Zaman dönüp dönüp ardına bakıyor
Belli ki o da çocukluğunu özlüyor
Nostalji diye kulp takıyor
Teneke ibrikteki eskilere...
Kart ellerine bakmadan
Sokaktaki boyacı çocukların
Minik ellerine özeniyor
Porselen dişlerinin yerinde
Ne olurdu süt dişleri olsa...
Zaman dönüp dönüp
Ardına bakıyor otuzbeşinden sonra
Peşinden gelen çocukluğu
Güç veriyor çünkü ona
Yarınların gürbüz düşlerini
Dünlerin acılı ölüşleri suluyor
Barajlarını yıkmış zaman
Koyuvermiş kendini çavlana
Çocukluk pınarlarından
Ve masum uykulardan alıyor coşkusunu
Zaman dönüp dönüp ardına bakıyor
Kağıttan kayıkların güvertesinde durmuş
El sallıyor Adaya, fenere, kaleye,çocukluk aşkına
Ay çiçeklerine ve tüm geride bıraktıklarına
Zaman koskoca adamla saklambaç oynuyor
Yoğun bir iş çıkışı mesela
Kızkulesine saklanıyor
Ve ne zaman ebe olsa
Adamı nerede olsa bulup
Çapa'nın duvarlarına sobeliyor
Biliyor ki çünkü
Adam İstanbul'da ilk
O hastane duvarlarını tanıyor
Zaman dönüp dolaşıp aynı yere geliyor
Adamın yüreğine o vakit
Koca bir yılan çörekleniyor
Zaman da üzülüyor o an
Çünkü yılan;
Ne zamandan korkuyor
Ne yalandan
Yılan adamı çok iyi tanıyor
Zaman başını öne eğip
Suçlu suçlu çekip gidiyor
Keşke adam da gidebilse...
Yılan kuyruğuyla yüreğini boğarken
Hergün bir damla zehrinden içiriyor
Adam yılanla ve yalanla yaşamayı öğrenmiş
Buna İstanbul salgını diyor
Her gözbebeğinde o mikrobu sobeliyor
Zaman dönüp dönüp...
Ama uçarcasına kaçarken ardına bakıyor
Ne adam zamana yetişiyor
Ne zaman adamın yolunu gözlüyor