksiz hale gelir.
Adli Sicil Paradoksu
Denetimli serbestlikle tahliye edilen hükümlüler, ciddi bir paradoksla karşı karşıya kalır:
- İş bulamama: Adli sicil kaydı nedeniyle işverenler istihdam etmek istemez.
- Sosyal dışlanma: Toplum, eski hükümlülere güvenmez.
- Suça geri dönüş: Meşru yollardan geçinemeyen kişi, tekrar suç işler.
Bu durum şu soruyu gündeme getirir: Eğer tahliye edilen kişi topluma kazandırılamayacaksa, erken tahliyenin amacı nedir?
İşsizlik ve Toplumsal İsyanın Kesişimi
"Ben Çalışıyorum, O Serbest" Sendromu
Denetimli serbestlik uygulamaları, özellikle işsiz ve düşük gelirli kesimlerde ciddi bir haksızlık algısı oluşturmaktadır:
- Çalışan kesimin öfkesi: Düşük ücretle çalışan, vergisini düzenli ödeyen vatandaş, suç işleyenlerin erken tahliye olduğunu görünce adaletsizlik hisseder.
- İşsizlerin çaresizliği: İş bulamayan genç, suç işleyenin "daha rahat" yaşadığını düşünebilir.
- Toplumsal huzursuzluk: Bu algı, uzun vadede toplumsal gerginliğe ve huzursuzluğa yol açar.
Radikalleşme Riski
Yapısal dışlanma ve adalet sistemine güvensizlik, bazı kesimlerde radikalleşmeye yol açabilir:
- Devlet karşıtlığı: "Devlet suçluyu korur, mağduru değil" algısı yaygınlaşır.
- Kendi adaletini arama: Vatandaşlar, resmi yollar yerine gayri resmi mekanizmalara yönelir.
- Sosyal patlamalar: Birikmiş öfke, belirli olaylar üzerinden toplumsal patlamalara dönüşebilir.
Suç ve Korkuya Dayalı Toplum
Güvenlik Algısının Bozulması
Sürekli denetimli serbestlik, toplumda güvenlik algısını olumsuz etkiler:
- Suçluya yakın yaşama korkusu: Mahallelerine dönen eski hükümlülerden korkan vatandaşlar
- Çocuklar için endişe: Özellikle cinsel suçlardan ceza alanların erken tahliyesi, ailelerde ciddi kaygı oluşturur.
- Gece dışarı çıkamama: Suçlulara karşı güven olmadığı için kamusal alan kullanımı azalır.
Seyirci Toplum Sendromu
Suçlulardan korkan toplum, suça karşı da tepkisiz kalır:
- "Karışmayayım" refleksi: Suç gören vatandaş, kendisi zarar görebilir düşüncesiyle müdahale etmez.
- Kolluk kuvvetlerine bile güvensizlik: "Nasıl olsa salıverilecek" düşüncesiyle şikayet bile edilmez.
- Toplumsal dayanışmanın erozyonu: Herkes sadece kendi güvenliğini düşünür, toplumsal sorumluluk hissi kaybolur.
Bu durum, toplumsal dokuyu ciddi şekilde zedeler ve uzun vadede güvenlik sorunlarını daha da derinleştirir.
Denetimli Serbestlik mi, Genel Af mı?
Denetimli Serbestliğin Sorunları
Mevcut uygulamanın temel sorunları şunlardır: - Belirsizlik: Ne zaman, kimlere uygulanacağı belli değil
- Süreklilik: Her yıl yeni bir paket beklentisi
- Ayrımcılık algısı: Hangi suçların kapsandığı tutarsız
- Rehabilitasyon eksikliği: Denetim mekanizmaları yetersiz
Tek Seferlik Genel Affın Mantığı
Alternatif olarak önerilen tek seferlik genel af, şu avantajları taşır: - Netlik ve Kesinlik
- "Bu son, bir daha olmayacak" mesajı açık ve nettir
- Toplum, bunun istisna olduğunu bilir
- Beklenti psikolojisi oluşmaz - Anayasal Meşruiyet
- TBMM'nin anayasal yetkisi kullanılır
- Demokratik süreç işletilir
- Toplumsal mutabakat aranır - Adil Seçicilik
- Hangi suçların kapsandığı önceden ve şeffaf şekilde belirlenir
- Mağdur hakları gözetilir
- Ağır suçlar (cinayet, cinsel suçlar, terör vb.) kapsam dışı bırakılır - Rehabilitasyon Fırsatı
- Tek seferlik olduğu için, tahliye olanlar ikinci şansı değerlendirir
- Toplumsal entegrasyon programları eşlik edebilir
- "Bir daha olmayacak" bilinci sorumluluk oluşturur.
