"Yazarlık, neredeyse her gün kendinle tartışmak ve kazananın okuyucu olmasıdır." – Umberto Eco"

Maide Sûresi 38. Ayet ve Hırsızlıkta Adalet: Mecaz ve Fiziksel Anlamlar Üzerine Bir Değerlendirme

Kur'an-ı Kerim'deki Maide Suresi 38. ayeti, hırsızlık yapanlara yönelik ceza hükmünü ele alan bir incelemedir. Geleneksel olarak "el kesme" şeklinde yorumlanan bu ayetin, farklı açılardan değerlendirildiğinde mecazi bir anlam taşıyabileceğine dair görüşleri sunuyor. Kutsal metnin adalet ve toplumsal düzen için koyduğu hükümlerin arka planındaki hikmeti anlamaya yönelik düşündürücü bir yaklaşım.

yazı resim

Kur’an-ı Kerim, insanlığın rehberi olan ve hak ile batılı ayıran bir kitaptır. Bu kutsal kitapta yer alan her hüküm ve bu hükümlerin arka planındaki hikmetler, adaletin sağlanması ve toplumsal düzenin korunması içindir. Maide Suresi 38. ayeti, hırsızlık yapanlar için belirlenen bir ceza düzenlemesidir. Ancak bu ayetin anlamı, tarih boyunca farklı şekillerde yorumlanmıştır. Maide Suresi 38. ayeti meallerin çok büyük kısmında şu şekilde geçmektedir: >"Hırsızlık yapan erkek ve kadının, yaptıklarına karşılık olarak ellerini kesin. Bu, Allah tarafından bir cezadır. Allah azizdir, hakimdir." Bu ayeti yüzeysel bir şekilde ele aldığımızda, fiziksel olarak el kesme cezası ön plana çıkmaktadır. Ancak ayetin Arapça orijinal metni ve kelimelerin bağlamsal kullanımı incelendiğinde, bu cezanın mecazi bir anlam taşıdığı ortaya çıkmaktadır. Ayette geçen “eydiyehume” kelimesi, “eller” anlamına gelen “eyd” kelimesinden türemiştir. Arapça’da “eyd”, hem fiziksel elleri hem de mecazi anlamda bir gücü ifade edebilir. Eydiyehume iki kişiye ait elleri ifade ederken, sahip oldukları güç, yetki veya eylemi sembolize eder. Eğer mecaz anlamda kullanılıyorsa, "elleri" kavramı güç, destek, sorumluluk veya etki gibi anlamlar taşır. Eyd'in eller anlamına bakıldığı zaman Arapça'da tekillik ve çoğulluğa ek olarak tesniye denilen bir kip bulunmaktadır. Bu durumda;
YED: Bir el
YEDA: İki el
EYD: Eller olup üç ve daha çok eli kast etmektedir. Bu durumda herkesinde bildiği gibi bir insanda üç el olmadığına göre burada bir mecaz durumu söz konusu olur.
Kur’an’ın diğer ayetlerine baktığımızda, “eyd” kelimesinin farklı anlamlarda kullanıldığını görmekteyiz. Örneğin: >"Ve göğü kuvvetle(bieydin) inşa ettik ve şüphesiz biz genişleticiyiz."(Zariyat Suresi, 47. Ayet)
Bu ayette geçen “eyd” kelimesi, göğü inşa etmekte kullanılan güç ve kudret anlamında kullanılmıştır. Buradan hareketle, Maide Suresi 38. ayetinde geçen “eydiyehume” ifadesinin de hırsızların gücünü veya toplumsal bağlantılarını kesmek anlamına gelebileceği yorumlanabilir. Ayette geçen “kataA” fiili, Kur'an'da 18 yerde kullanıldığı hâlde bunların sadece 2 tanesi fiziksel kesme anlamına gelmektedir. Kur’an’da “kataA” kelimesi, ilişkiyi kesmek, gücü sınırlamak, bir bağlantıyı koparmak ve iki ayette de fiziksel kesme anlamında kullanılmıştır. Örneğin: >"Ellerinizi ve ayaklarınızı kesinlikle keseceğim sonra hepinizi kesinlikle çarmıha gereceğim."(Araf Suresi, 124. Ayet) Bu ayette Firavun’un tehditlerinden bahsedilirken kullanılan “kataA”, bağlam gereği fiziksel kesme anlamında kullanılmıştır. Ancak Kur’an’ın diğer ayetlerinde bu kelime genellikle mecazi anlamlar taşır. Bu durum, Maide Suresi 38. ayetindeki cezanın da gücü kesmek, toplumsal bağlantıyı koparmak gibi anlamlar taşıyabileceğini göstermektedir. Kur’an’da hırsızlık suçu ile ilgili başka bir örnek Yusuf Suresi’nde yer alır. Bu surede Yusuf’un kardeşlerinin hırsızlıkla suçlanması ve buna verilen ceza şu şekilde anlatılır: "Onun cezası kimin yükünde bulunursa işte o onun karşılığıdır. Biz zalimleri işte böyle cezalandırırız dediler."