Rivayet

yazı resim

damarımda dolaşan zehrin keskin tadını
hala alabiliyorum diş etlerimde.
yüzüm buruşuyor.
buruşuk bir çarşafa dönüşüyorum.

bir anıyı daha öldürmek geçiyor içimden
sonra bir başkasını.
hafızamı katledene kadar durmayacağım

sonra bali poşetlerinin hışırtısında
kaybolan sesleri düşlüyorum.
bir zamanlar sevdiğim insanlara ait olan sesleri.
sesler kırılıyor.
beyaz bir perdeden izlediğim akşam kızıllaşıyor.
sırtımı dönüp her şeyden kaçmak isterken
ateşleyin artık şunu diyorum

bu duvarlar bizim değil.
başkalarının duvarlarını geçirip üstümüze
ev sahibi oluyoruz.

ney sesinin buğulu kuluçkasında
bir süre ara veriyoruz hayata.
annelerimize,
babalarımıza,
iş ortaklarımıza...
uzanıp boşluğun orta yerine uyur gibi yapıyoruz. saçlarımızı yandan ayırıp
bekaretini bozuyoruz ömür zarının.
kim bilir aklımızdan ne geçiyor.
kim bilir kimi öldürüyoruz yine.

yan odadan gelen iniltilerin
sevgi gürültüsü olduğunu rivayet ediyor
sağ köşede hayat bulan ufak tefek kız.
sen kimsin diyorum aynayı indirerek.
sonra gülümsüyorum
omzumda dolanan dilin gevşekliğine.
meme uçlarım sertleşiyor,
süt kokuyor ortalık.

elimi sakın bırakma diyor...
elini asla bırakmam diyorum.
sanki ellerimiz ayrıldığında ikimizde düşeceğiz.

biliyor musun
ben hiç uçan halıya binmedim
istersen uçan halı icat edelim diyor
saçmalama diyorum
o zaman bizde gökyüzünü icat ederiz

yan odadan gelen iniltilerin
sevgi gürültüsü olduğunu rivayet ederek
kendimize bir bulut arıyoruz

Başa Dön