Rüyaların Kızı

Bu minareler hepsi “kadim elif” ey insan! / Sen âfet, ey şehr-i yâr! Şâir senle övünsün / Nurlu yedi mihraptan yükselince her ezan / Senin için akmayan gözyaşları dövünsün, / Her insanı bahtiyar eden şehir dediler / Sana şiir yazmaya

yazı resim

Kaç asır evvelinden yere düşen billurdan
Arşa mıhla çakılan müjdeli haber geldi!
Kim pay istemedi ki geceye inen nurdan
Ey rüyaların Kızı! Hasretin firak deldi,
İkliminde zerreden şemse hep ab-ı hayat
Müstesna mısr-ı kadim işte şahit kainat!

Altından kâşâneler, kubbeler, minareler..
Daim tekbir getiren ruhun dilekleridir!
Haliç’te sabahlayan kuytudaki gölgeler,
Hala nöbetler tutan arşın melekleridir!
Gönül bağında güle yazılan en son nutuk
Cemreler düşen aşkta erişilmez bir ufuk!

Toğrağına ram olan bizlere minnet düştü
Laleli’de bir efsun sualsiz genze kaçar,
Vuslatla örülü bu surlara cennet düştü
Rahmani neşideyle Ayasofya gül saçar,
Seni Yeditepe'den seyredince gün durur
Seni anlamayan gül dalında iken kurur!

Beyoğlu hep ters düşer gecenin matemine
Gözlerin hicranına mavi şimşekler çakar,
Deva bulunamadı Taksim’in elemine,
Şimdi kelam kağıda düşer, yetimlik çıkar!
Gümüş sularında ne tarihler akmış senin
Mavilerin solmayan, gül saltanatı senin!

Yüreklerin bamteli Üsküdar’da bir sızı
Topkapı ebruli gül nakışı hep rengarenk
Şairin kalemi aşk, mürekkebi kırmızı,
Kadıköy’ün kalbine bırakılan son çelenk,
Yetim hasretlerimiz asrın karanlığında
Sönmez kandiller Eyüp Sultan Mezarlığında!

Tende ölümsüzleşir bu lahuti bakışın
Aşina yüz değil ki görülen şu ahvalin
Gizemli sükutunla bizi candan yakışın
Gem vurulmadı aşka işte efsunlu halin,
Duvağın Altın Boynuz bizlere sürur kaldı
İrem Bağında bütün güllere gıpta kaldı!

Sandallar Kadıköy’de açar kanatlarını
Bir martının intihar denemesi Boğazda,
Haliç’i selamlayan yorgun sanatlarını
Islak umutlar ağa takılır ilk ayazda,
Göz göze gelir Sultan Ahmet ve Ayasofya
Uyku nedir hiç bilmez aşka gelen Tarabya!

Tarihin ilk çileli hammalı; Kız Kulesi
Seni görseydi Mecnun çöllere düşer miydi?
Kalplere huzur verir Mihmandar’ın türbesi
Ferhat seni bilseydi dağları deler miydi?
Cihanda senden başka dilberler gayr-ı kabul
En sefil aşklar bile sende olur hep makbul!

Beyaz yelkenlilerin umutları simsiyah
Köprü altında usul usul kaybolan yıldız
Bahtına firak düşen aşık şimdi çeker ah
Bizim payımıza da hiç düşmez mi Rüya Kız!
Bir tahayyülü bile mecnun eder insanı
Her karışı cihana değen cennet mekanı!

Bu minareler hepsi “kadim elif” ey insan!
Sen âfet, ey şehr-i yâr! Şâir senle övünsün
Nurlu yedi mihraptan yükselince her ezan
Senin için akmayan gözyaşları dövünsün,
Her insanı bahtiyar eden şehir dediler
Sana şiir yazmayan şair olmaz dediler!

Nakış nakış ruhlara işlenmeli bu aşkın
Hattat Osman’ın “vav”ı gibi narin olmalı
Mevsimine düşmeyen ruhlar şimdi bin şaşkın
Sensizlikten gözlerde dinmeyen nem olmalı,
Dillerde aşkın adı hece hece İstanbul!
Arzla arş arasında, aşkın odu İstanbul!

Başa Dön