Genel Affın Şartları
Tek seferlik genel af uygulaması şu koşulları içermelidir:
Kapsam Dışı Suçlar:
- Kasten öldürme
- Cinsel suçlar
- Çocuklara karşı suçlar
- Terör suçları
- Organize suç örgütü üyeliği
- Uyuşturucu ticareti
- İşkence
Ek Şartlar:
- Mağdur hakları korunmalı
- Tazminat yükümlülükleri devam etmeli
- İyi hal şartı aranmalı
- Sosyal entegrasyon programları zorunlu tutulmalı
Anayasal Güvence:
- Anayasaya "bir daha genel af çıkarılamaz" hükmü eklenebilir
- En azından belirli bir süre (örneğin 25 yıl) yasak getirilebilir
- İstisnanın istisna kalması garanti altına alınır
Yapısal Çözüm Önerileri
Ceza İnfaz Sisteminin Yeniden Yapılandırılması
Sorunun çözümü sadece denetimli serbestliği durdurmak veya genel af çıkarmak değildir. Yapısal reformlar şarttır: - Mahkumiyet Sürelerinin Yeniden Değerlendirilmesi
- Bazı suçlar için cezalar gerçekçi mi?
- Hapis cezası her suç için en iyi çözüm mü?
- Alternatif cezalar (para cezası, toplum hizmeti) yaygınlaştırılabilir mi? - Cezaevi Kapasitesinin Artırılması
- İnsani koşullarda, modern cezaevleri inşa edilmeli
- Aşırı kalabalık, hastalık ve insan hakları ihlallerinin önüne geçilmeli - Rehabilitasyon Programlarının Güçlendirilmesi
- Mesleki eğitim zorunlu hale getirilmeli
- Psikolojik destek sağlanmalı
- Tahliye sonrası takip sistemi kurulmalı - Adli Sicil Sisteminin Revize Edilmesi
- Belirli suçlar için sicil kaydı belirli süre sonra silinebilir
- İstihdam engeli hafifletilebilir
- İkinci şans mekanizmaları oluşturulabilir
Toplumsal Entegrasyon Politikaları
Tahliye edilen hükümlülerin topluma kazandırılması için:
- İş garantisi programları: Kamu ve özel sektörde istihdam kotaları
- Sosyal konut desteği: Barınma sorununun çözümü
- Psikolojik danışmanlık: Sürekli destek mekanizmaları
- Toplumsal kabul kampanyaları: Damgalamanın azaltılması
Ceza adaleti sisteminde istikrar ve güvenin temel iki ayağı vardır: kesinlik ve öngörülebilirlik.
Sürekli ve rutinleşen denetimli serbestlik uygulamaları:
- Cezaların caydırıcılığını yok etmektedir
- Adalete toplumsal güveni sarsmaktadır
- Mağdur haklarını ihlal etmektedir
- Suç oranlarını uzun vadede artırmaktadır
- Toplumsal huzursuzluk ve korku yaratmaktadır
Tek seferlik genel af ise:
- Net bir çizgi çizer
- "Bir daha olmayacak" mesajı verir
- Demokratik süreçlerle meşruiyet kazanır
- Sistemi temizleyerek yeniden başlama fırsatı tanır
Ancak ne denetimli serbestlik ne de genel af, tek başına çözüm değildir. Esas olan:
- Adil ve uygulanabilir cezalar koymak
- Rehabilitasyona öncelik vermek
- Toplumsal entegrasyonu sağlamak
- İkinci şansı hak edene vermek ama bunu sistemin sürekli işleyişi haline getirmemektir
Ceza adaletinde esas olan "bağışlamak" değil, "adil olmak"tır. Adalet ise ancak kesinlikle, öngörülebilirlikle ve istisnanın istisna kalmasıyla mümkündür. Hukuk devletinde af, lütuf değil, toplumsal mutabakatla kullanılan istisnai bir haktır. Bu hakkın rutinleşmesi, hukuk devletinin temellerini sarsar. Toplum, suçlunun değil, mağdurun; belirsizliğin değil, kesinliğin; korkunun değil, güvenin egemen olduğu bir adalet sistemi hak etmektedir.