deniz çokluğunda gezer birikintisi azalan yokluğunun..
yeri hiç..az duyulmayan adımların..
bohem hayatların dışarıya kilitli kapıları
-hayatlar ki kilitlenirdi üst üste-
iyi bir yürek işçisiydin fikirlerce..
asma bahçelerinde sallanırdın sen hiç açmamış bir gül gibi
çöllerde ayak izlerin hiç rastlanılmamış bir bedeviydin ve seninle bir rüzgarı esebilirdi denizler ve tüm sınırları geçebilirdi gözlerin tüm sisler tükendiğinde..
varsayımlar vururdu kıtalara
her kıtada bir şiir sesi doğardı senden gezen
ve gün geceye battığında dinerdi öfkesi sen olan yalnızlığın..
kemiksiz bir iç gibi hiç olmadığı kadar
adımlarının sesini işiten bir iki bakış arası
bir iki kedi tantanası ve bir şehir daha kilitsiz ve yaşanmamış biri gibi
içinde ve ardında gizlediği tüm güzelliği
doğardı başka bir kıtada
seni öldürmeden tanımayacak olan tüm kirler gibi dağınık bir tanımdı o
bohem ve kendine kapalı hayatların ucuz tatsızlığı..
adınla yankılandığı dört nala bir evin vardı duyardım
ve elinde çakmağınla aydınlattığın
anları kırık o hayatlardan kalan izleri sınardı düşlerim
şimdi bir rüya tut içinde ve izlenmemiş hep daha az eksik kalmış olsun sözlerin
yarım yarım bul hep kendini
bir sokakta nara lekesi ben o hep bildiğin odamda
lakırtılarını dökerken seslere gülüşerek ve kaçarak kendi uzağıma
seninle görmediğim bir geçmişi izlerdim
senden bana bir nehir kenarı değer
dudakların ve avuçların kadar terlemiş bir alından damlar
o nehirler ve uzadıkça bu yollara bata çıka yükselen
karbon dokusunda bir cennet zannedilen
kişileri virane bir şehrin avucunda rastladım sesinin izlerine
senden bana bir yol biliyorum sokağa düşkün bir zemin kadar yakın
ben hep kendime biraz daha uzağım bilirsin hiç açılmadı
içerden bir tek kapı
sana sesini işitmeni öğütlediler ve dinlenmedi hiç bir sözün
ki kentin arkasına saklanacak kadar direnmedi olan gücün
yalnızlaşacak bir ev ve bir kentsin şimdi dizlerimde
ben bildiklerimi seninle topluyorum da sensizliği kendime çıkarmıyorum yine de
dört nala duvar
dört nala kalabalık bir uğultu kadar
kırılgan ve anlaşılmaz ise yokluğun..
susarak toplardım o kapanan kolları.. bir düş kur.. içinde uzayan bir nehir gibi otursun dizlerime..