1994`ün son günleri... İstanbul - Ankara arası yoğun bir mektup trafiği... Aşk var, özlemek var. Var ama, öğrencilik bağlamış ellerimi. Ha desem çıkıp gidecek gücüm var da, ha desem çıkıp gidecek param yok, o günlerde. Mektuplar... Derslerden çalınan dakikalarda, herkesin uyuduğu saatlerde yazılmış mektuplar. Uyutmuyor ki sevda!
Bir mektup yazmışım ona. Demişim ki;
"Gecenin bir yarısı geleceğim sana... Uykundan uyandırmaya kıyamayacak yüreğim. Elimi değdirmeden seveceğim uykularını. Dudağımı dokundurmadan öpeceğim özlemini. Saçlarını bakışlarım okşayacak, irkiltmeden seni. Sabaha dek sesim çıkmadan söyleyeceğim seni sevdiğimi. Sen uyanmamışken henüz çocuk uykularından; sessiz bir hıçkırık olacak vedalarım. Bilmeyeceksin bütün gece seni sevdiğimi ya sen; yine de bir demet gül bulacaksın yastığına uzanmış... Onlara dün gece ellerim değdi benim. Ben dün gece yanındaydım sevdiğim..."
Yanıtı gecikmiyor mektubun;
"Mektubunu aldığım andan beri, kıpır kıpır içim. Odamı hep tertemiz tutuyorum. Mutfakta hep yemek hazır. Arkadaşları ayakkabılarıyla sokmuyorum eve. Diyorum ki; "kirletmeyin, Nilay gelir belki bu gece." Hepsinin gözünde bir divaneyim artık. Dün gece mektubun cebimde, bir sigara yakıp bahçeye çıktım. Aklımda sen. Seni mi içtim, sigarayı mı, bilemedim. Bir iki adım atacak oldum bahçe kapısına... O da ne? Gördüğüm şey gerçek mi? Yüreğim çıkacak oldu göğsümden neredeyse. Bahçe kapısının önüne bırakılmış bir sürü gül! Demedi açılıp bırakılmış karların üstüne. Yanına gidip dokunmaya kıyamadım; hani bu bir düşse, hiç bitmesin diye! Bir sigara daha yakıp mektubunu okudum yeniden. Sonra eve döndüm, kucağımda gül demeti. İbrahim karşıladı beni kapıda. "O güller de ne?" Yunus koştu İbrahim`in sesine. İkisi de şaşkın... Ben gururlu, "Görüyorsunuz değil mi? Siz de görüyorsunuz gülleri, hayal değil. O buradaydı... Buradaydı bu gece!"
Mektubu tutan ellerim titredi. Yüreğim kopacak yerinden sanki. Olabilir miydi? Bu nasıl bir tesadüftü? Aşk her şeye kadirdi de, bu kadar mı kadirdi? Sevgimiz gözümde büyüdü... büyüdü.
Ertesi sabah fakülteye giderken, otobüsten indiğimde; her zaman yürüdüğüm anayolu terk edip anayola paralel giden, iki yani çalılıklarla uzayan patikaya götürdü beni ayaklarım. Yerler karla kaplı, yer yer çalılarda tutunup kalmış kar öbekleri... Az ilerde yol kızıllaştı. Yaklaştım. Yüreğim yine deli gibi. Patika boyunca tek tek bırakılmış, kırmızı bir gülün koparılmış yaprakları... "Seviyor-sevmiyor", demiyorum. Seviyor, öyle iyi biliyorum ki! "Olabilir mi?" demiyorum bu kez. Gülümsüyorum... Eğilip bir bir topluyorum yaprakları. Aklımda mektubuna yazdığı son cümle: " Seninle olduğumdan beri, artık düşle gerçek iç içe!"
O sabah topladığım gül yaprakları, hala "bizim şairimizin" kitabının sayfaları arasındadır. Daha sonra Ankara`ya gittiğimde, arkadaşları da şaşkınlıkla anlattılar, o geceki gül demetini... Ve ben, o gün bu gündür hala düşünüyorum, "O gece, o gülleri bahçe kapısına bırakan ben miydim, gerçekten?", diye...