Arpın tellerine dokundu yavaşça… Çıkan ses tüylerini ürpetti. Açık bir günde, bulutlarını altına toplamış oturuyordu.
Önce Üsküdar’a çekti bulutunu… Kız Kulesi’ne salmış giden sevgililerden ayrılığı aldı, asla ayrılmasınlar diye… Üzerlerine toz pembe simleriyle bir tül kapladı kimsenin onlara dokunmaması için, zamanı durdurdu…
Beşiktaş’ta torununun elinden tutmuş, onu gezdirmeye çıkarmış dedenin omzuna kondu. Huzurun resmini çekti, cebine koydu. Dedeyle torunun üzerine bembeyaz ışıltılı pullarını serpti. Ufaklığın alnına küçük bir öpücük kondurdu.
Buz tutmuş Lalezar’da, bülbülün gözyaşlarında buldu kendini. Acıyı topladı ağıtlarından…Kıpkırmızı bir toz serpti, kızıla boyandı gül, bülbül yeniden aşık oldu…
Sancılı dakikalardan sonra yorgun düşmüş annenin şefkatini izledi, şefkati öğrendi. Zafer sarhoşu anne-kıza açık mavi tozlar serdi, bebeğin mavi gözlerine inat. Onu hala gördüğünü bildiği bebeğin ufacık parmaklarını tuttu, buram buram anne kokuyordu bebek…
Yavaş yavaş dönen plağın yanına oturmuş, anılarını düşünen yaşlının elinden yalnızlığı aldı. Yüzündeki gülümseme asla kaybolmasın diye altın rengi simlerini dağıttı odaya.
Bulduğu en rahat kaldırıma kıvranmış delikanlıya rastladı. Haksızlığı gördü… Soğuğu hissetmemesi için bir yorgan gibi geri simlerini paltosuna yama yaptı.
Kadıköy’de bir dost meclisnin üzerine uçtu. En güzel ezgilerini çaldı, mutlulukları asla dinmesin diye.. Gücü ve dostluğu paylaştı onlarla… Kimseye söylemeden en sevdikleri renkli kalplerine yerleştirdi, düştükleri zaman tutunsunlar diye…
Sonra koskocaman bir gemiye demir attı. Güvertede tek başına “viskisini” yudumlayan kaptana yalnızlığını unutsun diye, topladığı tüm duyguları bıraktı. Kaptanın kalbindeki aşka çözüm bulamadı, alaca renkli simleriyle ödüllendirdi; aşkın rengi ebruli değil miydi? Gemiye ve kaptanın aşkına baktı, ona en uygun yer burasıydı. Bulutunu kaptanın koltuğunun yanına koydu ve sonsuza kadar onun yanında arpının en güzel ezgilerini çaldı, kaptan yalnız kalmasın diye…