(Yusuf Suresi, 75. Ayet) Burada fiziksel bir el kesme cezası uygulanmadığı, aksine hırsızlık yapan kişinin alıkonularak gücünün sınırlanması yönteminin benimsendiği görülmektedir. Bu da hırsızlık cezasının toplumsal düzeni koruma amacı taşıdığını ve caydırıcılığın esas olduğunu ortaya koymaktadır. Kur’an’ın birçok yerinde Allah’ın “el-Adl” (adaletli) ismi vurgulanır. Adalet, Kur’an’da her zaman ölçülü ve dengeli bir ceza düzenini ifade eder. Maide Suresi 38. ayetindeki cezayı da bu bağlamda değerlendirdiğimizde, hırsızlık yapan kişinin gücünün, toplumsal bağlantılarının veya hareket alanının kısıtlanması şeklinde bir yaptırımın daha adil olacağı sonucuna varılabilir. Hırsızlık, yalnızca bireysel bir suç değil, aynı zamanda toplumsal bir sorundur. Aile bağlarının zayıflığı, sosyal yardımlaşmanın eksikliği ve ekonomik eşitsizlikler, hırsızlık gibi suçların artmasına neden olabilir. Bu nedenle Kur’an, sadece bireysel cezaları değil, toplumsal düzenlemeleri ve yardımlaşmayı da teşvik eder. Doğru Meal: >"Hırsızlık yapan erkek ve kadının yaptıklarına karşılık Allah'tan caydırıcı bir ceza olarak güçlerini kesin. Allah azizdir, hakimdir."(Maide Suresi, 38. Ayet) Adaletin tam anlamıyla sağlanabilmesi için, bu ayeti doğru anlamak ve uygulamak, hırsızlık suçunun kökenlerini analiz ederek toplumun yapısını güçlendirmek gereklidir. Eğer Maide Suresi 38. ayeti fiziksel anlamda uygulanır ve bir insanın eli gerçekten kesilirse, bu durum sadece fiziki bir eksiklik değil, aynı zamanda çok derin psikolojik ve toplumsal sorunlara yol açar. İnsanın yaratılışında yer alan merhamet, adalet ve onur duygusu, bu tarz bir cezanın yıkıcı sonuçlarını dikkate almayı gerektirir. El kesme gibi bir uygulama, bireyin duygusal bütünlüğünü zedeler, kişiliğini yaralar ve topluma karşı yabancılaşmasına neden olabilir. Elini kaybeden bir kişi travma sonrası stres bozukluğu yaşayabilir. Beden algısı bozulur, aynaya baktığında artık kendisini eksik bir insan olarak görebilir. Bu da özgüvenini ciddi biçimde sarsar. Birçok kişi bu nedenle psikolojik destek almak zorunda kalabilir. Aile içi roller zarar görebilir. Evli bir kişi, elini kaybettikten sonra ailesine ekonomik ya da fiziksel destek sağlamakta zorlanabilir. Eşinin ve çocuklarının gözünde değersizleştiğini hissedebilir. Bekâr bir kişi için ise evlilik ihtimali büyük ölçüde azalır. “Engelli” damgası yediği için toplumun birçok alanında dışlanabilir. İş hayatında ciddi zorluklarla karşılaşır. El emeğine dayalı işlerde çalışması artık mümkün olmayabilir. Bu da işsizliğe, yoksulluğa ve yeniden suça yönelmesine neden olabilir. Daha da tehlikelisi, bu kişi kendisine bu cezayı uygulayanlara karşı büyük bir öfke ve kin duygusu geliştirebilir. İçinde taşıdığı öfke, intikam duygusuna dönüşebilir. “Benim elimi kesti, ben de ona zarar vereceğim” düşüncesiyle saldırgan davranışlara yönelebilir. Bu sadece bireysel bir öfke değil, aynı zamanda bir sosyal çatışmaya da dönüşebilir. Eli kesilen kişi, kendisine ceza uygulayan hâkimi, yetkiliyi veya toplumu hedef alabilir, onları toplum önünde itibarsızlaştırmaya çalışabilir. Linç kültürü gelişebilir. Suçlu, bir anda mağdur rolüne bürünerek hem kendi yaşadığı acıyı meşrulaştırır hem de karşı tarafı şeytanlaştırır. Bu durumda fiziksel olarak elini kesen kişi ya da ceza sisteminin temsilcileri, onun hayatını çalmakla kalmaz; duygularını, umutlarını ve belki de ahiretini çalmış olur. Asıl “büyük hırsızlık” da budur: Bir insanın duygusal dengesini, toplumsal onurunu ve yeniden doğruya dönme ihtimalini çalmak. Kur’an’ın genel adalet ilkesi çerçevesinde değerlendirildiğinde, bu tür geri dönüşü olmayan, telafisi mümkün olmayan cezaların uygulanması yerine, kişinin gücünü sınırlamak, toplumsal etkisini kesmek, malına el koymak, sosyal hizmetlerde çalıştırmak gibi hem caydırıcı hem ıslah edici yollar tercih edilmelidir. Çünkü Kur’an’da amaç sadece cezalandırmak değil, aynı zamanda arındırmak ve topluma yeniden kazandırmaktır. Ceza, zulme dönüşmemelidir. Sonuç olarak, Maide Suresi 38. ayetinin doğru anlaşılması için kelimelerin bağlamsal anlamları, Kur’an’ın genel mesajı ve adalet ilkesi dikkate alınmalıdır. Bu ayet, hırsızlık yapan kişilere fiziksel olarak el kesme cezasını değil, yaptıklarına uygun şekilde güçlerini ve toplumsal bağlantılarını kısıtlayarak caydırıcılığı sağlamayı ifade etmektedir. Adaletin tam anlamıyla sağlanabilmesi için, bu ayeti doğru anlamak ve uygulamak, hırsızlık suçunun kökenlerini analiz ederek toplumun yapısını güçlendirmek gereklidir.

Yorumlar

Başa Dön