Klamira
(Sıraç Ar) 23 Haziran 2008 |
Halk Öyküleri |
| |
Köyün birinde bir kız annesi ve babasıyla yaşarmış.Günün birinde anne amansız bir hastalığa yakalanmış ve vefat etmiş.Annesinin ölümü küçük Klamira’yı çok etkilemiş ve konuşmamaya başlamış ,taki babası yeni bir kadınla evlenene kadar.Klamira’nın babasının evlendiği kadının bir de Klamira yaşında bir kızı varmış.Anneleri iki kızını dal toplamak için ormana göndermiş.Kızlar ormanda dal topladıkları zaman çok yorulmuşlar ve susamışlar.Anneleri susadıklarında içmeleri için öz kızına bir Klamira’ya da bir testi su doldurup onlara vermiş.Klamira suyu içtiği zaman testinin içine önceden konulan küçük yılan onun karnına girmiş.İki kız eve geldikleri zaman olayı annelerine anlatmışlar anneleride büyütülecek bir şey olmadığını sadece suyun içine Klamira’nın çok acıktığı için bir de ekmek kırıntıları koyduğunu söylemiş.
Zaman yavaş yavaş ilerlerken Klamira’nın içindeki yılanda büyümeye başlamış.Kızın kusmaları başlayınca babası onun çok hasta olabileceğinden endişe duymaya başlamış ve annelerine kızının neden bu durumda olduğunu sorunca :
Kadın:’Sanırım bey bizim kız hamile,çok zamandır sana söyleyecektim ama bana inanmayacağından korktum ve ne de olsa üvey anne diyerek bana sinirlenecektin.’
Adam:’Ne yapalım,namusum gitti köyün yüzüne nasıl bakacağım şimdi.Herkes benimle alay edecek.Keşke ölseydim de bu günleri görmeseydim.’demiş.
Kadın:’Bey, bana soracak olursan onu öldür ve cesedinide hiç kimsenin görmeyeceği bir yere at.Klamira’yı soranlarada onun teyzesinin yanında artık kalacağını söyleriz.Böylelikle hem namusumuz kirlenmekten kurtulur hem de diğer kızımın adı lekelenmemiş olur.’
Bu fikir adamın kafasına çok yatmış ve kızının yanına giderek:
‘Kızım çoktandır teyzenin yanına gitmek istiyordun hazırlanda seni teyzenlere bırakayım .Ne zaman istersen gelir seni ordan alırım.’demiş.
|
|
Altın Aşk
(Sıraç Ar) 16 Şubat 2008 |
Halk Öyküleri |
| |
Bir varmış bir yokmuş , zamanın birinde bir kral varmış.Kral çevresi çok güzel meyve bahçeleriyle çevrili bir sarayda yaşıyormuş.Bu bahçedeki ağaçlardan birinin elmaları altından imiş.Altın elmalar olgunlaştığı zaman kral bunları toplayıp sayıyormuş.Fakat her sayımının ertesi günü elmalardan biri kayboluyormuş.Kral buna bir çare düşünmüş ve sonunda üç oğlunun bu ağaca nöbet tutmaları gerektiğini düşünmüş.Ortalık kararır kararmaz en büyük oğlunu nöbet tutması için ağacın altına göndermiş.Gece yarısına doğru çocuğun uykusu gelmiş ve yatmaya başlamış.Sabah elamaları almaya gelen kral bir bakmışki gene elmalardan biri eksik.İkinci günde kralın ortanca oğlu nöbet tutmak için silahlarını kuşandı hava kararır kararmaz ağacın altına gitmiş.Her yer sessizlik içinde sadece ağustos böceğinin sesi geliyormuş.Çocuk gece yarısına doğru daha fazla dayanamayarak uyumaya başlamış ve gene bir elma eksik çıkmış sabahleyin.Nöbeti tutma sırası en küçük cocuğa gelince kral ondan bir şey beklemiyormuş.O da ağabeyleri gibi silahlarını kuşanıp nöbet yerine gitmiş.Yavaş yavaş bütün kainat derin uykuya dalmış çocuk babasına kendini kanıtlamak için bütün gece uyumamaya ant içmiş.Saatler on ikiye geldiğinde ise gökyüzünde sapsarı tüyleriyle bir kuş belirmiş.Kuş bütün bahçeyi bir baştan bir başa geçtikten sonra gelip o elma ağacının üstüne konmuş.Biraz sonra ağacın en bübük ve en parlak elmasını koparıp havalanmaya başlamış.Çocuk hemen kuşa bir ok fırlatmış.Atılan ok kuşun ağzındaki elmayı düşürdüğü gibi kuşun kanadından da bir tüy koparmış.Çocuk hemen bu tüyü alıp babasına koşmuş.Başından geçenleri bir bir anlatmaya başlamış. Babası o kuşun tüyüne bakıp o kuşu istemiş.Kralın en büyük oğlu bu iş için gönüllü olmuş.Atını hazırlamışlar, ülkedeki en iyi silahları toplayıp ona vermişler.Çocuk gittikten sonra ondan haber alınamamış.Bunun üzerine ortanca kardeş hem abisini hem de kuşu bulup getireceğini söyleyerek onları aramaya koyulmuş.Onun da akıbeti ağabeyinki gibi olmuş.Kralın küçük oğlu babasından izin isteyip onları bulmak için izin istemiş.Kral gönülsüz bir şekilde izin vermiş.Çünkü pek ümidi yokmuş bundan.Çocuk ağabeyleri gibi silahlarını kuşanmış , atına atlamış ve ormanın yolunu tutmuş.Ormana girdikten kısa bir süre sonra karşına bir tilki çıkmış.Çocuk hemen okuna davranmış. |
|
Hasta
(Sıraç Ar) 1 Aralık 2007 |
Halk Öyküleri |
| |
İki kardeş uzun bir yolculuktan sonra Lokman Hekim’in yanına gelirler.Kardeşlerden biri çok kötü bir hastalığın pençesine düşmüştür.Hangi doktora,büyücüye,falcıya gittiyseler elemlerine bir derman bulamamışlardır.Son çare olarak hekimler hekiminin yanına gelmişler.Hastanın iyileşmesi için ondan bir ilaç istemişler.
