Kara bir tren, upuzun bir yol savurur uzaklara. Vagonlarda kömür kokusu, vagonlarda yalnızlık dizboyu. Sallanan beyaz mendiller donakalır gözbebeklerinde. Geride anılar özlemler, geride analar yar bırakılır boynu bükük. Kara bir duman ve acı bir düdük çalar kampanalarda.
Buralara gurbet yağmuru yağar, köy yağmuruna benzemez. Soğuk olur yakar ellerini, yüreğini ta ciğerden yakar. Burada hızla düşer kaldırımlara, orada ağır ağır yaylalara. Burası gökdelen kokar egzos kokar, orası kekik alabildiğine. Burada mor hüzünler var salkım salkım, orada mor üzümler dallarda. Her daim kış yaşanır bu yabancı kaldırımlarda. Orada ise gül mevsimi vardır şimdi taptaze. Yaşamak zor sanattır. Hergece gurbet türküsü takılır diline. Hoyrat, asi bir rüzgar eser sana yabancı. Tanımadığın yıldızlar dolanır semalarda. Ne geceleri dost olur yalnızlığına, ne de gündüzleri. Ama herşeye rağmen direnirsin özlemlere inat. Gurbete inat dimdik ayakta durmak için, sabret dersin pervasız yüreğine. Günler boyu mektup beklersin memleket kokan, ana kokan. Her satırı ayrılığa sitem, her kelime bir özlem anlatır sesini duyurmak istercesine. Duyulur mu bilinmez kara trenin geçtiği yollardan. Kimbilir?....
Seneler geçtikce aynada kır saçlı biri beliriverir. Gözlerinin altında torbalar.Yıllar bir bir devrilmiş yaşlı bir çınar gibidir. Uzaktakiler usanmadan bekler gurbettekini hep bir ümitle. Dönsem, gitsem yine kara bir trene takılıp yaylalar bedenimi kucaklar mı? Kır saçlarımla karşısına çıksam tanır mı bacım beni? Birgün dönsem, küçükken adını bile duymadığım bu memleketten geriye köy yağmuruna, kekik kokusuna, mor üzümlere kavuşurum değil mi?. .......
Sıla
Kara bir tren, upuzun bir yol savurur uzaklara. Vagonlarda kömür kokusu, vagonlarda yalnızlık dizboyu....