İslam'da kadınların baş örtüsü konusu, yüzyıllardır süregelen tartışmaların merkezinde yer almaktadır. Bu tartışmaların temelinde, Kuran ayetlerinin nasıl yorumlanması gerektiği ve geleneksel tefsirlerin ne ölçüde Kuran'ın özüne sadık kaldığı soruları bulunmaktadır. Günümüzde başörtüsü, birçok Müslüman toplumda kadının dini kimliğinin bir simgesi olarak kabul edilmekte, ancak bu algının Kurani temelleri sorgulanmaya muhtaçtır.
Kuran'da "Başörtüsü" Var mıdır?
İslam'da örtünme konusunu ele alırken karşılaşılan en temel sorun, başörtüsünün Kuran'da açıkça emredilip edilmediğidir. Detaylı bir inceleme yapıldığında, Kuran'da "başörtüsü" ifadesinin doğrudan geçmediği görülmektedir. Bu konuda en sık referans verilen ayet, Nur Suresi'nin 31. ayetidir.
Nur Suresi 31. Ayetin Dilbilimsel Analizi
Nur Suresi 31. ayetin ilgili bölümü şöyledir: "Ve inanan kadınlara söyle: Bakışlarını kıssınlar ve cinsel bölgelerini korusunlar. Ziynetlerini ancak görünenler hariç göstermesinler. Ve örtülerini göğüslerinin üstüne koysunlar..."
Bu ayette kritik öneme sahip olan kelime "bihumurihinne"dir. Bu kelimenin yapısal analizi şu şekildedir:
Bi: Arapçada "ile, -le/-la" anlamında bir edat.
Humur: "Hımar" kelimesinin çoğul hali. H-m-r kök harflerinden türeyen bu kelime, "örtmek, kapamak, gizlemek" anlamlarını taşır.
Hinne: Üçüncü çoğul dişil zamir, "onların" anlamına gelir.
Dolayısıyla "bihumurihinne" kelimesi, kelime anlamıyla "onların örtüleriyle" demektir. Burada önemli olan nokta, "hımar" kelimesinin genel bir örtü anlamına gelmesidir. Bu kelime, başörtüsü anlamında özel bir terim değil, herhangi bir şeyi örtmek için kullanılan genel bir ifadedir. Ayetin devamında gelen "ala cuyubihinne" ifadesi ise "göğüslerinin üstüne" anlamına gelmektedir. Bu ifade, ayette vurgulanan örtünmenin başı değil, göğüs bölgesini kapsadığını açıkça ortaya koymaktadır. Câhiliye döneminde Arap kadınları örtülerini omuzlarının üzerine sallandırıyor ve göğüs bölgelerini açık bırakıyorlardı. Ayet, bu örtülerin göğüs üzerine indirilmesini emretmektedir.
"Ziynet" Kavramının Yanlış Yorumlanması
Nur Suresi 31. ayette geçen "ziynet" kelimesi, konunun anlaşılmasında kritik bir rol oynamaktadır. Geleneksel tefsirlerde bu kelime, genellikle takı, süs eşyaları ve hatta kadının saçı, el ve ayak bilekleri gibi vücut bölümleri olarak yorumlanmıştır. Ancak ayetin bütününe bakıldığında, "ziynet" kelimesinin asıl anlamının ne olduğu daha net anlaşılmaktadır. Ayet, kadınların ziynetlerini "kocaları, babaları, kocalarının babaları, oğulları, kocalarının oğulları, kardeşleri, kardeşlerinin oğulları, kızkardeşlerinin oğulları, kadınları, yeminlerinin malik oldukları, cinsel arzusu olmayan erkek hizmetliler ve çocuklar" dışındakilere göstermemeleri gerektiğini belirtmektedir. Bu liste incelendiğinde, sayılan kişilerin kadının mahrem bölgelerini görebilecek yakın akrabalar olduğu görülmektedir. Eğer ziynet kelimesi sadece takı veya saç gibi unsurları ifade etseydi, bu kadar detaylı bir listenin verilmesine gerek kalmazdı. Bir kadının saçını veya takısını görmesi için kişinin bu kadar yakın bir akraba olması gerekmez. Bu durum, ayetteki "ziynet" kelimesinin aslında kadının mahrem bölgelerini, yani cinsel organlarını ve göğüslerini kastettiğini göstermektedir.
Ahzab Suresi 59. Ayet ve "Cilbab" Kavramı
Örtünme konusunda referans verilen bir diğer önemli ayet, Ahzab Suresi'nin 59. ayetidir: "Ey Nebi! Eşlerine ve kızlarına ve inananların kadınlarına söyle, örtülerini üstlerine salsınlar. Bu, onların bilinmeleri ve rahatsız edilmemeleri için en yakındır."
