Sevgi Tokluğuna Yaşamak...

Dinimiz reenkarnasyonu kabul etmiyordu. Kuranı Kerimin Bakara Suresinin 28. Ayetine aykırıydı bu. ERDEN ERKİN...

yazı resimYZ

SEVGİ TOKLUĞUNA YAŞAMAK...

Gelmeyin üstüme karanlıklar; Ağrı Dağı gibi ağarmış başım yok! Cudi Dağındaki Nuh' un Gemisi değilim! Ben Antakya' daki dünyanın ilk kilisesi; ben Harran' daki dünyanın ilk üniversitesi değilim...

Akdamar Adası'ında Tamara' yla konuştum aşk üzerine; aradan asırlar geçmişti; ne o beni anladı ne de ben onu. Saba Melikesi Belkıs' ın bakışları çok anlamlıydı; sanırım yaşasaydı beni anlardı; ancak o bir zamanlardı.

İshakpaşa sarayının gizemi , Malabadi köprüsünün hayranlık uyandıran görüntüsü; Diyarbakır' daki surların ihtişamı büyüledi beni.

Edessa' da İbrahim' den izler aradım uzunca süre; Edessa Otelde geceler boyunca sabahladım Nemrut' un saray kalıntılarına penceremden bakarken. Saray yıkılmıştı, ancak hayret! İbrahim' in ateşe atıldığı saray mancınıkları ( saray sütunları ) yıkılmamış ve ayakta duruyordu. Çıktım halkın kale dediği saray kalıntılarına, Edessa' yı seyrettim uzunca bir süre...Nemrut, İbrahim' i işte bu mancınıklardan ateşe attırmıştı, ta aşağıda, ovada çok büyük bir ateş yaktırmış ve İbrahim' i bu mancınıklardan ateşe attırmıştı; Tanrı' nın hikmeti, sual olunmaz; o anda ateş su; odunlar balık olmuştu! Balıklı Göl olmuştu! Balıklar kutsaldı, balıklarına yem verdim İbrahim' in, yaşadığı ve saklandığı mağarasından su içtim...Kentteki yedi peygambere ait olduğu söylenilen türbeleri ziyaret ettim.

Kahta' ya gittim, Nemrut Dağına çıktım. Kommagene Krallığının tümülüsünde Nemrut' u aradım, onun soyundan gelen diğer krallar oradaydı, ancak Nemrut yoktu! Kommagene tanrılarından Apollon' la Zeus' la görüştüm önce...Yirminci asrı anlattım onlara anlamadılar beni; ben de onları...Bu sebeptendir diğer tanrıların yanına gitmedim; beni anlamıyorlardı ve ölümlüydüler!

Gece Nemrut Dağında sabahladım, bütün ihtişamıyla güneşin doğuşunu seyrettim ve dünyada güneşin en güzel doğduğu yer olduğuna inandım! Kimbilir belki de krallar bu nedenle burayı seçmişlerdi. Oysa tümülüsün altında ne vardı, en çok da bunu merak ettim!
Mardin' de kaldım bir müddet, tükenmiş dinlerin son temsilcileriyle görüştüm; ayinlerine katıldım; kendi yaptıkları özel şaraptan içtim. Hepsinin inançları değişikti, tükenmiş eski uygarlıkların Mezopotamya kalıntısıydı bunlar; oysa nesli tükenmekte olan hayvanlar koruma altındaydı...

İmamlarla, keşişlerle, rahiplerle, hahamlarla, seçilmiş son temsilcilerle görüştüm, ahh insanlık, bu renk, bu karışım, bu değişik din, dil, inanç, ırk, bu kültür hiçbir yerde yoktu; rastlayamazdınız!...

Mısır' a gittim, Musa' yı Kızıldeniz' de aradım gemiyle bir uçtan bir uca giderken, Musa yoktu, Kızıldeniz'i asasıyla yarmış ve gitmişti...Kimbilir belki de Tur dağındaydı, belki de bütün haşmetiyle Kudüs'teydi...

( Ben ömrümce bir asa aradım tutunmak için! )

Ucum piramitlerde çıktı, firavun mezarları muhteşemdi! İkinci Ramses' in binlerce yıldır bozulmamış saçları büyülemişti beni...

