**Hızır figürü, İslam düşüncesinde, özellikle tasavvuf geleneğinde önemli bir yer tutan bir karakterdir. Ancak, bu figürün kökeni İslam’a ait olmayıp, Ortadoğu ve Akdeniz kültürlerinin mitolojik ve dini inançlarından beslenmiştir. Özellikle Mezopotamya, Pers ve Yahudi-Hristiyan geleneklerinde yer alan ölümsüzlük, bilgelik ve doğaüstü yeteneklere sahip figürler, Hızır'ı şekillendiren unsurlar arasında yer alır. Tasavvuf geleneği, Hızır’ı bilge, ölümsüz ve üstün ilim sahibi bir figür olarak sunmuştur. Ancak, İslam'daki Hızır’ın bu şekilde yüceltilmesinin kökenleri, büyük ölçüde eski mitolojik figürlerden alınmıştır. Bunlar arasında en dikkat çekenleri şunlardır:
Mezopotamya ve Pers Mitolojisi:
Sümer ve Babil mitolojilerinde, ölümsüzlükle ilişkilendirilen figürler mevcuttur. Özellikle Gılgamış Destanı'nda geçen Utnapiştim, tufandan sonra ölümsüzlükle ödüllendirilen bir bilgedir. Ayrıca Pers kültüründe, ölümsüzlük veren Haoma bitkisi ile bağlantılı kutsal figürler vardır.
Yahudi-Hristiyan Gelenekleri:
Yahudi geleneğinde İlyas (Eliyahu) ölmeden göğe yükselmiş bir figür olarak görülür. Museviliğin zamanla tahrif edilmesi sebebiyle Yahudi inançlarına göre İlyas ölmeden göğe yükselmiştir, bu da Hızır’ın ölümsüzlüğüyle paralellik gösterir. Hristiyanlıkta ise bazı azizlerin ve bilge kişilerin olağanüstü özelliklere sahip olduğu kabul edilir.
Antik Yunan ve Helenistik Düşünce:
Hermes Trismegistus gibi figürler, bilgelik ve rehberlik özellikleriyle Hızır’a benzer. Ayrıca suyla ilişkilendirilen deniz tanrıları da Hızır’ın zamanla halk inanışlarında kazandığı su ve bereket sembolizmiyle benzerlik taşır.
Bu unsurların tamamı, İslam sonrası Hızır anlayışına zemin hazırlamıştır. İlk dönem Müslümanlar arasındaysa Hızır’ın kimliği hakkında çeşitli rivayetler yayılmıştır. Hızır inancı, özellikle Emevîler ve Abbâsîler döneminde halk arasında yaygınlaşmıştır. Bu dönemde tasavvufun yayılmasıyla birlikte, Hızır’ın bir veli veya nebi olduğu fikri kuvvetlenmiştir. İslam dünyasında geniş bir coğrafyaya yayılan Hızır inancı, özellikle mistik öğretilerle birleşerek çeşitli hikâyelerle zenginleştirilmiştir. Osmanlı’da Hızır inancı oldukça güçlüydü. Hızır ile İlyas’ın buluştuğu kabul edilen Hıdırellez bayramı kutlanıyordu. Hızır, denizciler, yolcular ve darda kalanlar için bir koruyucu figür olarak görülüyordu. Ancak, İslam’a baktığımızda Hızır’ın bu ölümsüzlük ve üstün bilgi iddiaları, özellikle “Ledünni ilim” olarak adlandırılan kavramla ilişkilendirilmiştir. Fakat, "Ledünni ilim" diye bir ilim dalı yoktur. Ledünna terimi, aslında Kuran'da bir ilim dalı değil, "yanımızda" veya "bizim tarafımızdan" anlamına gelen bir zarf olarak kullanılmıştır. Ancak ne yazık ki bu kavram, zamanla yanlış bir şekilde mitolojik bir figür olan Hızır’a atfedilmiş bir ilim dalı haline getirilmiş ve onu Allah’tan doğrudan ilim alan bir figür olarak yüceltmiştir. Ancak, Kuran'da geçen Kehf suresinde, Musa'nın arkadaşı olan bilge figürün, sadece ilahi bir bilgiye sahip olduğu belirtilmiştir ve bu kişinin Hızır olduğu iddiası, daha sonra eklenen bir yoruma dayanmaktadır. Bu tür yanlış anlamalar ve efsaneler, İslam’a hurafe karıştırılmasına yol açmıştır. Kuran’da Hızır'dan açıkça bahsedilmez. Kehf suresi, bir bilge ile Musa’nın karşılaşmasını anlatan bir kıssayı içerir. Kehf Suresi’nde geçen "bilge kişi" üzerinden Hızır figürünün öğretileri şekillendirilmiştir. İslam’a