Rahman ve Rahim Allahın Adıyla,
Kuran-ı Kerim, insanlara rehberlik eden en temel kaynak olarak Allahın kelamıdır. Ancak tarih boyunca, çeşitli din adamları ve gelenekçi otoriteler, İslamı kendi yorumları ve çıkarları doğrultusunda şekillendirmiş, halkı Kurandan uzaklaştırarak, yerine karmaşık bir gelenek dini inşa etmişlerdir. Bu anlayış, toplumu bilgiye ve sorgulamaya kapalı tutarak, bir sınıfın ayrıcalıklarını sürdürmesine olanak sağlamaktadır.
Kuranın yeterliliğini kabul etmek, gelenekçi alim ve şeyh sınıfı için büyük bir tehdit oluşturur. Çünkü bu sınıf, dinin aslını halktan gizleyerek milyonlarca detayı içeren mezhep ve hadis kültürüyle bir otorite kurmuştur. Ellerindeki güç, dinî bilginin halkın erişimine kapalı kalmasına bağlıdır. Bu kişiler, Kuran merkezli bir İslam anlayışına geçilmesi durumunda;
- Şeyhlik, hocalık gibi otoritelerinin sona ereceğini,
- Cemaate olan ihtiyaçlarının azalacağını,
- Kendilerine ekonomik ve sosyal ayrıcalık sağlayan sistemin çökeceğini bilirler.
Bu durum, tıpkı İncilin halkın anlayacağı dillere çevrilmesine kilisenin karşı çıkmasına benzer. Kilise, İncilin halkın dilinde okunmasıyla ruhban sınıfının otoritesinin son bulacağını anlamış ve bu yüzden bu çevirilere uzun süre direniş göstermiştir. Aynı durum bugün, İslam dünyasında da yaşanmaktadır.
Kuran-ı Kerim, insanlara açık ve anlaşılır bir şekilde hitap eden bir rehberdir:
> Bu Kur'an, insanlara bir açıklama, sakınanlar için bir yol gösterme ve bir öğüttür. (Âl-i İmrân 138)
Ancak gelenekçi din anlayışı, bu açıklığı gizlemeye ve Kuranın yalnızca Arapça okunmasını teşvik etmeye çalışır. Bunun amacı, halkın Kuranı anlayarak, bu ayrıcalıklı sınıfın gereksiz olduğunu fark etmesini engellemektir. Eğer insanlar Kuranı kendi dillerinde okuyup anlarlarsa;
- Şeyhlerin, hocaların, tarikat liderlerinin otoritesi sorgulanacak.
- Mezheplerin ve hurafelerin oluşturduğu karmaşık yapı çökecek.
- İnsanlar, dinî liderlerin sözü yerine doğrudan Allahın kelamına yönelerek İslamı saf haliyle öğrenmeye başlayacak.
- Siyasiler, halk üzerindeki dinî baskıyı kullanarak yönlendirme yapamayacak.
Bu durum, halkı Kurandan uzaklaştırmaya çalışanların ekonomik ve sosyal düzenini alt üst edecektir. Onların geçim kaynağı olan kitaplar, kurslar, dergahlar boş kalacaktır. İnsanlar, dini öğrenmek için aracılara değil, doğrudan Allahın kitabına yönelecektir.
Kuran, tarih boyunca terk edileceğini ve bu durumun büyük bir sapmaya yol açacağını haber vermiştir:
> Ve elçi der ki: Rabbim, gerçekten benim kavmim bu Kuranı terk edilmiş olarak bıraktılar. (Furkan 30)
Bugün, Kuran yerine hadis, mezhep ve gelenek dinine dayalı bir anlayış hakimdir. Bu anlayış, Allahın hükmüne ortak olmaya çalışan müşrik bir zihniyeti temsil eder. Halbuki Allah, hüküm koymada ortağı kabul etmez:
> Hüküm yalnızca Allahındır. (Yusuf 40)
Kuran, saf ve tevhid inancını koruyarak insanları doğru yola iletmek için gönderilmiştir. Gelenekçi anlayışın karmaşıklığına son vermenin yolu, Allahın kitabını merkeze almaktır. Bu dönüşüm, yalnızca bireysel bir eylem değil, aynı zamanda toplumsal bir uyanışı da beraberinde getirecektir.
Kuran, herhangi bir aracıyı gerektirmeyen bir kitap olarak indirilmiştir:
> Andolsun ki bu Kuranı düşünüp öğüt alınsın diye kolaylaştırdık. Düşünüp öğüt alan yok mu? (Kamer 17)
Halk, Kuranı anlayarak okuyup uyguladığında, ne şeyhlere, ne tarikatlara, ne de karmaşık mezhep kurallarına ihtiyaç kalacaktır. Bu da yalnızca İslamın özüne, tevhid inancına dönmekle mümkündür. Gelenekçi din anlayışı, halkı Kurandan uzaklaştırarak, kendine bir otorite alanı yaratmıştır. Ancak Kuranın yeterliliğini kabul eden bir toplumda bu otoritenin yeri yoktur. İslamı, Allahın kitabından öğrenmek, her Müslümanın birincil görevi olmalıdır. Kurana dönüş, bireysel ve toplumsal aydınlanmanın anahtarıdır.
> Hem onları helake düşürmek hem kendi aleyhlerinde dinlerini karmakarışık kılmak için. Allah dileseydi bunu yapmazlardı; sen onları ve düzmekte oldukları iftiraları bırak. (Enâm 137)
Artık tercihimizi yapmalıyız: Kuranın saf tevhid dini mi, yoksa hurafelerle dolu gelenekçi din mi?