Bu ayette geçen "cilbab" kelimesi, kadının vücudunu örten geniş bir dış elbisedir. Câhiliye döneminde cariyeler ve köle kadınlar, toplumda kolayca tanınabilmeleri için cilbab giymezlerdi. Bu durum, onların sokakta rahatsız edilmelerine yol açıyordu. Ayet, hür Müslüman kadınların cilbab giymelerini emrederek, onların toplumda tanınmalarını ve tacize uğramamalarını sağlamayı amaçlamaktadır. Ayetin amacı, kadınların sosyal statülerinin belli olması ve güvenli bir şekilde toplumda hareket edebilmeleridir. Bu, dönemin sosyal koşullarıyla yakından ilgili bir hükümdür. Ancak bu ayetten, başörtüsünün zorunlu olduğuna dair bir sonuç çıkarmak mümkün değildir.
Kuran'ın Haram Bildirme Üslubu
Kuran'da bir şeyin haram kılınması durumunda, bu çok net ve kesin bir dille bildirilir. Örneğin:
Bakara Suresi 173: "Şüphesiz size leş ve kan ve domuz etini ve Allah'tan başkası adına kesileni haram kıldı."
Bakara Suresi 275: "Allah alım-satımı helal, ribayı haram kılmıştır."
Bu ayetlerde "haram kıldı" ifadesi doğrudan kullanılmakta ve hiçbir yoruma gerek bırakmayacak şekilde açık bir yasak getirilmektedir. Eğer başörtüsü İslam'ın temel bir emri olsaydı, Kuran'da bunun da aynı netlikte ifade edilmesi beklenirdi. Ancak böyle bir ifade Kuran'da bulunmamaktadır.
Hadislerdeki Çelişkiler ve Sahte Rivayetler
Başörtüsünün zorunluluğunu savunan görüşler, genellikle hadislere dayanmaktadır. Ancak bu hadislerin pek çoğu, ya zayıf senede sahiptir ya da Kuran'ın mesajıyla çelişmektedir. Örneğin, Aişe'den rivayet edilen bir hadiste, "tesettür ayeti" indirildiğinde muhacir kadınların eteklerinden parçalar kesip başlarına sardıkları anlatılmaktadır. Bu rivayet, birkaç açıdan sorunludur:
Öncelikle, Kuran'da "tesettür ayeti" diye özel bir ayet yoktur. İkincisi, kadınların eteğinden parça koparması mantıklı bir davranış değildir; çünkü bu, eteği kısaltır ve ayetin amacı olan bedenin örtülmesine ters düşer. Üçüncüsü, eğer bu kadar önemli bir hüküm olsaydı, Nebimiz Muhammed'in bunu açıkça belirtmesi ve kadınlara uygun örtü temin etmeleri için zaman tanıması beklenirdi. Bu tür hadisler, İslam'ın ilk yüzyıllarından sonra ortaya çıkan kültürel yorumların ve bölgesel geleneklerin din adına meşrulaştırılması çabalarının ürünleri olarak değerlendirilebilir.
İffet: Dış Görünüşten Çok İçsel Bir Değer
Kuran'ın ahlak anlayışında, iffet sadece dış görünüşle ilgili bir kavram değildir. İffet, insanın vicdani sorumluluğu, Allah korkusu ve içsel ahlaki değerleriyle ilgilidir. Ahzab Suresi 35. ayet, bu konuda çok açıktır: "Iffetlerini koruyan erkekler ve iffetlerini koruyan kadınlar..."
Bu ayet, iffet sorumluluğunun her iki cins için de eşit olduğunu vurgulamaktadır. Ancak geleneksel yorumlar, kadının giyimine aşırı odaklanırken, erkeğin sorumluluğunu geri plana itmiştir. Oysa Kuran, hem erkeklere hem de kadınlara bakışlarını kısmaları ve mahrem bölgelerini korumaları emrini vermektedir.
Maide Suresi 94. ayetteki "Allah kimin gizlide kendisinden korktuğunu bilmek için..." ifadesi, insanların yalnızca toplum önünde değil, gizlide de Allah'a karşı sorumlu olduklarını belirtmektedir. Bu, iffet ve ahlakın bir zorlama meselesi değil, içsel bir bilinç ve tercih meselesi olduğunu göstermektedir.
