"Hayat bir komedi ise, ben en azından kahkahaları duymak istiyorum, alkışları değil." - Franz Kafka"

Deprem Sonrası Spekülasyonlar: Bilimsel Veriye Dayalı Analiz Neden Önemli?

Bu metin, Türkiye'nin deprem kuşağındaki konumu nedeniyle oluşan bilgi kirliliğine dikkat çekiyor. 9 Kasım 2025'te Sındırgı'da meydana gelen deprem sonrası yayılan asılsız iddiaların bilimsel gerçeklerle çeliştiğini vurguluyor. Deprem ölçümlerindeki doğal belirsizlik payına ve farklı kurumların verilerine dayalı değerlendirmelerin önemine işaret eden, toplumsal farkındalık oluşturmayı hedefleyen bir analiz.

yazı resim

Türkiye'nin sismik açıdan aktif bir bölgede yer alması, deprem sonrası bilgi akışının güvenilirliğini kritik bir konuma getirmektedir. 09 Kasım 2025 tarihinde saat 11:58'de Sındırgı (Balıkesir) – Şahinkaya – Alakır arasında meydana gelen deprem, bir kez daha sosyal medya ve bazı haber kaynaklarında bilimsel temelden yoksun açıklamaların ne kadar hızlı yayıldığını göstermiştir. "Deprem Gelenbe Fayı üzerinde olmuştur, 6.5–6.9 büyüklüğünde deprem potansiyeli vardır" şeklindeki iddialar, sismolojik metodoloji ve mevcut veriler ışığında değerlendirildiğinde, hiçbir bilimsel dayanağa sahip olmadığı görülmektedir. Deprem biliminin en temel gerçeklerinden biri, ölçümlerin doğal belirsizlik payı taşımasıdır. 09 Kasım 2025 Sındırgı depremi için farklı sismoloji merkezleri tarafından rapor edilen parametreler bu durumu açıkça yansıtmaktadır:
AFAD (Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı):**
- Büyüklük: Mw = 4.5
- Derinlik: 7.14 km
KOERI (Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü):
- Büyüklük: Mw = 4.0 / ML = 4.3
- Derinlik: 10 km
EMSC (Avrupa-Akdeniz Sismoloji Merkezi):
- Büyüklük: mb = 4.4
- Derinlik: 10 km
Bu veriler arasında büyüklük açısından 0.5 birim, derinlik açısından ise yaklaşık 3 km'lik fark bulunmaktadır. Bu düzeydeki farklılıklar, özellikle orta büyüklükteki depremler için normal karşılanabilir. Farklı sismik istasyonların konumları, veri işleme algoritmaları ve kullanılan hız modelleri bu tür varyasyonlara yol açabilir. Ancak bu durum, önemli bir gerçeğe işaret etmektedir: Depremin tam konumu ve kaynak mekanizması yüksek hassasiyetle belirlenemediğinde, belirli bir faya atıf yapmak metodolojik bir hatadır. Daha da önemlisi, AFAD ve Kandilli Rasathanesi tarafından verilen episantr (deprem merkezi) konumları arasında yaklaşık 3.2 km'lik bir fark bulunmaktadır. Bu mesafe, kentsel ölçekte önemsiz görünse de, fay sistemi analizinde kritik öneme sahiptir. Çünkü bir depremin hangi fay segmenti üzerinde gerçekleştiğini belirlerken, konum belirsizliği fay atfını doğrudan etkiler. Deprem konumunu belirlerken kullanılan haritaların ölçeği, yapılabilecek yorumların sınırlarını belirler. 1/500.000 gibi küçük ölçekli haritalarda, 1 cm yaklaşık 5 km'ye karşılık gelir. Bu tür haritalarda 1 mm'lik bir işaretleme hatası bile 500-1000 metrelik gerçek arazi hatası anlamına gelmektedir.
Sındırgı depremi için yapılan konum analizleri şu sonuçları vermektedir:
- AFAD merkezine göre: Deprem, Gelenbe Fayı'na 2.2–3.0 km uzaklıkta gerçekleşmiştir.
- KOERI merkezine göre: Deprem, fay hattına yaklaşık 520 m uzaklıktadır.
Bu kadar farklı konumlandırmalar söz konusuyken, "deprem doğrudan Gelenbe Fayı üzerinde gerçekleşmiştir" demek bilimsel bir çıkarım değil, spekülatif bir varsayımdır. Episantr konumunun 2-3 km değişebildiği bir durumda, depremin hangi fay segmentinde gerçekleştiğini kesin olarak söylemek mümkün değildir. Ayrıca, bölgede yalnızca Gelenbe Fayı değil, birden fazla küçük ölçekli ve haritalanmamış kırık/fay sistemi bulunabilir. Küçük magnitüdlü depremler, bazen bu tür ikincil yapılar üzerinde de oluşabilir. Bu nedenle, harita üzerinde görsel yakınlık, bilimsel kanıt değildir. Bir depremin hangi fay üzerinde ve nasıl bir kırılma mekanizmasıyla gerçekleştiğini anlamanın en güvenilir yolu, odak mekanizması (focal mechanism) çözümüdür. Bu analiz, depremin oluşturduğu sismik dalgaların yöneliminden fayın geometrisini, hareket tipini (doğrultu atımlı, eğim atımlı, oblik vb.) ve fay düzleminin uzanımını belirler. "Deprem Kuzey–Güney doğrultulu bir doğrultu atımlı fay üzerinde olmuştur" veya "Gelenbe Fayı üzerinde kırılma yaşanmıştır" gibi ifadeler, tamamen hezeyanlardan ve reklam tutkusundan kaynaklanmış olup sismolojik veri analizi sürecini hiçe saymaktadır. Sosyal medya ve bazı haber kaynaklarında, bu depremin meydana geldiği iddia edilen fayın 6.5–6.9 büyüklüğünde bir deprem potansiyeline sahip olduğu ileri sürülmüştür. Bu tür büyüklük tahminleri, bilimsel açıdan ancak aşağıdaki verilere dayanarak yapılabilir:

