Bugün bir çiftin tartışmasına kulak misafiri oldum. Gene “Çıkmazlar Sokağı” nda buldum kendimi. Bu sokaktan nasıl çıkacağımı hiç bulamadığım gibi sokağın isyan fenerleriyle ışıklandırılmış olması da hep tedirgin etti beni. Soğuk kanlı karakterimin çatlama noktalarından birinin bu fenerlerin dibinde olup olmadığını nereden bilebilirim ki?!...Neyse, eşlerin tartışması bayana gelen “görevlendirme” ile ilgiliydi. Bu çift görevlendirmenin doğal olduğu mesleklerde çalışmalarına rağmen Bay X, eşine göreve katılması konusunda izin vermiyordu. Yaklaşık 10 dakika boyunca “giderim, gidemezsin…” kargaşası yaşadıktan sonra Bay X, kazara, ağzından eşine izin vermeme sebebini kaçırdı: “ Ne yani, ailecek mi gidelim taa oralara, otur evinde! Şimdi orada erkek merkek olur…” Eşinin itirazları üzerine anlatmaya devam etti üstelik: “ Ben neden mi tek başıma gidiyorum? Çünkü ben erkeğim!” Ne kadar özgür olduğumuzu kendi içimdeki çatışmalarla bulmaya çalıştığım şu günlerde Bay X’in bu sözleri gülle gibi indi beynime. Özgürlüğümün sınırlarını gördüm birden. “Nasıl yani?!..” diyeceksiniz, şöyle…
Sürekli birileri kulağımıza özgür olduğumuzu fısıldıyor. “özgürlük” kavramının içini bu birileri doldurmadıkça , bence, ne kadar özgür olduğumuza karar veremeyiz ama bahsedilen özgürlük çeşitlerinden biri de günümüz kadınının özgürlüğü… Bence Türk kadını özgür değil. Burada kesip Pakize Suda’ nın köşesinden çok hoşuma giden birkaç fikir aktarıp öyle devam etmek istiyorum. “Yenge- Enişte” kavramları üzerine bir yazı yazmış Pakize Hanım. Yazının içeriği bu iki kelimeden tahmin edilmiş olsa gerek. Bir ortamda erkek tarafı arkadaşlarına sevgilisini “ Yengeniz olur !” diye tanıttığında herkes mutlu olurken; kızcağız abisine sevgilisini gösterip : “ Abi, bak: eniştendir kendisi!” dediği zaman olayların nasıl kan davasına dönmesini eleştirmiş Pakize Suda, çok da yerinde olmuş… Kadınların mağdurluğu sadece ilişkilerde kalmıyor tabiki. Bazı iş gruplarında bayanların sırf cinsiyetlerinden dolayı mesleklerinde yükselemediklerini, daha doğrusu yükseltilmediklerini biliyorum. Ülkemde bayan kendini televizyonun başında rahat rahat örgü örerken ve bakkalından, süper marketinden serbest serbest(!) alışverişini yaparken “özgür” olduğunu düşünüyorsa kocaman bir yanılgının içinde kalmış demektir. Hala bir yerlerde “erkek egemen bir topluluk” olduğumuz tekrarlanıyor. Aslında bu tekrarlar isyanla karışık bir kabullenişin simgesi ve kullanımdan düşmedikçe de biz hep “ erkek egemen” olmaya devam edeceğiz.
Peki, “sen bu kadarcık(!) boyunla konuş! Konuşmak kolay…” diyebilirsiniz. Bence haklısınız da… Şimdi bana “ ee.. Çözüm?..” deseniz hiçbir şey diyemem. Dedim ya bu sokağın ismi “ Çıkmazlar Sokağı” ve fenerlerinde isyan yanıyor. Umarım ben bu fenerlerden birinin altında dağılmadan birisi bu duruma el koyar.
* Bu arada meraklısına: demin çiftin yaptığı tartışma Bayan X’in (ki annemdir), Bay X’e (bu da babam) darılmasıyla sonlandı; hala konuşmuyorlar…