Düşmek

Düşmek benim işim...

yazı resim

Hava yavaş yavaş ısınmaya başladı. Güneş görmeyen yerler soğuk olabilir. Isınıyor diyorum; ısınıyor işte…

Gökyüzünde martılar dönüp duruyor. Uzaklardan bir piyano sesi geliyor. Hele sabahları duyduğum taze biçilmiş ot kokusu.

Böyle bir koku karşısında, kendini çimenlere atmaktan başka ne gelir ki insanın elinden…Hiç… Atamıyorum kendimi, yatamıyorum çimlere. Kendini biryerlerde bırakamamış bir çoğunluğun peşinden yürüyorum hızlı adımlarla… Nereye gidiyoruz belli değil, burnumuzun dikine yol alıyoruz. Kimse bir başkasının yüzüne bakmıyor, herkes bildiğini okuyor. Hızlı adımlardan ve asık suratlılıktan başka bildiğimiz birşey yok. “Saat’imi sorsam” diyorum, şu ışıklarda duran genç adama. Sesimin çıkmamasından korkup susuyorum belki, belki de birşeylere geç kalmış olmanın farkına varmak istemiyorum. Susuyorum. Trafik lambası yeşil ışık yakıyor, büyük bir kalabalıkla birlikte kendimi caddenin diğer tarafına atıyorum. İşime yetişmek için bir sokak daha geçiyorum. O sokakta gördüğüm insanlar da asık suratlı herkes işinden, eşinden, kendinden mutsuz. Oysa ben istediğim işi yapıyorum. Sevdiğim işi. Daha çocukluğumdan belliymiş benim ne olacağım. İşyerinin binasından içeri girdiğimde beni bir soğukluk karşılıyor. Buradaki grilik hoşuma gidiyor. Çimento kokusu sevdiğim kokulardan. Deniz kumu ile rutubet karışık.Üzerimdeki kıyafetleri değiştiriyorum. Ustabaşı henüz gelmemiş. Üzerimdeki pardesüyü askıya asıyorum. Çoraplarımı ve ayakkabılarımı çıkarıp dolaba yerleştiriyorum. Dolabın anahtarının ortasından beyaz bir ip geçiyor. Beyaz ip boynumda. Çıplak pencerelerden sırtıma güneş vuruyor ısınıyorum. Çıplak ayaklarım, betonla buluşuyor.

Taşa basmak hoşuma gidiyor. Çocukluğumdaki gibi… Tek yapmam gereken ise suya basmamak.

Suya basarsam kayarım. Kayarsam düşerim.

Düşmek ise bana göre değil.

Ömür İsfendiyaroğlu

Başa Dön