Örümcek ağlarını örüyorken şehire
Gün doğdu görmeliydin sunaklara
Tanrının yerinden bir anlık ayrılışıyla
Boşa kurban edilmiş kuzunun yeşil kanı
Düştü dağdan sokaklara
Ah! Sen de ordaydın
hatırla!
Sen de ordaydın işte, hatırla
O tepenin, o parlak, o gümüş korkuluklarına
-yaslanmıştın, hatırla! -
Telaşını da almıştın sırtına, çabucaktın
hatırla!
Bozuk bir maviye çalacaktım ki bir anlığına
-tanrı gibi-
Dağa, dereye, buluta ve gökyüzüne
Birkaç fırça darbesiyle
Hızlıca seni karıştırmıştım
hatırla!
Tanrı bu, dönmüştü çabucak yerine
Ağları bozulmadan bırakmıştık, hatırla
Şehire, bulutlara ve yeşile
Aç açına iştahla bakmıştık, hatırla
hatırlamıyorsun.
Kızıl saçlı kızım hatırla
Sen de ordaydın
Tanrının unutası olan yerde
(sanki hatırlamışsın)
Tanrının imrendiği yerde
Ben bozuk maviye,
Sen yeşile karışmıştın
Ya da sarılmıştık.
hatırla.