Başörtüsü ve Tahrik Argümanının Tutarsızlığı
Başörtüsünü savunanların sıkça kullandığı bir argüman, kadın saçının erkekleri tahrik ettiği ve bu nedenle örtülmesi gerektiğidir. Ancak bu argüman, hem mantıksal hem de Kurani açıdan problemlidir. Öncelikle, cinsel çekicilik açısından erkeklerin kadınlarda dikkat ettikleri ilk şey yüzdür, saç değildir. Yüz açık bırakılıp saçın örtülmesinin tahrike engel olacağını düşünmek mantıksızdır. Üstelik, uzun saçlı bir erkeğe arkadan bakıldığında, saçın cinsiyeti belli etmediği düşünülürse, bu argümanın temelsizliği daha da anlaşılır. İkincisi, tahrik ve arzu konusu, bakılan kişinin giyimiyle olduğu kadar, bakan kişinin niyeti ve ahlaki duruşuyla da ilgilidir. Ahzab Suresi 32. ayet, bu konuda önemli bir noktaya değinmektedir: "...kalbinde hastalık olana karşı söz yumuşatmayın..." Bu ayet, kadınların yumuşak konuşmasının bile tahrik edici olabileceğini belirtmektedir. Eğer kadının sesi bile tahrik edici olabiliyorsa, tüm bedeni örtmek de çözüm olmayacaktır. Asıl mesele, erkeklerin bakışlarını kontrol etmeleri ve nefislerine hakim olmalarıdır.
Kadının Özgürlüğü ve Bireysel Tercih
Modern dünyada kadın hakları ve bireysel özgürlükler tartışmaları, İslam'daki örtünme meselesine de yeni bir perspektif getirmiştir. Kuran'ın mesajı, kadınların özgürce hareket etmelerini, toplumda aktif rol almalarını ve kendi tercihleriyle yaşamalarını desteklemektedir. Ahzab Suresi 59. ayetteki cilbab emri bile, kadınların sokağa çıkmasını yasaklamamakta, aksine güvenli bir şekilde sokakta dolaşmalarını sağlamayı amaçlamaktadır. Bu, İslam'ın kadını eve hapsetme gibi bir amacı olmadığını göstermektedir. Örtünme kararı, kadının kendi vicdanı, aklı ve imanı doğrultusunda alması gereken kişisel bir tercihtir. Toplumsal baskı, aile zoruyla veya devlet politikasıyla dayatılan bir örtünme, Kuran'ın ruhuna ters düşmektedir. Çünkü Kuran'da açıkça "Dinde zorlama yoktur" (Bakara 256) denilmektedir.
İslam'da baş örtüsü meselesi, yüzyıllar boyunca biriken kültürel katmanlar, sahte hadisler ve yanlış tefsirlerle örtülmüştür. Ancak Kuran'a doğrudan döndüğümüzde, meseleye dair net bir tablo ortaya çıkmaktadır:
Kuran, kadınlara mahrem bölgelerini, yani cinsel organlarını ve göğüslerini örtmelerini emretmektedir. Bu, temel bir edep ve mahremiyet kuralıdır. Ancak Kuran'da başörtüsünü zorunlu kılan açık bir emir bulunmamaktadır. "Hımar" kelimesi genel bir örtü anlamına gelmekte ve ayetin bağlamı, bu örtünün göğüs bölgesini kapatması gerektiğini vurgulamaktadır. Kuran'ın ahlak anlayışı, dış görünüşten çok içsel değerlere, zorlamadan çok vicdani sorumluluğa, kadın-erkek ayrımından çok eşitliğe dayanmaktadır. İffet hem erkeklerin hem de kadınların sorumluluğudur ve bu sorumluluk, kişinin Allah'a olan bağlılığı ve içsel ahlaki değerleriyle yerine getirilir. Günümüzde İslam'ı doğru anlamak isteyenler için en doğru yol, Kuran'ın kendisine dönmek ve onu kendi bağlamında, doğru dilbilimsel analizlerle okumaktır. Geleneksel tefsirlerin ve kültürel yorumların Kuran'ın özünü gölgelemesine izin vermemek, Müslümanların en temel sorumluluğudur. Kadınların baş örtüsü konusunda son söz, ne geleneklerin ne de hadislerin değil, Kuran'ın kendisinin olmalıdır. Ve Kuran açıkça şunu söylemektedir: Mahremiyet ve edep temel ilkelerdir, ancak başörtüsü dini bir zorunluluk değildir. Kadınlar, kendi vicdanları ve tercihleri doğrultusunda, özgürce giyinme kararı almalıdır. İslam'ın asıl mesajı, kadınları baskı altına almak değil, onların onurunu ve özgürlüğünü korumaktır.