İslam inancına göre, insanların yaptığını düşündükleri hiçbir eylem gerçekte kendilerinden kaynaklanmaz. Bu durum Saffat Suresi'nin 96. ayetinde açıkça belirtilmiştir: "Ve Allah sizi ve yaptığınızı yaratmıştır." Bu ayet, insan eylemlerinin gerçek yaratıcısının Allah olduğunu vurgulamaktadır. Tevbe Suresi'nin 51. ayeti bu anlayışı pekiştirir: "De: Allah'ın bizim için yazdığı dışında bize ulaşmaz. Bizim Mevlamız O'dur. Ve inananlar Allah'a güvenip dayansın." Bu ayetin ışığında, insanın yapabileceği hiçbir şeyin olmadığı, her şeyin önceden belirlenmiş ilahi plan dahilinde gerçekleştiği anlaşılmaktadır. İnsan, özünde aciz bir varlıktır. Bu acizlik sadece fiziksel gücün sınırlılığından değil, aynı zamanda gelecek hakkındaki bilgisizlik ve kendi kaderini belirleme konusundaki yetersizlikten kaynaklanır. Eğitim danışmanlığı süreçlerinde, danışmanlar kendilerini öğrencilerin geleceğini şekillendiren aktörler olarak görebilirler. Ancak İslami perspektiften bakıldığında, danışmanlar yalnızca birer "vesile"dir. Araf Suresi'nin 188. ayetinde belirtildiği gibi: "De: Allah'ın dilediği dışında kendime bir fayda ve zarara sahip değilim. Eğer gaybı bilseydim çok hayır isterdim. Ve bana kötülük dokunmazdı." Bu ayet, hiç kimsenin gayb bilgisine sahip olmadığını ve kendi akıbetini bile tam olarak bilemediğini göstermektedir. Dolayısıyla bir danışmanın öğrenci için en doğru tercihi bilmesi imkansızdır.
YKS, LGS, DGS gibi sınavlarda öğrenciler ve aileler:
- Hangi danışmandan yardım alacaklarını
- Hangi veri analiz yöntemlerini kullanacaklarını
- Python veya R gibi araçlarla nasıl analiz yapacaklarını
- Trend ve volatilite analizlerini nasıl uygulayacaklarını
kendilerinin seçtiğini zannederler. Oysa Kasas Suresi'nin 68. ayeti bu yanılgıyı düzeltir: "Ve Rabbin ne dilerse yaratır ve seçer. Seçim onların değildir."
Ali İmran Suresi'nin 26. ayeti, başarı ve mülkiyetin gerçek sahibini açıklar: "De: Allah'ım mülkün sahibisin dilediğin kimseye mülkü verirsin ve dilediğin kimseden mülkü alırsın. Ve dilediğin kimseyi yükseltirsin ve dilediğin kimseyi alçaltırsın. Hayır senin elindedir. Şüphesiz sen her şeye kadirsin."
Bu bağlamda:
- Üniversite kazanmak
- Lise yerleştirmelerinde başarılı olmak
- Atama süreçlerinde başarı elde etmek
- Bilgi sahibi olmak
hepsi Allah'ın verdiği birer mülktür ve Allah'ın takdiri doğrultusunda gerçekleşir.
Toplumda yaygın olarak, sadece "aklı başında" kişilerin danışmanlık yapabileceği düşünülür. Ancak bu yaklaşım, İslam'ın adaletli bakış açısıyla çelişir. Hucurat Suresi'nin 11. ayeti bu konuda önemli bir ilke koyar: "Ey iman edenler! Bir kavim bir kavimle alay etmesin. Belki kendilerinden daha hayırlıdırlar."
Bu ayet, görünürde dezavantajlı konumda olan kişilerin aslında daha ehil olabileceğini gösterir. Nisa Suresi'nin 58. ayeti de "emanetleri ehil olanlara vermenizi" emreder, bu da gerçek ehliyetin dışsal kriterlerle değil, içsel niteliklerle belirlendiğini gösterir. Yusuf Suresi'nin 67. ayeti, insan kapasitesinin temel bir sınırını ortaya koyar: "Ben size hiçbir şekilde Allah'a karşı fayda sağlayamam. Hüküm yalnızca Allah'ındır."
