Devleti derinlerde aramak, okyanusa kayık refakatiyle açılarak, olta marifetiyle balık avlamaya benzetiyorum.
Lakin bermuda üçgeninin, unutulmaması gerektiğine inananlardanım.
Yaşamak için biri kaçar ve diğeri kovalar derler...
“Kaçmak ve kovalamak” bu iki kelime birileri tarafından masum görünebilir.
Buna bir itirazım yok, fakat benim gönül dünyamda, yaşayanları çaresiz bırakan "panik atak " hissiyatını uyandırıyor. Kovalamadan ve kaçmadan, gönül çeperlerimizin derinliklerinde, keşfetmemizi bekleyen, ikna yeteneğimiz, teslimiyeti seçeneksiz bırakır.
Kâinatta, insan haricinde her şey,
Mükerrem olma gayretinde bulunan, insanlar için yaratıldığı, öğretisini hatırlamalıyız.
Mükerrem olmak, öncelikle evrensel mesajı ve gelmesine vesile olan rahmet peygamberini, özümleyerek anlamamızı kaçınılmaz kılar.
Zahirin ve batının bilinmezlerini, mutmain olmuş bir nefs için bilinenler sınıfına gireceğini bilmeliyiz.
Lakin asla bunları ifşa etmezler. İçeceğimiz bir su, boğazımızdan nasıl kayarak ve acı vermeden midemize iniyorsa,
Ahsen’i takvim üzerine, yaşantısını idame eden âdemi beşer, hayrın ve şerrin nerde olacağını bilemediğinden şükre ve zikre devam ederler.
Bunlar için derin veya derinlik veya derin devlet inanın sadece yap ve boz pratiğine benzer.
Öyle bir âlem ki, ihata etmediği bir alan bulunmaz, şerrin mümessili olacağını bilmiyor olamazdık.
Elbette biliyorduk fakat bunlarla mücadele prensiplerini, maalesef yine şer güçlerin bizlere empoze ettiği metotlarla aşmaya çalışıyoruz.
Peki, ne oluyor zayiat, defermosyon, ahvalimizi kuşatıyor. Patinajı sürekli yaptığımızdan, takatimiz kesiliyor ve ümidimiz tükeniyor.
Daha sonraları da mihengimizden süratle uzaklaşıyoruz. Derinlerle uğraşanlar, derinliğin anlamını bilmeyenler olduğunu ifade etmek zorundayız.
Derinlik yüzeyselliği asla kabul etmez.
Mustafa Cilasun
Devletin Denizi
Kovalamadan ve kaçmadan, gönül çeperlerimizin derinliklerinde, keşfetmemizi bekleyen, ikna yeteneğimiz, teslimiyeti seçeneksiz bırakır.