Kudüs' e gittim, ağlama duvarını gördüm, İsa' nın çile yolundan geçtim! Hıristiyanlarca, Üç gün kaldığı ileri sürülen mezarına gittim İsa' nın; konuştum onunla, dertleştim...

Tel Aviv 'e gittim, Hahambaşı beni görkemli havrasına davet etti; ayinlerini izledim bir cumartesiydi hiç unutmam! Hahambaşına, İsa' yı sordum, "Boş ver İsa' yı, sen Musa' ya bak! Ne güzel gözlerin var," dedi bana saçlarımı okşarken...

Din adamları da ayrım yapıyordu, herkes kendini özel sanıyordu...

Oysa yalandı herşey, bir Tanrı doğruydu; bir tek o vardı! Bu Mezopotamya gezimde, bir kaç yıl önceki bu arayışımda neler neler öğrenmiştim, kimleri tanımıştım, peygamber mezarlarını, camileri, kiliseleri, havraları, manastırları, çok özel tapınakları ziyaret etmiştim; hepsi insandılar sonucunda, hepsi sevimliydiler, dünya tarihinin değişik din, dil, ırk ve renkliliğinin son temsilcileriydiler! Bunlar dünyaydılar!
Antakya' ya gittim, ilk kiliseyi gördüm, gösterişsiz ve çok sadeydi. İskenderun' a gittim, reenkarnasyonu araştırdım. Yeniden doğuşa takmıştım. Uzunca bir süre araştırdım. İskenderun' da Kıyı Otele yerleştim, resepsiyondaki kıza, deniz gören bir oda dedim, kız anahtarı uzatırken, size öyle bir oda veriyorum ki, yıllar önce bu odada uzunca süre Türkan Şoray kalmıştı, dedi, Cihan Ünal' la film çevirmiş burada.

İskenderun-Samandağı arasında kalan yerleşim birimlerinde yeniden doğanlarla görüştüm, anlattıkları çok ilginç, imkansız şeylerdi! Ben, insan beynini dev bir bilgisayara benzetirim hep, sanırım bizim bilmediğimiz ve oradaki benmerkezli dalgaların zihinlere yayılması sonucu oluşan bir yansıma ve yanılsamaydı bu! Yoksa birden fazla doğuş olanaksızdı.

Dinimiz reenkarnasyonu kabul etmiyordu. Kuranı Kerimin Bakara Suresinin 28. Ayetine aykırıydı bu.

Ayette mealen şöyle deniliyordu : "...Allah tektir, sizi yaratan ve tekrar dirilten odur, sizi öldürecek olan da odur, yine ona döndürüleceksiniz"...Buradaki söz konusu diriltme, anne rahmindeki cenine verilen ruh, canlandırma, diriltme, ve ahirete gitmek için tekrar öldürme anlamındaydı. Konu çarpıtılıyordu. Bu nedenle reenkarnasyondan vazgeçtim.

Ancak ileride zamanım ve işim müsait olursa, Hindistan ve Çin' e, özellikle de Tibet' e gitmek ve oradaki gizemli dünyayı araştırmak istiyorum. Örneğin, Konfüçyüs' ü, Buddha' yı, diğer bilinmeyen manastırların, tapınakların bilemediğimiz son keşişlerini, son temsilcilerini araştırmak, değişik felsefelerini öğrenmek istiyorum...

Türkan Şoray film çeviriyordu, insanlar ekmek ve iş peşinde koşuyordu, herkes karın tokluğuna birşeylerin ardından koşuyordu. Ben de bu kalabalıkta, bu insan çokluğunda sevgi peşinde koşuyordum, dünyadaki sevgi nehirlerini arıyordum ve bilmiyorum ne arıyordum, bilmiyordum niçin yaşıyordum sevgi tokluğuna...Yoksa annemin dediği gibi, azıcık uçuk ve kaçık mıydım? Yaşıyordum işte sevgi tokluğuna...

ERDEN ERKİN...
SEVGİ TOKLUĞUNA...

Başa Dön