Düşümün Öte Yanı

Yaşam içinde yanımda kalan, tek varlık, zamandan peydahlanmış piç bir yalnızlık!

yazı resimYZ

Saat sabahın üçü. Bilemedin üçbuçuk. Eski Galata Köprüsü daha yerinde duruyor…

Altındaki dükkanlarda, üzerindeki gri asfaltta derin bir sessizlik, gri mi gri…yalnızca dubalara vuran siyah dalgacıkların çıkardıkları sesler duyduğum; şap..şap..şıpırr..şap..şıpır..

Çok uzaklarda bir vapur, dumanı tam üstünde, köprünün üstündeki balıkçılar çoktan gitmiş
olsa da ışıklar henüz terketmemiş onu. Işıklar sıra sıra, göz kırpıyor, Eminönü’nden Karaköy’e, Karaköy’den Eminönün’e …

Yaz sıcağına hazır bir serinlik; kızarmaya yüz tutan yüzüme çarpan.

Okul yıllarımı anımsıyorum, ufkun alacalığını kaçırmamak için, tünelden sonra; Karaköy yeraltı çarşısına inen merdivenleri bir çırpıda inip çıkışım, Galata kulesini karşı kıyıda bırakıp maviliklere dalışım aklıma geliveriyor. Turnikeye atılan küçük bir jetonun nasıl bizi ayırdığını, iki yabancının bizi ayrı ayrı yerlere götürmek için, nasıl dümenlere asıldığını düşünürken, gözlerim doluveriyor. Bir zamanlar varlığına inandığım şimdi ise bundan bir türlü emin olamadığım ikimiz için burdayım. Koşuyorum yeniden ufkun kızıllığına doğru giden vapura yetişmeye; bir martı kanadıyla uçmayalı, ne çok olmuş…

Yüreğimde gece; onikiyi çoktan geçmiş saat, ne gariptir ki geçen zamanın ardında yaşanan birşeyler var, izdüşümler var bilemediğim; dilime yerleşen ama kafamın içinden sessiz ve öksüzce geçen sözcükler gibi…

Aşk; kendini bilmezlik, olup biteni ise hiç ama hiç bilememezlik...
Suskunluk; sancılı yalnızlık.…
Korku; çocukluğa özgü bir terim,büyüdükçe silikleşen yada derinleşen...
Yalnızlık; yaşama karşı bağışıklık aşısı...
Umut; mutsuzluğun, metresi...
Mutsuzluk; Düşlerde yeri olmayan…
Düş; kırılır mı? Ardında kırılan başka bir şeyler var, kesilip kanamalar var bilemediğim; tıpkı yüreğimin ince keskin yırtılması gibi.
Yürek; Çikolata ama içi duygu dolgulu…
Duygu: Uyku gibi güzel, sonu gelmeyen, bir rüya
Rüya; yorumsuz, iniltiler, sayıklamalar, hadi hayırlısı!

Belki de alakasız ama bir tanım daha.
Aş ermek; Gebelikte bazı yemeklerden tiksinip bazı yemekleri yeme isteği duymak.
Ben eriyorum belki de; kendime…tanımlarla yüzleştikçe, eriyorum, geberiyorum.

" Ol! " demeyle olmuyor işte bir yaşam.

" Öl! " demeyle ölünmüyor.

" Dur! " demeyle durulmuyor birdenbire.

" Sus! " demeyle susar mı gözlerim?

Emir kipleri ağlıyor, bağrıyor bas bas, düşlerimin arasında .

“Bekle! ”

Yüreğimde, gece; on ikiyi çoktan geçmiş saat . Bedenim kendi zamanından habersiz; anlamaktan ürküyor belki de. Anladığım an gizemini yitiriyor her şey.
Düşlediklerimi diri ve gizli tutmak için kaçıyorum anlamaktan.

Yaşam içinde yanımda kalan, tek varlık, zamandan peydahlanmış piç bir yalnızlık!

Gökyüzüne bakmalıyım, başımı kaldırıp, yıldızları saymalıyım, oturup sabah olmadan…
Gecenin güzelliğini görebilmeliyim, denizin üzerindeki gümüş ışıltısında, duyabilmeliyim bir başka güzelliği, dalgaların şıkırtısında.

Gün ışımış, güneş doğmuş!
Yüreğimde ise, hala gece; on ikiyi çoktan geçmiş saat!

Oysa, ışığın bile ortaya çıkartamadıkları var, gizlenenler...
Gündüzün köründe bile karanlıklar arkasına saklanıp adam, geçinenler.

Ömür İsfendiyaroğlu
03.09.2001 Pazartesi

Başa Dön