Bodozlama giriyorum, duygularımın yoğunluğuna. Ona hiç müsaade etmiyorum, benim kırık hevesli tarafımı iyi tanıdığını biliyorum. Bahanelerimi çok seviyor, peşimden sürüyor onları olmayacak hayalleri yüklüyor omzuma, düş kırıklıklarını, umutsuzlukları, yorgunlukları. Malum şey kişiliğim oluyor.
O yüzden yazmalıyım her harfini virgülünü, noktasını. Az sonra tuvalete gider ve unuturum sifonu çeker uyurum, umurumda olur mu !? Hayır. Ah hangi tarzı yakalamaya çalışıyorum bilemiyorum. Biraz OğuzcuğumAtaydan çokça Hank Chinaskiden minik Nietzscheden bir dilim fondaki Halil Sezaiden.
Yeni yazınlar üretememin nedenini, edebiyatın hayatımla bir süredir uyuşmamasına bağlıyorum. Ne kadar samimileşirsem kendi tarzımda, sanki ondan bir o kadar uzaklaşıyormuşum gibime geliyor. Edebi söyleyiş gerçekten de sahte. Benden bir parça değil, imgeler dili kesinliğe vurdurmayıp, karar verdiremeyip, yuvarlayanlaırn işi.
Işığın bu saatine kaldım, ve hangi düşünceyle bu yazıyı yazdım bilmiyorum. Tek bildğim şey, bir kıvılcım başlatmak ; düşüncelerimde/adımlarımda/sevinçlerimde/üzüntülerimde/parmaklarımda/uykumda. Ve benim tek kusursuz sevgilime iltifatlar düzerekten kaçıyorum : Uyku al beni güzelim kollarına, sımsıkı sar ve sakın beni bırakma kalayım koynunda.
