Kur’an’da Oruç Vakti ve Günümüzdeki Uygulama

İslam'ın temel ibadetlerinden olan orucun Kur'an'da belirtilen vakitleri ile günümüz uygulamaları arasındaki farklılıkları inceleyen bu makale, Bakara Suresi 187. ayet ışığında oruç vaktinin doğru anlaşılması ve uygulanması konusunda önemli tespitler sunuyor.

yazı resim

Oruç, İslam dininin temel ibadetlerinden biridir. Ancak günümüzde, Kur’an’da tarif edilen oruç vakti ile halk arasında uygulanan vakit arasında önemli farklılıklar bulunmaktadır. Bu farklılıklar, Kur’an ayetlerinin yorumlanmasından ve tarih boyunca geliştirilen uygulamalardan kaynaklanmaktadır. Bu makalede, Kur’an’daki oruç vakti tarifine ve günümüz uygulamaları arasındaki farklara değinilecektir.
Bakara Suresi'nin 187. ayetinde oruç vakti şöyle belirtilir:
"Siyam gecelerinde kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı. Onlar sizin örtünüzdür ve siz de onların örtüsüsünüz. Tanrı gerçekten sizin kendinize yazık ettiğinizi bildi ve tevbenizi kabul edip sizi af etti. Artık onlara yaklaşın ve Tanrı'nın sizin için yazdığı şeyi arayın. Şafağın beyaz ipliği siyah iplikten sizce ayırd edilinceye kadar yiyin ve için sonra siyamı geceye dek tamamlayın. Mescidlerde ibadete çekildiğinizde onlara yaklaşmayın. Bunlar Tanrı'nın sınırlarıdır. İşte böylece Tanrı insanlara ayetlerini açıklar umulur ki korunup sakınırlar."
Bu ayet, orucun başlama ve bitiş zamanlarını açıkça ifade etmektedir. Tan yerinin beyaz ipliğinin siyah iplikten insanlar tarafından ayrılması, gecenin gündüze yakın olduğu ve ışığın yavaş yavaş fark edilmeye başladığı zamanı işaret eder. Bu durum, sabah namazının kılındığı vakte denk gelir. Arapça الصِّيَامِ (as-siyâm) kelimesi, صَامَ (sâma) fiilinden türemiş olup şu anlamlara gelir:

  1. Oruç tutma – Bazı kişiler orucun Kur'an'da geçmediğini iddia ederler ancak ayette yeme içmekten kesilmek geçmektedir. Arapçada siyam, Farsça'da rûze ve Türkçe'de oruç yemekten içmekten kesilmek demektir. Biz Kürtler Farsça rûze kelimesini aldık Türkler oruç kelimesini aldılar oruç Eski Türkçede "urmak" (vurmak, darbe indirmek) fiiliyle bağlantılıdır. Zamanla bu kelime, yiyecek ve içecekten uzak durmayı ifade eden "oruş" şeklini almış ve günümüzde "oruç" olarak kullanılmaktadır.
  2. Kendini tutma, kaçınma – Genel anlamda bir şeyden uzak durmayı, kendini engellemeyi ifade edebilir.
  3. Duraklama, hareketsizlik – Eski Arapça metinlerde bazen bir şeyin sabit durması veya hareket etmemesi anlamında kullanılmıştır.
    Fecr-i Sadık ve Fecr-i Kazip Ayrımı
    Arapça’da “fecr” kelimesi sabah anlamına gelir ve sabah iki farklı şekilde doğar:
  4. Fecr-i Kazip: Gecenin karanlığında ufuktan yukarı doğru yayılan beyaz bir ışık. Ancak bu ışık yatay değildir ve kısa sürede kaybolur.
  5. Fecr-i Sadık: Ufukta yatay olarak yayılan, beyazlık ve kızıllığın belirginleştiği andır. Bu, Kur’an’daki “beyaz iplik ve siyah iplik” ayrımının gerçekleştiği andır ve oruç bu vakitte başlar.
    Hadislerde de bu ayrım netleştirilmiştir:
    "Yiyin, için; yukarı tırmanarak yayılan aydınlık sizi etkilemesin; enine yayılan kızıllığı görünceye kadar yiyin, için." (Ebu Davud, Vaktu’s-Sahur, Hadis No: 2348)
    Bugün Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından belirlenen imsak vakti,geleneksel fıkhi esaslar temel alınarak yapılmaktadır. Ancak bu vakit, Kur’an’daki tarife uygun değildir. Geleneksel fıkhi hesaplamada, güneşin ufka 18° yaklaştığı an imsak vakti olarak kabul edilmektedir. Bu ise gecenin tam karanlık olduğu, beyaz iplik ve siyah iplik ayrımının henüz gözlemlenmediği bir vakte denk gelir.
    Tarihte bu vakit hesaplamaları, çıplak gözle yapılan rasatlara dayanıyordu. Ancak modern dönemde teknolojik araçlar kullanılmakta ve ihtiyat payı eklenerek imsak vakti erkene çekilmektedir. Süleymaniye Vakfı gibi bazı kurumlar, doğru imsak vaktinin güneşin ufka -9° yaklaştığı an başladığını savunmaktadır. Ve bu vakit fecr-i sadık ile uyumludur. Astronomik hesaplamalara da uygundur. Nebimiz Muhammed zamanında da saat olmadığı için astronomik vakitlere yani Güneşin ufuk düzlemindeki konumlarına göre oruç tutulurdu.
    Hadisler, sahur vaktinin sabaha kadar sürdüğünü ve fecr-i sadıkın gözlemlenebilir olduğunu vurgular:
    "Bilal’in ezanı ve ufuktaki uzunlamasına beyazlık, sizi sahur yemenizde aldatmasın. Beyazlık yayılana kadar yiyin, için." (Müslim)
    "Huzeyfe İbnül-Yemanî’nin sahuru, fecr-i sadık başladıktan hemen sonra yapılmıştır."
    Bu hadisler, imsak vaktinin net olarak fark edilebilir bir ışık kuşağıyla başlaması gerektiğini gösterir.
    Ramazan Ayının Süresi
    Bakara Suresi 183-185. ayetlerinde, Ramazan ayının bir bütün olarak oruç tutulması gereken bir dönem olduğu ifade edilmiştir:
    "Ey iman edenler! Siyam sizden öncekilerin üzerine yazıldığı gibi sizin üzerinize de yazıldı. Umulur ki korunursunuz. Sayılı günlerdir. Sizden kim hasta veya seferde idiyse sayısınca başka günlerde tutar. Ve ona dayananların bir yoksulu doyuracak fidye vermesi gerekir. Artık kim gönülden bir hayır yaparsa o kendisi için hayırlıdır. Ve savm etmeniz eğer bilirseniz sizin için daha hayırlıdır. Ramadan ayı ki insanlara hidayet rehberi ve doğru ile yanlışı açıklayan Kur'an o ayda indirilmiştir. İçinizden kim o aya şahit olursa savm etsin. Kim hasta olur yahut seferde olursa sayısınca başka günlerde tutsun. Tanrı sizin için kolaylık ister sizin için güçlük istemez sayıyı tamamlamanızı ve size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Tanrı'yı yüceltmenizi ister. Ve umulur ki şükredersiniz."
    Bu ayetlerden, Ramazan ayı boyunca oruç tutulmasının farz olduğu ve bunun bir ya da birkaç günle sınırlı olmadığı anlaşılmaktadır. Ramadan Arapça "ramida" fiilinden türemiş bir mastar kelimedir. Ramida kökü yanmak, kızarmak, ateşlenmek anlamlarına gelir. Kelime köken olarak "ramad" yani "yakıcı sıcak" anlamına gelir. Nebimiz Muhammed zamanında siyam yaz mevsimine denk gelen bir dönemde tutuluyordu. İslam'ın ilk yıllarında oruç tutulacak zamanlar belirli bir döneme dayanmıyordu. Ancak daha sonra Hicri Takvim yapıldı ve bu takvime göre Ramadan yılın her mevsiminde farklı zamanlara denk gelebilir.
    Modern Hesaplamalardaki Sorunlar
    Astronomik tanımlarda yer alan fecr-i kazip ve fecr-i sadık ayrımı modern takvimlere tam olarak yansıtılmamaktadır. Örneğin:
    Fazilet Takvimi, imsak vaktini 21.5°’ye göre hesaplar ve çok erken bir vakti belirtir.
    Diyanet Takvimi ise 18°’ye göre hareket eder.
    Süleymaniye Vakfı, en doğru imsak vaktinin -9° olduğunu belirtir. Doğru olanı da Süleymaniye Vakfı'nın belirtmiş olduğu imsak vaktidir.
    Bu farklılıklar, özellikle sahur ve iftar vakitlerinde tartışmalara yol açmaktadır.
    Kur’an’da belirtilen oruç vakti, doğal gözlemlerle belirginleşen bir zaman aralığıdır. Ancak günümüzde modern hesaplamalar ve ihtiyat payları, orucun erken başlamasına ve geç bitmesine yol açmaktadır. Oruç vakitleri belirlenirken, Kur’an’daki tarif dikkate alınmalıdır. Bu yaklaşım, orucun gerçek manasına uygun şekilde ifa edilmesini sağlayacaktır. Bu ise Süleymaniye Vakfı Takvimi'ni baz alarak mümkün olabilir.
    Her Müslüman, Rabbimizin Kur’an’daki emirlerine uygun şekilde oruç tutmaya özen göstermelidir. Doğru bilgiye ulaşmak için bireysel araştırmalar yapılmalı ve Kur’an ayetleri rehber alınmalıdır.
    Yine en basitinden Diyanetin imsak vaktinin yanlış olduğuna Sultangazi örnek verilebilir. Sultangazi birkaç yıl öncesine kadar Arnavutköy’e bağlıydı. Şimdiyse her ne hikmetse aralarında 1 dakikalık fark oluşmuş durumdadır. Yine ispat isteyenler Meteoroloji Genel Müdürlüğü bildiğiniz gibi hadislere uymaktadır. Fakat sizler Meteoroloji Genel Müdürlüğü sayfasından bulunduğunuz yerin hava durumu sayfasına bakın o sayfada gün batımı ve gün doğumu yazıyor. Gün batımı akşam namazı saatidir. O sayfadan Süleymaniye Vakfı'nında akşam namazı saatinde 1 dakikalık hata yaptığını görürsünüz bunu Süleymaniye Vakfı'da kabul ediyor. Gün doğumu ise Güneş'in doğuş saatidir. Bunları Süleymaniye Vakfı, Diyanet ve Fazilet Takvimi'yle karşılaştırın göreceksiniz ki Diyanet ve özellikle Fazilet Takvimi çok hatalıdır.

Yorumlar

Başa Dön