"“Kitap okuyanlar dünyayı gezer, gezenler kitap yazar; tembel olanlar ise bu sözleri okur.” – Jules Verne"

Sırat Köprüsü: Mitolojik Bir Kavram mı?

İslam'da yaygın bilinen "Sırat Köprüsü" kavramının aslında Kuran'da bulunmadığını ele alan bu metin, köprü fikrinin kökenlerini eski mitolojilere dayandırıyor. Sümer, Zerdüşt ve İskandinav mitolojilerindeki benzer kavramlarla karşılaştırma yapan içerik, dine sonradan eklenen hurafelere dikkat çekerek, İslam'ın temel öğretileriyle bu tür inançların uyumsuzluğunu vurguluyor.

yazı resim

**İslam'ın öğretilerinde yer alan ve halk arasında yaygın olarak bilinen "Sırat Köprüsü", aslında Kuran'da yer almayan bir kavramdır. Bu konu, özellikle son yıllarda akıl ve mantık dışı birçok hurafenin dinin içine dahil edilmesiyle daha çok dikkat çekmiştir. Gerçekten de Sırat Köprüsü, tarihsel olarak mitolojilerde yer bulmuş bir kavram olup, Kuran'ın temel öğretilerine aykırıdır. Sırat Köprüsü, kökeni itibarıyla çok eski mitolojilerde yer bulan bir kavramdır. Özellikle Sümer mitolojisinde, ölümden sonra ruhların geçmesi gereken bir nehir olan Hubur Nehri’nden bahsedilir. Ruhlar, bu nehri geçerek ölüler diyarına (Kur) ulaşırlar. Benzer bir kavram, Zerdüştlükte “Çinvat Köprüsü” olarak karşımıza çıkar. Zerdüştlükte ruhlar, burada yargılanır ve iyi ruhlar köprüyü geçerek cennete, kötü ruhlar ise cehenneme düşer. İskandinav mitolojisinde ise, Asgard ve Midgard arasında yer alan ve gökkuşağından yapılan Bifröst Köprüsü, tanrıların geçtiği bir köprü olarak önemli bir mitolojik unsur haline gelmiştir. Hinduizm’de ise, Vaitarna Nehri’ni geçmek, günahkâr ruhların büyük zorluklar çektiği bir sınav olarak betimlenir. Bu köprüler, farklı inanç sistemlerinde ölümden sonraki yolculuğu simgeler. İslam’da Sırat Köprüsü’nün varlığına dair herhangi bir açıklama bulunmamaktadır. Kuran’ın öğretilerine göre, insanlar ya cennetliktir ya da cehennemliktir. Bunun dışında bir yer yoktur ve ahiret hayatında bir köprü geçişi gibi bir kavram söz konusu değildir. Kuran'da bu konuda açık bir şekilde belirtilmiş olan ayet vardır. Bakara Suresi, insanların Allah’ın indirdiği öğretilere uymamaları ve babalarının izinden gitme konusunda ısrar etmelerini eleştirir: "Onlara Allah'ın indirdiği şeye uyun dendiği zaman hayır biz babalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız derler. Onların babaları bir şey düşünmeyen hatta doğru yolu bulamayan idilerse." (Bakara, 170) Bu ayet, insanın doğru yolu bulmak için yalnızca Kuran’a uyması gerektiğini vurgulamaktadır. Zümer Suresi’nde de, cehennem ve cennet ehlinin farklı kapılardan gireceği belirtilir. Cehennem ehli bölük bölük cehenneme sürülürken, cennet ehli de aynı şekilde cennete gireceklerdir. Burada herhangi bir köprüden geçmek veya düşmek söz konusu değildir: >"Ve inkâr edenler bölük bölük cehenneme sürülürler nihayet oraya geldikleri zaman kapıları açılır ve onun bekçileri onlara aranızdan size Rabbinizin