**Evrim hipotezi, biyolojik çeşitliliği açıklamak için ortaya atılan ve bilimsel çevrelerde geniş yankı bulan bir modeldir. Özellikle neo-Darwinist yaklaşım, canlıların "doğal seleksiyon" ve "mutasyon" mekanizmaları aracılığıyla evrimleştiğini savunur. Ancak bu hipotezin temellerine yönelik eleştiriler ve karşı argümanlar da mevcuttur. Neo-Darwinizm, canlıların evrimsel değişimlerinin iki temel mekanizmaya dayandığını ileri sürer:
- Doğal Seleksiyon: Darwin tarafından geliştirilen bu mekanizma, çevreye daha iyi uyum sağlayan bireylerin hayatta kalacağını ve üreme şanslarının artacağını savunur.
- Mutasyon: Canlıların genetik yapısında rastgele meydana gelen değişikliklerdir. Neo-Darwinist hipoteze göre, bu mutasyonlar canlıların evrimsel değişimlerinin temel kaynağıdır.
Bu iki mekanizmanın birbirini tamamladığı ve türlerin dönüşümünü sağladığı iddia edilir. Ancak bu iddiaların bilimsel geçerliliği ciddi bir tartışma konusudur. Doğal seleksiyon, Darwin'den önceki biyologlar tarafından da bilinen, ancak türlerin değişmezliğini sağlayan bir süreç olarak tanımlanan doğal bir mekanizmadır. Darwin, bu mekanizmanın evrimleştirici bir güç olduğu iddiasını ortaya atmış ve hipotezini bu temele dayandırmıştır. Ancak, doğal seleksiyonun türleri evrimleştirdiğine dair bilimsel bir bulgu hâlâ ortaya konulamamıştır. İngiltere Doğa Tarihi Müzesi’nin baş paleontoloğu Colin Patterson, bu konuda şu gerçeği vurgulamaktadır: "Hiç kimse doğal seleksiyon mekanizmalarıyla yeni bir tür üretememiştir. Hiç kimse buna yakın bir şey bile başaramamıştır. Bugün neo-Darwinizmin en çok tartışılan konusu budur." Doğal seleksiyonun yalnızca mevcut türlerin popülasyonlarını belirli çevresel koşullara göre şekillendirdiği, ancak yeni türler ortaya çıkarmadığı ifade edilmektedir. Örneğin, bir geyik sürüsünde hızlı koşan bireylerin hayatta kalması, bu sürecin yalnızca popülasyon içi bir eleme olduğunu, ancak geyiklerin başka bir türe dönüşmediğini göstermektedir. Doğal seleksiyon hipotezinin en bilinen örneklerinden biri, İngiltere’deki Endüstri Devrimi sırasında gözlemlenen kelebek popülasyonundaki değişimdir. Bernard Kettlewell tarafından 1950’lerde yapılan deneyler, açık renkli ağaç kabuklarının koyulaşmasıyla açık renkli kelebeklerin avlanma ihtimalinin arttığını ve koyu renkli bireylerin çoğaldığını göstermiştir. Bu süreç, evrim hipotezi lehine büyük bir kanıt olarak sunulmuştur. Ancak, bu deneylerin bilimsel geçerliliği sorgulanmıştır. Moleküler biyolog Jonathan Wells’in Icons of Evolution adlı kitabında belirttiği üzere, bu deneylerin sonuçları ciddi hatalar ve manipülasyonlar içermektedir: - Kettlewell’in deneylerinde kelebeklerin doğal davranışlarının dışında hareket etmeye zorlandığı ortaya çıkmıştır.
- Kelebek popülasyonundaki değişimle ağaç kabuklarının rengi arasında istatistiksel bir ilişki olmadığı tespit edilmiştir.
- Kettlewell’in deney sonuçları, bilimsel etik açısından bir skandal olarak değerlendirilmiştir.
Bu bulgular, Endüstri Devrimi kelebeklerinin evrim hipotezinin bir kanıtı olarak sunulamayacağını göstermektedir. Neo-Darwinist hipotezde mutasyonlar, evrimin temel itici gücü olarak görülür. Ancak mutasyonların çoğunluğu genellikle zararlı ya da etkisizdir. Canlıların genetik yapısında meydana gelen rastgele değişimlerin yeni türler veya kompleks organlar oluşturması, bilimsel olarak doğrulanmamış bir iddiadır. Mutasyonlar, var olan genetik bilginin kaybına ya da değişimine neden olabilir, ancak bu süreç yeni bir genetik bilgi oluşturmaz. Örneğin, bir kelebeğin bir kuşa dönüşebilmesi için milyonlarca genetik değişikliğin kusursuz bir şekilde gerçekleşmesi gerekir. Ancak bu tür değişimlerin doğada gözlemlenmediği, bilim insanları tarafından kabul edilmektedir. Neo-Darwinizm, biyolojik çeşitliliği açıklama iddiasıyla ortaya atılmış bir hipotezdir. Ancak doğal seleksiyonun ve mutasyonların evrimleştirici gücü bilimsel olarak kanıtlanamamıştır. Özellikle Endüstri Devrimi kelebekleri gibi örnekler, hipotezin zayıflıklarını ve bilimsel manipülasyonları gözler önüne sermektedir. **