Uçurum
Bir uçurumun kenarında yetişen dolunay renkli özgürlüklerimizin derin heyecanındaydık. Gözlerimizin önünden geçen milyonlarca yağmur damlasıyla konuşuyorduk. Anlatılacak ne çok hikaye vardı ve ne az zaman.
Tutuşan ellerimiz miydi?
Yüreklerimiz miydi?
Biz birbirimize nerde rastlamıştık?
Dokunmakta mıydık
Yoksa gördüklerimiz ve kimsenin bilmediği bu şey bir yalan mıydı?
Bilmiyorum!
Bir zamanlar korkunç girdabında yaşamın derin solukların gizemine yanaşıp, o kimsenin görmediği bilmediği yalana inandık! İnançlarımız çığlıklarımızdı. Kimse duymadı!
…
Sonra yaşamsal dinamiklerin koşuşturmacasında yitirmeye başladık inançlarımızı.
…
Şimdi,
Uçurumların sert ve keskin rüzgarlarında
Dolunay renkli sevdalardan
Kararmış çelik zırhlı gerçekliğe dönüyoruz.
Elimizde dünden kalmış kelimeler
Soluk, cılız bir karmaşa…
Bir girdabın sarsıntılarında
İnançlarımızı kaybetmenin derin yalnızlığındayız.
…
Gözlerinin önünden milyonlarca yağmur damlası geçiyor
Gözlerini seçemiyorum.
Dokunmakta mıydık?
Tutuşmakta mıydık?
Bilmiyorum
AŞKA ve SANA
Düşge.