Nikotin balıklarıyla buluşkanlıklarım devam ediyor, alışkanlık mı yaptı bilmiyorum ama köpükler yok oluyor ardımızda kalan. Bu sefer sallanan sandalyem imalat hatası olmayan bir sebepten dolayı ters bir hamle yapıyor veziriyle ben bulamıyorum kendimi planktonların olmayan gözlerinde bile yok yansımam, yanılsamam normal ama midyelerin dizilişlerinin enigmasında film afişleri belirginleşiyor; “Hoşçakal Yarın”, “25.Saat”…
Başrollerinde de benim adımı yazmışlar “any” diye, İngilizlerin neden yazdıklarını bilmediğim sözlüklerindeki anlamların karşılığında en tezat meali olan. Işıkçının, senaristin bile belli olmadığı filmler ve her yer ıslak.
Uyuyorum, uyanıyorum, Gebze; uyuyorum, uyanıyorum, Yalova. Peki şu an fiziğim nerede?
Yedi tepeden, Karşıyaka’ya, yedi hüzünlü ve karşılıklı fikirlerin çatışmasından ölen planlar. Oysa ki ne çok plan yapılmıştı nikotin balıklarının üzerindeki yaşamda köpüklerin hiç olmayacağına dair. Hayatımın bilgileri sızmasın kimselere artık diye köpüklenmiş beynimin, seyrüsefer sefasında sudaki yansımamın parantezleri oldukça hayaller kuracağım, 3k1s’lerimin içerisinde!
Bir uyanıyorsun, Bursa…
İkiye ayrılmış yol, evin mi? Evim mi? Gözlerim açılıyor, Bandırma…
Uykusuzluğun beynimle oyun oynama isteğini geri çevirdikçe yorulan ve artık dayanamayan, direnemeyen beynim oyunların içerisinde buluyor kendini, ultrason garantili çift sarı yumurtaların fon yarattığı halüsülasyonlarımda biri var benim yazılarımı okuyan, onu çok eskiden beri tanıyorum ama sevgim hiç seller yaratmadı, baskınlara uğrattığım göz yaşlarımın dışında, sevgi seller olup gitmedi sadece ağlamıştım, hep çocuk olup, doğallıkla salak olduğum için!
Bir uyanıyorsun, Susurluk…
Sevgiseller boğmuş beni sevgililerimin girdabında.
Bir bakmışsın daha Orhangazi’desin!
Ben yarın ölecekmişim! Peki yarın gelecek mi?