zamanın bitişi..
zaman’ın elden kayıp, toprağın sert yüzünde –yüzeyinde-
binbir renge bölünmesi..
...
tuz-buz bir
zaman.
...
tuz.
buz.
zaman.
...
...
kendini suçlamak –işte bu kadar kolay!
kendi kendini hayal kırıklıklarıyla uyutmak.
ve
sakinleşmiş bir sinirin sınırında gürültüye kucak açmak.
...
sonra.
...
susmak.
susmak ve devam etmek, sakinliğin saklı koynunda..
gecenin anlamına dolanmış hayaletlere takılıp düşmek bazen..
düş(ün)mek ve
bir düş-olmak sonunda.
...
...
gecenin beklenen sonu.
-gündüzün gözünden saklanmalı-
saklanmalı bütün iz-ler.
-ki güneşin gülüşüne kanıp, geceyi terketmesinler,
ki güneş, caydırıcı sıcağı yüklemiş koynuna..
bahar çiçekleri,
saçtığı tüm turuncuya..-
...
...
durdu.
bıraktı yürümeyi.
geceyle birlikte saklan-malı- şimdi.
gündüzün gözünden uzaklaş-malı.
...
çantasını bırakıp öyle(ce) kör karanlığın içine
-gökyüzü görünmez olur güneş öncesi gecede-
kendinden çok, gözlerini saklayacak bir kuytu aradı.
...
dakikalar.
gündüze yaklaşan.
geceyi sonsuz bir dönüşümün eşiğinde asan..
tekrarlanan..
yeşil su değirmeninin devamlı bir suyla –çoşkulu, hırçın- dönmesi..
dönmesi ve hiç bırakmaması bu zorunlu döngüyü.
...
önündeki yolun -başından beri özenle yarattığı masalın-
bir tepeye vardığını ve sonra
uçurumlarla keskin çakıltaşlarına dayandığını,
kıvrıldığını,
kırıldığını
ve
saklandığını, yalnız bir ağacın arkasına
-bütün yaşayanların arkasında var-olabildiğini ancak-
orada olduğunu ( o olduğunu ya da)
şaşkınlıkla farketti.
...
ağacın altına taşıdığında çantasını-yoldan ödünç imgelerini-
ve sakladığında gözlerini bir karganın kanadına
sabaha eriyordu dünya..
uyanıyordu dünya.
bir tarafı uykuya dalmanın zevkinde olsa da..
...
ve işte küçük kız.
gecenin sonunda, rastgele bulduğu tepenin
rastgele keşfettiği yalnız ağacıyla
uykunun güvenli sessizliğine tutunup
sakladığı anın isminde
kendini gündüzden, kendini tüm sesten ve tüm sarılardan dışladı..
diğerlerinden.
..
..
küçük kız uyandığında..onu bekliyor olacak gece.
ama şimdi öbür ucunda dünyanın
rolünü giyinmekte.
binbir gece ezgisi dilinde.
ses-siz.
son-lu.