  1. Paleosismolojik veriler: Fayın geçmişte ürettiği maksimum deprem büyüklükleri, hendek çalışmaları ve tarihsel deprem kayıtları.
  2. Fay geometrisi ve segmentasyon: Fayın toplam uzunluğu, derinlik genişliği ve segment sınırları.
  3. Kayma hızı (slip rate): Fayın yıllık ortalama hareket hızı, GPS ölçümleri.
  4. Gerilim birikimi: Bölgedeki tektonik gerilim dağılımı ve son büyük depremin üzerinden geçen süre.
    Gelenbe Fayı hakkında bu parametreleri içeren yayınlanmış, hakemli bir bilimsel çalışma bulunmamaktadır. Dolayısıyla, bu fayın deprem potansiyelini "6.5–6.9" olarak belirtmek, bilimsel değil, tamamen keyfi ve asılsız bir iddiadır. Küçük bir deprem sonrası, "bu faydan büyük deprem gelebilir" şeklinde kamuoyuna yönelik açıklama yapmak, bilimsel sorumlulukla bağdaşmaz ve toplumda gereksiz korku oluşturur. Bu tür spekülatif açıklamalar, deprem sonrası bilgi kirliliğinin ve güven erozyonunun ana kaynaklarından biridir. Deprem bilimi, doğası gereği belirsizlikle başa çıkmayı öğreten bir disiplindir. Ölçüm hataları, model varsayımları, veri sınırlılıkları nedeniyle, her deprem sonrası analizlerin zaman içinde güncellenmesi normaldir. Bu nedenle, erken açıklamalar ihtiyatlı, veri temelli ve doğrulanabilir olmalıdır. Ancak sosyal medya ve bazı haber kaynaklarında yayılan spekülatif açıklamalar:
    - Kamuoyunu yanlış yönlendirir: Depremle ilgili gerçek riskleri anlamayı zorlaştırır.
    - Bilimsel güveni zedeler: Uzman olmayan kişilerin yetkili kurumların verilerine güvenini azaltır.
    - Panik ve korku ortamı oluşturur: Toplumsal dayanıklılığı azaltır ve hazırlık süreçlerini olumsuz etkiler.
    Bu nedenle, yalnızca AFAD, Kandilli Rasathanesi ve EMSC gibi resmi sismoloji merkezlerinin açıklamaları dikkate alınmalı, yorumlar bilimsel verilerle desteklenmelidir. Deprem biliminde yetkin olmayan kişilerin "analiz" olarak sunduğu içerikler, kamusal alanda sorumlu bir şekilde değerlendirilmelidir. 09 Kasım 2025 Sındırgı (Balıkesir) depremi ile ilgili olarak ortaya atılan "Gelenbe Fayı üzerinde olmuştur" ve "6.5–6.9 büyüklüğünde deprem potansiyeli vardır" şeklindeki iddialar, aşağıdaki nedenlerle hiçbir bilimsel geçerliliğe sahip değildir:
  5. Kurumlar arası episantr farkı (3.2 km): Depremin konumu yeterince hassas belirlenememiştir.
  6. Harita ölçeği yetersizliği: 1/500.000 ölçekli haritalarda faya atıf yapmak metodolojik hatadır.
  7. Odak mekanizması bulunmaması: Fay tipi ve yönelimi belirsizdir.
  8. Jeolojik ve paleosismolojik veri eksikliği: Fayın deprem potansiyeli hakkında yayınlanmış bilimsel çalışma yoktur.
    Bu tür iddialar spekülasyondan öteye geçmemekte ve kamuoyunu gereksiz korkuya sevk etmektedir. Türkiye gibi deprem riski yüksek bir ülkede, bilimsel tutum, veri temelli analizle, sakin ve doğrulanmış bilgi paylaşımıyla mümkündür. Deprem sonrası toplumsal dayanıklılığı güçlendirmenin yolu, panik oluşturmak değil, bilimsel okur-yazarlığı artırmak ve güvenilir bilgi kaynaklarına erişimi kolaylaştırmaktır. Bu bağlamda, kurumlar, medya ve bireyler olarak hepimizin sorumluluğu bulunmaktadır.

KİTAP İZLERİ

Dünyadan Aşağı

Gaye Boralıoğlu

Kendini Aklama Sanatı Üzerine Bir Roman Gaye Boralıoğlu’nun "Dünyadan Aşağı"sı, okuru modern bir anti-kahramanın çarpık zihin labirentlerinde dolaştırarak hakikat, hafıza ve riyakarlık üzerine cesur bir
İncelemeyi Oku

Yorumlar

Başa Dön