"Yazmak, kelimelerle zorla evlenmek gibidir; boşanmak kolay değildir, ama bazen komşu daha ilginçtir." – Franz Kafka"

Gelenekçi Din Algısı ve Kur’an Merkezli İslam: Dinî Bayramlar Üzerine Bir Değerlendirme

Bu yazı, İslam'daki dinî bayramların Kur'an'da bulunmamasından doğan teolojik tartışmayı ele alıyor. Geleneksel din anlayışı ile Kur'an merkezli İslam anlayışı arasındaki farkı inceleyerek, bayramların dindeki yerini sorguluyor. Ankebût Suresi'nin 51. ayetini referans göstererek Kur'an'ın yeterliliği üzerine düşündürüyor ve okuyucuyu İslam'ın özü hakkında derinlemesine bir sorgulamaya davet ediyor.

yazı resim

**Dinî bayramlar, İslam toplumunda derin bir sosyal ve kültürel öneme sahiptir. Ancak bu bayramların, İslam'ın kaynağı olan Kur'an'da yer almaması, konuyu teolojik bir tartışma haline getirmiştir. Geleneksel din algısıyla Kur’an merkezli İslam anlayışı arasındaki bu fark, bayramların dinî meşruiyetini sorgulayan bir düşünceyi doğurmuştur. Peki, bu bayramlar gerçekten İslam'ın bir parçası mı, yoksa tarih boyunca oluşmuş bir gelenek mi? Kur’an, İslam dini için yeterli olan kaynak olarak apaçık bir şekilde yol göstericidir: > “Kendilerine okunmakta olan Kitabı sana indirmemiz onlara yetmedi mi? Şüphesiz bunda iman eden bir kavim için gerçekten bir rahmet ve bir öğüt vardır.” (Ankebût Suresi, 51) Bu ayet, İslam’ın temelinde Kur’an’ın yeterliliğini vurgular. Ancak gelenekçi din anlayışına göre, İslam, sadece Kur’an ile sınırlı olmayıp, hadisler, mezhepler ve tarihsel yorumlarla zenginleşmiştir. Bu bağlamda dinî bayramlar, İslam’ın asli bir unsuru olarak değil, geleneklerin ve toplumların din anlayışlarına kattığı ritüeller olarak karşımıza çıkar. Dinî bayramlar, İslam dünyasında sadece manevi bir etkinlik değil, aynı zamanda toplumsal dayanışmayı pekiştiren bir olgu olarak görülür. Gelenekçiler, bayramların toplumu birleştirdiğini, küsleri barıştırdığını ve ticari hayatı canlandırdığını savunurlar. Ancak bu iddialar, Ortadoğu’nun günümüzdeki sosyoekonomik ve kültürel durumuna bakıldığında eleştiriye açıktır:
Bölünmüş Toplumlar: Yüzyıllardır bayram kutlayan İslam toplumları, bugün onlarca parçaya bölünmüş durumdadır. Emperyalist ve Siyonist etkiler, bu toplumları sömürü nesnesine dönüştürmüştür.
Kültürel Yozlaşma: Bayramların varlığı, ne ekonomik eşitsizlikleri, ne faiz sisteminin etkilerini, ne de toplumsal yozlaşmayı engelleyebilmiştir. Kur’an’ın emrettiği infak ve zekât kurumları çökmüş, yerine tüketim odaklı bir bayram anlayışı gelmiştir.
Kur’an’da “bayram” kavramına rastlanmaz. Bu, bayramların dinî bir vecibe değil, toplumsal bir âdet olduğunu düşündürmektedir. Kur’an, ibadetlerin ve dinî ritüellerin Allah’ın belirlediği sınırlar içinde olması gerektiğini vurgular. Bu sınırların ötesine geçmek, insanın Allah’a din öğretmeye kalkışması olarak görülür: > “De: Allah'a dininizi mi öğreteceksiniz? Göklerde ve yerde olanları Allah bilir. Allah her şeyi bilendir.'” (Hucurât Suresi, 16) Gelenekçi din anlayışı, tarih boyunca çeşitli örf ve âdetleri dinin bir parçası haline getirmiştir. Bu durum, İslam’ın özünden uzaklaşmasına ve insanların Kur’an yerine dedelerinin izlerini takip etmelerine neden olmuştur: > “Hayır! Şüphesiz biz babalarımızı bir ümmet üzerinde bulduk. Ve şüphesiz biz de onların izleri üzerinde gidiyoruz dediler.” (Zuhruf Suresi, 22) Bayramlar, bu örflerin en görünür örneklerinden biridir. Ancak bu ritüellerin insanlığın hangi sorununu çözdüğüne dair somut bir kanıt bulunmamaktadır. Dinî bayramlar, İslam toplumlarının bir geleneği olarak varlığını sürdürse de, Kur’an merkezli bir İslam anlayışında meşruiyetleri tartışmalıdır. İslam, bireyin ve toplumun hem bu dünyada hem de ahirette kurtuluşunu hedefler. Bu hedef, ancak Kur’an’a dönülerek ve dinî ritüellerin Kur’an’daki temellerine uygun şekilde icra edilmesiyle mümkündür. Bayramların dinî bir vecibe olarak görülmesi, İslam’ın özünden uzaklaşmak anlamına gelir. Kur’an, anlaşılmaz bir kitap değildir ve insanlara doğruyu yanlıştan ayırmak için rehberlik eder. Bu rehberliğe kulak vermek, İslam’ın birey ve toplum üzerindeki etkisini güçlendirecek ve gerçek anlamda birliği sağlayacaktır. > “Emrolunduğun şeyi açıkça söyle ve ortak koşanlara aldırma.” (Hicr Suresi, 94)**

Yorumlar

Başa Dön