Bu ayetin ışığında, hiçbir danışman, hiçbir strateji uzmanı veya eğitim koçu, danışanları için Allah'ın takdirine karşı gerçek bir fayda sağlayamaz. Başarı veya başarısızlık, insani çabaların sonucu değil, ilahi iradenin tecellisidir. Enfal Suresi'nin 17. ayeti, bu paradoksu en net şekilde açıklar: "Onları öldürmediniz fakat Allah onları öldürdü. Attığın zaman sen atmadın. Fakat Allah kendinden güzel imtihanla sınamak için attı."
Bu ayete göre:
- Danışman tercih listesi yazarken, yazan aslında Allah'tır.
- Öğrenci strateji uygularken, uygulayan gerçekte Allah'tır.
- Aile karar verirken, karar veren hakikatte Allah'tır.
İnsan sadece zahiri olarak fail konumundadır, gerçek fail Allah'tır.
Hadid Suresi'nin 22. ayeti, kader anlayışının temel dayanağını oluşturur: "Yerden kendinize isabet eden bir musibet yoktur ki biz onu yaratmadan önce bir kitapta olmasın. Şüphesiz bu Allah'a kolaydır."
Bu ayetin mesajı şudur:
- Hangi öğrencinin hangi okulu kazanacağı önceden belirlenmiştir.
- Hangi danışmanın hangi tavsiyeyi vereceği önceden yazılmıştır.
- Hangi ailenin hangi kararı alacağı önceden bilinmektedir.
- Hangi stratejinin uygulanacağı önceden belirlenmiştir.
Hadid Suresi'nin devamı, başarı karşısında doğru tutumu gösterir: "Kaçırdığınız üzerine üzülmeyesiniz size verdiği ile sevinmeyesiniz. Ve Allah bütün kibirli övünenleri sevmez."
Danışmanlar, öğrenciler veya aileler başarı elde ettiklerinde:
- Bunu kendi yeteneklerine bağlamamalı
- Kibirlenip övünmemeli
- Allah'ın lütfu olduğunu unutmamalı
- Başarının geçici olduğunu bilmeli
Bu teolojik çerçeve, danışmanlık hizmetlerinin nasıl anlaşılması gerektiği konusunda önemli sonuçlar doğurur:
- Vesile Olarak Yaklaşım: Danışmanlar kendilerini vesile olarak görüp tevazu içinde hareket etmelidir.
- Sonuç Odaklılığın Sınırları: Başarı garantisi verilmemeli, çünkü sonuçlar Allah'ın elindedir.
- Eşit Davranış: Her öğrenciye eşit saygı gösterilmeli, hiç kimse önyargıya maruz kalmamalıdır.
- Tevekkül Vurgusu: Öğrenciler ve aileler, çaba göstermekle birlikte sonucu Allah'a havale etmelidir.
Bu anlayış, eğitim sisteminin kendini değerlendirmesinde de önemli açılımlar sunar: - Başarı Kriterlerinin Yeniden Tanımlanması: Sadece yerleştirme oranları değil, süreç içindeki ahlaki değerler de önemlidir.
- Sosyal Adalet: Farklı sosyo-ekonomik durumlardan gelen öğrencilere eşit fırsat sunulmalıdır.
- Bütünsel Yaklaşım: Sadece akademik başarı değil, karakter gelişimi de önemsenmelidir.
İslami kader anlayışı, eğitim danışmanlığı ve tercih süreçlerini bambaşka bir perspektiften değerlendirmeyi gerektirir. Bu yaklaşım, ne insani çabayı tamamen reddeder ne de deterministik bir pasifliği önerir. Bunun yerine, insanın çaba göstermesi gerektiğini ancak sonucun Allah'ın elinde olduğunu vurgular.
Bu anlayış:
- Danışmanlara tevazu öğretir
- Öğrencilere sabır ve tevekkül kazandırır
- Ailelere dengeli yaklaşım sunar
- Topluma adaletli bakış açısı getirir.
Nihayetinde, her tercih, her karar, her başarı ve başarısızlık, evrenin yaratıcısının büyük planının bir parçasıdır. İnsanın görevi, bu planın farkında olarak elinden geleni yapmak ve sonucu rahatça Allah'a havale etmektir.
"Ve Allah'ın dilemesi dışında siz dilemezsiniz. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hükümranlık sahibidir." (İnsan Suresi, 30)