Yer Kabuğu... Ağaç Kabuğu...

Yer kabuğu... Ağaç kabuğu...Elma kabuğu... Ceviz kabuğu... Kaplumbağa kabuğu... Tüm acılar kabuk bağlamış. Yine de kaplumbağa kabuğuyla yürür. Ağaç kabuğuyla büyür. Elma kabuğuyla şekillenir, ceviz kabuğundan çıkıp filizlenir. Sen de kır kabuğunu ya da durma yerinde. Ya çık göklere ya yürü ümitlere. Hangi acı aynı dozda kalır, hangi acı mutluluğu kapatır? Aç pencereleri, kapıları, bacaları. Duman gibi dol gökyüzüne, ışık gibi dol yeryüzüne. Acılara yol ver. Hangi yolcu ebediyen kalır istasyonda? Herkes biletine göre alır yol.

yazı resim

Yer kabuğu... Ağaç kabuğu...Elma kabuğu... Ceviz kabuğu... Kaplumbağa kabuğu... Tüm acılar kabuk bağlamış. Yine de kaplumbağa kabuğuyla yürür. Ağaç kabuğuyla büyür. Elma kabuğuyla şekillenir, ceviz kabuğundan çıkıp filizlenir. Sen de kır kabuğunu ya da durma yerinde. Ya çık göklere ya yürü ümitlere. Hangi acı aynı dozda kalır, hangi acı mutluluğu kapatır? Aç pencereleri, kapıları, bacaları. Duman gibi dol gökyüzüne, ışık gibi dol yeryüzüne. Acılara yol ver. Hangi yolcu ebediyen kalır istasyonda? Herkes biletine göre alır yol. Sen de acılara salla kol. Hangi değirmen tanır, unu ve darıyı? Öğütür durur ve doldurur sonunda ambarı. Her günden karlı çık. Doldur yüreğini sevgiyle, neşeyle. Başın dönse de değirmen taşı gibi acıları un ufak et. Doy hayata. Felek değirmen taşı gibi dönse de senin şansın da bir gün döner.
Dik duruşun, direncin, neşen düşmanlara kapak olsun. Biraz da onlar tencerenin içinde kavrulsun. Kitap kapağından tanınır, yara kabuğundan. Bırak acıların kabuk bağlasın. Yaşa kabuğunla, büyü ağaç gibi, yürü kaplumbağa gibi. Adaletin terazisi bir patatesle, bir domatesle seni mahkum eder. Ve sen bir ömür boyu aç kalırsın. Bırak karpuz kabuğunu denize. Yaslan vicdanına, güven kendine. Bak ufukta ne çok renk var. Yaşamını renklendir. Yeni bir çerçeveden bak dünyaya. Ağlama boşu boşuna.
Koca dağlar utanmazken kurdun kaptığı kuzudan. Sen niye insanları dağ diye büyütmektesin? Neden neşeni taşa, ete, kemiğe çevirmektesin?
Gülüşün yağız delikanlılardan ve nazlı yardan güzel olsun. Gözlerindeki bir damla yaş tüm yürek ateşini söndürsün.
Sandal tahtalara çakılan çividir. Ve sen de çivi gibi çakıl hayata. Bak denizler batmış gemilerle doludur. Sandallar da bir o kadar hayata tutunmaya çalışanlarla doludur. Yüreğine batsa da hayat, sen sandallarını denize çıkar.
Bardağın son damlası son mektup gibidir. Ya yüreği taşırır ya yüreği sakinleştirir. Son ver cafcaflı sözlere. Noktayı koy seni bırakıp gidenlere.
Kabuk acıları kapatır. Açılan her kabuk yarayı yeniden kanatır. Buna hangi yürek dayanır? Yürekli ol. Sana gelen yaralarına basmasın. Giden yaralarını açmasın. Bırak artık biraz da onlar ağlasın.
Kiraz kirazın halinden anlamaz. Kuşlar ise kirazın sadece tadından anlar. Yine de anlayanlar çoğalsın diye çoğalan anlayışsızlara inat, kirazın tohumu düşer toprağa. Boy verir, filiz verir kiraz. Tanrı daha ne yapsın bunca merhametini dökmüşken toprağa ve yine de yetinmez Tanrı: Kirazın odunundan saz çıkarır, insan boynunu büksün diye. Güzel duygularla beslensin diye kirazdan sadece meyve çıkarmaz Tanrı, keman da çıkarır ve insan yine de kulaklarını tıkar söze, müziğe. Sadece kendi egosunu dinleyenlere bülbül sesi, su sesi, yağmur sesi, keman sesi ne yapsın. Tanrı da bunca seslenişinin ardından başka ne desin.
Ah acıların artık dinsin!

Başa Dön