Telefonda gece yarısı konuşmalarımızdan biriydi. "Bataklık kokusu nedir, bilir misin?" dedi bana. "Bilirim" dedim. "Bataklık kokusu aklımdan gitmiyor" dedi. "Parçalanmış cesetler, kopmuş bacak ve kollar görüyorum geceleri. Afrika gözümün önünden gitmiyor. Sence bir psikiyatra gitsem faydası olur mu ?" dedi. "Olur" dedim."Bende oldu."
Geceleri gözlerimi uyku tutmadığında onu arardım. Hiç neden bu saatte arıyorsun demezdi. Ama şüphelenirdi. Çocukları sorardı. "Herkes iyi" derdim.
Hiçbir zaman duygusal konuşmalara izin vermezdi. Vücudu artık onu taşıyamayacak duruma gelmişti. Sezdirmezdi. Bilirdim.
Bazen kahramanlara özenirdim ben. Yeldeğirmenlerine karşı yürüttüğüm mücadelede ne kadar çok insan tarafından terkedildiğimi yada ne kadar onurlu kaldığımı falan düşünürdüm.Bunu düşünmek bana yaşama azmi verirdi. Gerçekse çok farklıydı. Cehalete ve ahlaksızlığa direnmek için gösterdiğim çabayla bir değişim meydana getirecek gücüm hiç olmadı. Sadece ahlaklı kaldığımı düşünmemi sağladı. Oysa beni çöküntüye sürükleyen eleştirdiğim ahlaksız ve aptal düzene benzediğimi görmemdi. Yani onuda beceremedim.
O bana kara derili insanların hikayelerini anlattıkça başımıza gelebilecekleri düşünür kahrolurdum. Hayatta kalma içgüdüsünün var ettiği bu göze göz, dişe diş savaşta insan hayatının bir anlamı kalmaz çünkü. Yazılan romanların, hikayelerin, hissettiklerinizin bir önemi kalmaz. Sahi siz hala hissedebiliyor musunuz?
Haber bültenlerinde yada medyada duyamayacağınız yüzlerce kahramandan birisiydi o. Kahramanlığa özendiğim zamanlarda aklıma gelirdi. Kendime gülerdim.