Hızır, mitolojilerden alınarak dahil edilmiş ve bazı tasavvufçular, onu sadece bir insan değil, bir veli, bir ölümsüz figür olarak kabul etmişlerdir. Daha sonra bazı kesimler tarafından, evliyanın nebilerden üstün olduğu iddia edilmiş ve bu görüş İslam’a zarar veren bir sapmaya dönüşmüştür. Enbiya suresi 34. ayetinde, Allah şöyle buyurur: "Ve senden önce hiçbir beşeri ölümsüz kılmadık. Şimdi eğer sen ölürsen onlar sonsuz mu kalacaklar?" Bu ayet, hem nebilerin hem de diğer insanların ölümüyle ilgili temel gerçeği vurgular: Hiçbir insan ölümsüz değildir. Dolayısıyla, Hızır’ın varlığı ve ölümsüzlüğüyle ilgili iddialar, Kuran’ın açık ifadeleriyle çelişmektedir. Hızır’ın, eski Ortadoğu kültürlerinde mitolojik bir figür olarak ortaya çıktığı kesindir. Antik Yunan mitolojisinde, Hermes Trismegistus gibi bilge gezgin figürler, Hızır’ın "bilgelik ve rehberlik" özelliklerini taşır. Su ile ilişkilendirilmesi de, deniz tanrıları ve bereketi simgeleyen figürlerle benzerlikler gösterir. Hızır aslında şizotipal kişilik bozukluğu olan kişilerin yaşadığı algısal bozukluklar veya halüsinasyonlarla ilişkilendirilebilir. Bu kişiler, doğaüstü figürlerle iletişim kurduklarına inanan ve bu tür deneyimleri gerçekmiş gibi yaşadıklarına inanan bireyler olabilirler. Ancak, bu tür deneyimler, sadece bir psikolojik bozukluğun belirtisi olmayabilir; aynı zamanda kültürel, dini veya manevi bir deneyim olarak da algılanabilir. Eskiden ölen insanların göğe yükseldiğine inanılırdı. Tevrat’ta İlyas’ın göğe yükseldiği anlatılmaktadır. Haliyle Tevrat'a göre Resul İlyas bir kasırga sonucunda hayatını kaybetmiştir. 2. Krallar 2:11'de şu ifadeler yer almaktadır: “Onlar yürüyüp konuşurlarken aniden ateşten bir atlı araba göründü ve ikisini ayırdı. İlyas, kasırga içinde göğe yükseldi.” Bu, Hızır’ın ölümsüzlüğüyle ilişkilendirilen öğretilerin bir parçasıdır. Ancak, bu inançlar, İslam'ın temel öğretilerine ters düşmektedir. Hızır ve İlyas’ı ölümsüz kabul etmek, Kur'an’ın ve Tevrat’ın ayetleriyle çelişir. Hızır’ın, darda kalan kişilere yardım etme yeteneği ve ona çağrı yapanlara anında yetişmesi gibi kerametler de İslam'a sonradan dahil edilen şirk davranışlar arasında yer almaktadır. Bu tür inanışlar, İslam’a sonradan eklenen hurafelerdendir. İslam’ın temel inançları, insanların sadece Allah’a dua ederek yardım alabileceğini öğretir. Bu tür inançlar, zamanla mitolojik öğelerle iç içe geçerek, Hızır’ı bir ilah figürüne dönüştürmüştür. Sonuç olarak, Hızır İslam’a sonradan dahil olmuş bir figürdür ve eski Mezopotamya, Pers ve Yahudi geleneklerinden alınarak İslam’a adapte edilmiştir. İslam'da, Hızır’ın ölümsüz olduğu ve doğaüstü güçlere sahip olduğu iddiaları, kesin bir Kuranî dayanağa sahip değildir. Hızır, bir efsane figürü olarak, çeşitli kültürlerin etkisiyle İslam’a dahil olmuş ve zamanla bu mitolojik figür, dini inançlarda bozulmalara sebebiyet vermiştir. Hızır'ın varlığı, büyük ölçüde eski mitolojik inançların bir yansımasıdır ve İslam’da varlığına dair kesin bir kanıt bulunmamaktadır. Ve nihayetinde, Kuran’a dayanarak söylemek gerekirse: "Ve senden önce hiçbir beşeri ölümsüz kılmadık." (Enbiya Suresi, 34) Bu gerçek, Hızır’ın var olsa dahi bir insan olarak ölmüş olduğunu ve varlığının bir efsaneye dayandığını gösterir. Hızır’a atfedilen kerametler ve mistik özelliklerde, daha çok halk arasında gelişmiş mitolojik öğelerdir ve gerçek dini öğretilerle örtüşmemektedir.**