ayetlerini okuyan ve sizi bu gününüze kavuşacağınızla uyaran Resuller gelmedi mi? derler. Evet ama kâfirler üzerine azap sözü hak olmuştur derler. içinde ebedi kalmak üzere cehennemin kapılarından girin denilir. Kibirlenenlerin durumu ne kötüdür. Rablerine karşı takva sahibi kimseler bölük bölük cennete sevk edilirler. Nihayet geldikleri zaman onun kapıları açılır ve onun muhafızları onlara selam size iyi oldunuz ebedi kalmak üzere girin derler. " (Zümer Suresi 71, 72, 73. ayetler) Ayrıca Araf Suresi’nde de, cehennemlik ve cennetlikler arasında bir perde olduğu ve orada bekleyenlerin cennetliklere selam verdikleri belirtilmektedir: >"İki taraf arasında perde vardır. Ve yüksek yerin üzerinde hepsini simasıyla tanıyan erkekler vardır. Ve cennet halkına selam üzerinize olsun diye seslendiler. Onlar girmemiş arzulamaktadırlar. Ateş halkı tarafına gözleri çevrildiği zaman Efendimiz bizi zalim toplulukla bulundurma dediler."(Araf suresi 46, 47. ayetler) Bu ayetler, Sırat Köprüsü gibi bir kavramın olmadığını, insanların ya cennetlik ya da cehennemlik olduklarını açıkça belirtmektedir. "A'râf" (الأعراف), Arapça'da ‘urf’ (عُرْف) kökünden gelir. Bu kök, “bilmek, tanımak” anlamlarına gelen ‘arafa – يعرف fiiliyle de ilişkilidir. Ayrıca:
‘Urf’: Tepe, yükseklik, dalga tepesi, horozun ibiği gibi çıkıntılı yer anlamına gelir.
‘A’râf’: Bu kökün çoğuludur ve yüksek yerler, tepeler, sınır/seçici alanlar gibi anlamlara gelir.
Klasik anlamı iki alanı ayıran yükseklik – özellikle cennet ve cehennem arasında bir “ayrım çizgisi” veya “yüksek bir yer” anlamında kullanılır. Kur’an’da geçen “A’râf” kavramı ilk anlamıyla yüksek yer iken, zamanla tefsirlerde ve halk arasında bu yerin:
Bir ara bölge,
Kıyamette hesaba çekilmeyi bekleyenlerin yeri,
Ne cennete ne cehenneme gidenlerin mekanı olarak anlaşılması yaygınlaşmıştır. Bazı rivayetlerde bu kişilerin iyilik ve kötülükleri eşit olan kimseler olduğu, bazılarında şehitler ya da nebiler olduğu söylenmiştir. Ancak bunlar Kur’an’ın açık beyanı değil, sonradan uydurulan yorumlardır. "el-A'râf", cennet ile cehennem arasında bulunan, yüksekçe bir yerdir. Fakat bu kelime dahi hadisçiler tarafından tahrif edilerek cennet ve cehennem dışında üçüncü bir mekan hâline getirilmiştir. Araf dahi sırat köprüsünün olmadığını kanıtlar Sırat Köprüsü’nün varlığı, İslam’a ait öğretilerle çelişmektedir. İslam, insanları ya cennetlik ya da cehennemlik olarak kabul eder ve arada bir geçiş köprüsü bulunmaz. Bu tür mitolojik kavramlar, zaman içinde halk arasında yer bulmuş ve dini öğretiden sapmalara yol açmıştır. Kuran, apaçık ve eksiksiz bir rehber olarak yalnızca doğru yolu göstermektedir. Ayrıca dünya hayatında ne tamamen iyi ne de tamamen kötü olan kişilerin kaldığı bir yerde yoktur. Bir kişi ya cennetlik ya da cehennemliktir. Dolayısıyla, inançlarımızı yalnızca Kuran’a dayanarak şekillendirmeli ve hurafelere karşı dikkatli olmalıyız.**

Yorumlar

Başa Dön