Kendine bir dolmakalem almıştı.
Bir kağıdın üzerine bir çok kez imzasını, sonra adının baş harflerini, adresini, birkaç dalgalı çizgiyi, sonra anne-babasının adresini çiziktirdikten sonra, yeni bir yaprak aldı, özenle katladı ve üzerine önce: “Burası benim için fazla soğuk” sonra “ben Güney Amerika’ya gidiyorum” yazdı, daha sonra bir an nefesini tuttu, kalemin kapağını taktı, kağıda bakarak mürekkebin kururken koyulaşmasını izledi (kırtasiyede rengin siyaha döneceği garanti edilmişti), sonra kalemi yeniden eline aldı ve büyük harflerle altına adını yazdı: Paul.
Sonra orada öyle oturdu kaldı.
Daha sonra masanın üzerinden gazeteleri toparladı, bu arada sinema programlarına göz attı, bir şeyler düşündü, kül tablasını kenara itti, dalgalı çizgiler çektiği kağıdı yırttı, kaleminden mürekkebi boşalttı ve tekrar doldurdu. Sinemaya gitmek için artık çok geç olmuştu.
Kilisedeki koro provası dokuza kadar sürer, dokuz buçukta Hildegard dönmüş olur. Hildegard’ı bekliyordu. Bir de şu radyodan gelen müzik. O an radyoyu kapattı.
Masada, masanın tam ortasında katlanmış kağıt duruyordu, üzerinde lacivert yazıyla adı Paul okunuyordu. “Burası benim için fazla soğuk” yazılıydı ayrıca.
Derken, şimdi Hildegard eve gelir, dokuz buçukta. Şimdi saat dokuzdu. Kağıttaki notu okur, korkardı, belki de Güney Amerika hikayesine inanmaz, yine de dolaptaki gömlekleri sayardı,elbette bir şeyler olmuş olmalıydı.
“Aslanlı” lokale telefon ederdi.
“Aslanlı” lokal çarşamba günleri kapalıdır.
Gülümser ve kuşkuya kapılır ve bununla yetinirdi, kim bilir.
Bir çok defa sol elinin yüzük parmağı ile şakaklarının iki yanı boyunca saçlarını yüzünden geriye atardı, sonra yavaşça mantosunun düğmesini açardı.
Sonra orada öyle oturdu kaldı, kime bir mektup yazabileceğini düşündü, dolma kalemi kullanma talimatını bir kez daha okudu - hafifçe sağa çevirin -. Fransızca metni de okudu, İngilizce metni Almancasıyla karşılaştırdı, yine not düştüğü kağıda baktı, palmiyeleri düşündü, Hildegard’ ı düşündü.
Otura kaldı.
Ve saat dokuz buçukta Hildegard geldi ve ‘Çocuklar uyuyor mu?’ diye sordu.
Saçlarını yüzünden geriye attı.
(Çev. Ali Osman Öztürk)