Susuz Yaz mı?

Bu yaz güzel İstanbulumuzu bekleyen büyük bir tehlike sanırım deprem riskini de unutturacak bize. Susuzluk !

yazı resim

Dün sabahtan beri yazmayı karalaştırmıştım. Akşama bırakınca televizyon, konuyu haber olarak
girdi. Aslında konuyu sabahtan Hürriyet gazetesinde de okumuştum. İstanbulu besleyen barajlar-
da su düzeyi oldukça düşmüş olmalı. Kış boyunca ne yeterince yağmur ne de kar yağdı.
Konuyu buraya getirmeme neden olan olay ise öğle üzeri gittiğim bankada oldu. Biriken birkaç
faturayı yatırmak için gittiğim bankaya biraz zorlukla girdim. Çünkü kapı ve çevresi ile banka
şubesinin büyük camları, hepimizin aşina olduğu bir temizlik firmasının elemanları tarafından
hortumla su sıkılarak bir güzel yıkanıyordu. Diğer temizlik elemanları da ellerindeki uzun saplı
fırçalarla gereğini yapıyorlardı. İçeride sıramı beklerken benim gibi sırasını bekleyen bir
hanımefendi aniden yerinden kalkıp cama doğru yöneldi ve pencerelerden birini açarak
" Oğlum, şu işi yaparken doğru yapsanız olmaz mı? Bakın fırçalarınız çalışıyor ama hortumu
bırakmışsınız, su boşuna akıyor. Kapatın onu. Yine açarsınız." Hanımefendi, sözünü bitirip yerine
oturuken ben, başladım fetvaya. Emekli adam, başka ne yapar ! Fırsatı kaçırmadım anlayacağınız.
" Yaz gelince çok arayacaklar. O zaman akılları başına gelir ! " dedim. Bütün bekleyenlerin başları
bana döndü elbet. Olay aynen böyleydi ben de yazayım dedim.
İmdi.. bu yaz susuzluk bizi bekliyor demektir. İlgililer, birşeyler yapıyordur mutlak. Terkos Gölü -
nün bir kanal ile birleştirilerek Karadeniz suyundan faydalanılma yoluna gidileceğini öğrenmiştim
gazete haberinden. Bir mühendisimizin projesi bu. Ayrıca Karadenizin tuzluluk oranının %0 16 gibi
düşük olması bir şansımızdır. Ancak bu tuzluluk; ilaçlama, süzme ve diğer işlemlerle daha da
hafifletilerek kullanımımıza sunulabilecek. Böylece mutfak ve tuvaletlerde asgari gereksinmemizi
karşılayabileceğiz. Belki başka seçenekler de bulunur diye teselli buluyorum.
İkinci önemli konu ise bizlere düşen vatandaşlık görevidir. Şimdiden sularımızı ölçülü kullanalım
derim. Kimse balkon, kapı önü yıkamaya, aşırı çiçek sulamaya kalkmasın. Halı yıkamayı deneyenler
varsa onlar da vazgeçsinler. Şimdi birşey daha eklemek istiyorum buraya. Sakın kimse alınmasın.
Gerçekte ben de bir hayvanseverim ama kedi, köpek yıkamayı da boş verin. Sabunlu suyla silip
kurulayın. Sonra bir bardak suya muhtaç olmak da var işin sonunda.
İsterseniz acı gerçeği yine gazete, televizyon haberinden nakledeyim sizlere. Geçen yıllarda
İstanbul barajlarının bu mevsimdeki doluluk oranı, ortalama % 90-95lerde. Habere göre her ay bu
oranı açıklayan İstanbul Belediyesinin 2007 Ocak, Şubat istatistiğinde oran, % 48 olarak açıklanmış.
DİKKAT: Belediyemiz, her ay yaınladığı bu oranları, Mart ve Nisan başında nedense açıklamamış.
Demek ki tehlike büyümekte. Bana kalırsa Alarm ! vermekte. Ben başladım görevimi yapmaya.
Yüzümü kısık kısık açtığım bir suyla yıkamaya. Sifonu iki girişte bir çekiyorum. Bazan sıkıntıdan,
bazan emekli olduğum için iş olsun diye girdiğim duşa da üç günde bir girmeye başladım. E tabii
akan, contası gevşemiş musluklarınıza da bir baktırın. Tuvalet sifonlarında da su kaçağı
çok oluyor. Bir de ona bakın. Gerekiyorsa onartın. Çiçeklerinizi de ölçülü sulayın. Vatandaş olarak
aklıma bunlar geldi. Onbeş milyonun oturduğu bu koca şehirde herkes, ayda 3-5 litre su tasarruf
etse iyi bir iş becermiş oluruz. Şehrin günlük su gereksinimi 2 milyon (ton muydu yoksa ?)
litreymiş. Haydi kardeşlerim, dostlarım gelin bir el verin. Çocuklara da sıkı sıkıya tenbih edelim.
Gördüğünüz aşırı su harcayan birini, bugün bankada gördüğüm hanımefendi gibi hemen uyarın.
Susuz yaz istemiyorsak göstermeliyiz bu özveriyi. Ya da oturun bir proje de siz uydurun.
Belediyemize de kolay gelsin diyelim buradan.
Saygılarımla.

Başa Dön