Mecburiyetleri vardır insanların dimdik ayakta kalabilmesi için. Aslına bakarsanız "yaşamak başlıbaşına ağır bir meslek grubudur" diye düşünürüm. Üstelik teksinizdir her koşulda yargıda, infazda kararlarda tek yetki sizdedir. İmzayı başkası atamaz yerinize. Ne işle meşgülsünüz ? Cevap: "Yaşıyorum bilmem kaç yıldır". Layıkıyla mı derseniz maddi boyutunu yoksayarsak olumlu yanıt verebilirim size mesela "onurlu yaşıyorum" gibi.
Hayat; önüne çıkan zorluklar, engeller, insani ilişkilerle, bedenen ve ruhen yıpratıcı bir yüktür. Doğar doğmaz başlıyor bu sancılı süreç ve son nefese kadar devam ediyor ağır ağır.
Tam da bu noktada sınıf ayrımı konusuna değineceğim hiç istemeden de olsa. Öyle derin bir mevzu ki yıllardan beri destanlara, filmlere, tiyatrolara, romanlara, müziğe, sokağa hep ayna tutmuş bazen ışık bazen de karanlık olmuştur.
İnsanlar, başka insanların yaşam standardlarına, alışkanlıklarına tanık olmadıkça, aralarına karışmadıkça ne zenginliğinin ne de fakirliğinin farkına pek varamaz. Nasıl bir düzeni varsa doğalmış gibi sürdürür günlerini. Hayatının hiçbir döneminde dolmuş, otobüs, metro hatta taksiye binmemiş bir insan eğer bir gün sıfırdan başlamak zorunda kalırsa insanların rutinini, olağanını oldukça yadırgar tabir-i caizse sudan çıkmış balığa döner. Nerede görsem bilirim o acemi grubu ayakta duramaz her frende savrulur sağa sola. Oysa otobüse her gün binenler idmanlıdır bilir şakası olmadığını, bütün gücüyle tutunur tepedeki askıya ya da o madeni direklere. Yıkılmadan ayakta kalmayı, ani bir frende yere çakılmamayı öğretir bu yolculuklar.
Zorluklarla güzel yerlere gelen insanlar için de gariptir yeni ve farklı bir yaşam. Arabeskin Kralı Ferdi Tayfur'un bir anısını aktarmak isterim size rahmetle anarak. Zamanın birinde Reha Muhtar'a konuk olmuş, hayatını anlatmış belgelerle ve ardından nazik daveti için teşekkür etmiş kendisine. Reha Muhtar da "Böylesine güzel bir hayat yaşadığınız için asıl biz size teşekkür ederiz" demiş. Saygı ve sevgiyle Reha Muhtar'ın ismini andıktan sonra "Ben çocuk olamamışım, babam küçükken cinayete kurban gitmiş, ırgatlık yapmışım, çileli bir hayat yaşamışım, anam ağlamış derken gerçekten gözü yaşlı bir anayla büyümüşüm, erken yaşta büyük sorumluluklar yüklenmişim ben mi güzel bir hayat yaşamışım", demişti sitemkar bir halde. Uzaktan gerçeğin yakınına asla bir adım kadar bile yaklaşılamıyor.
Bir yerlere kolay ulaşamayan insanlar için basit değildir hiçbir şey zirveler insana soğuğun da, sıcağın da en şiddetlisini hissettirir ruhunda ve bedeninde.
Yaşam, keşke yaşanılır, insanca imkanlar sunsaydı her bir birey için. Çöp atarken elimiz çöp kapağına değecek korkusunu yaşarken bir bakıyorsunuz çöpün içine giren çocuklar var. Onlar da insan herkes gibi düşünen, duyguları olan bir varlık ama onları bu hale itenleri zerre kadar düşünen yok. "Varlık ve yokluk" o kadar içiçe ki "yaz ve kış" gibi.
Bugün günlük yürüyüşümü tamamlayıp eve dönerken yine köşe başındaki yaşlı adam kendi oluşturduğu barakasında el emeklerini satıyordu üstelik havanın eksi dokuz derece olmasına inat. Her zamanki gibi müziğini açmıştı yüksek perdeden. Belli ki içini ısıtıyor şarkılar. Yoldan geçen arabaların durmasını beklerken Özcan Deniz'in dokunaklı sesinden "yastığa, yorgana sarılıyorum" diyen o güzel şarkısının nakaratına denk geliyorum anlık olarak. Birden ayağa kalktı adam ve masanın üstündeki çiçekli muşamba örtüyü yumuşak bir banyo havlusuna sarınır gibi bedenine doladı sımsıkı. Şarkının sözleriyle çelişkili, garip bir uyum doğdu: "Biri yalnızlığına diğeri ise soğuğa karşı sarılıyordu bir eşyaya". Gözlerim doldu ve hızla uzaklaştım yanından.
Hayat bu kadar zor olmamalı dedim içimden. Çalışmak elbette kutsal ama ileri yaşlarda titreyerek para kazanmak diye bir şey de olmamalı. İhtiyacı olmasa bir insan deli mi o soğukta sabit durarak müşteri beklesin.
Satırlarımın sonuna gelirken başlığı ne olsun diye düşündüm yazımın belki de Özcan Deniz'in o şarkısının adı olmalı çünkü hepimiz bir şekilde utanıyoruz gördüklerimizden hele ki o korkunç insan manzaralarını anlatan gerçek hayat öykülerinden.
Dilerim herkes bir gün hakettiği hayatı mutlu bir şekilde yaşar ruhu ve bedeni hiç mi hiç üşümeden.
Kalın sağlıcakla...
Aysel Yılmaz