Lokman Hekim:
‘Kardeşini al eve götür.Onun hastalığına çare olacak derman yoktur bende.Evine götür ki en azından orada canını versin daha fazla dolaştırarak ona daha fazla eziyet etme.’
Kardeşini sırtına alan ağabey bütün ümitleri kırılmış bir şekilde evlerinin yolunu tuttu.Epey bir mesafe kat edikten sonra dinlenmek için kardeşini sırtından indirir ve biraz yemek bulmak için dolaşmaya başlar.Hasta ot yığının üzerinde mışıl mışıl uyumaktadır.
|
|
Türkçe Konuşmak
(Sıraç Ar) 19 Kasım 2007 |
Eğitim |
| |
Dil doğuştan gelen özelliğinin yayınında aile ve çevre faktörlerinin etkisiyle gelişir.TDK sözlüğünde anadil şöyle açıklanmaktadır:Çocuğun ailesinden ve içinde yaşadığı topluluktan edindiği dildir.’Dil bir ulusun bireylerinin anlaşmasında , o ulusu ulus yapan özelliklerin oluşmasında önemli görevler üstlenmiş , yapıcı ve yaratıcı bir canlı varlık olarak nitelendirir.’(Cem DİLÇİN)
Dilçin’in tanımından yola çıkarak ulusun birlikte paylaşım duygularının gelişmesi ve etkili etkileşim kurabilmeleri için ana iki unsura ihtiyaç vardır.
1-)Yazı dilinin ortak olması
2-)Konuşma dilinin ortak bir ağız olması
Harf İnkılâbından sonra ülkemizde ortak ve çağdaş bir yazı dili oluşturulmuştur.Ama ne yazık ki ortak bir konuşma dili ağzı yeterince oluşturulamamıştır.Bunda farklı bölgelerimizdeki mahalli ağız ve şivelerin konuşulmasın etkisidir..Konuşma dilinin geliştirilmesi o toplumun ortak bir konuşma dili etrafında birleşmeleri için olmazsa olmaz nitelik taşımaktadır.
İnsanlar , doğuştan gelen bir konuşma yeteneğiyle dünyaya gözlerini açarlar .Konuşma yeteneği doğuştan gelir fakat kişinin düzgün ve doğru konuşabilmesi okul hayatında alacağı konuşma eğitimine bağlıdır.Eğitim kurumlarındaki konuşma dersleri dil kurallarına uygun ve etkili biçimde anlatma becerisi kazandırır.(Özbey,2005:121) Özbey’in dediği gibi konuşmada eğitim kurumlarına çok büyük görev düşmektedir.Çünkü çocuğun içinde yaşadığı aile , arkadaş çevresi çocuğun konuşmasını geliştirebilecek yapıda ve bilinçte olmayabilirler.Bundan dolayı çocuğun asıl rehberi öğretmenlerdir.Rehber olan öğretmenin davranışlarından ,konuşmasına kadar her alanda öğrenci tarafından izlendiğini ve örnek alındığını bilerek hareket etmesi gerekir.Özellikle öğretmenlerin mahalli ağızları terk edip kendilerini diksiyon dersinde eğitmeleri gerekir ki öğrenciler de konuşmalarını düzeltebilsinler.
|
|
Sen Yoksun
(Sıraç Ar) 30 Ekim 2007 |
Sevgi ve Aşk |
| |
Belediyenin koymuş olduğu bankta boğazın muhteşem seyrine dalmıştı.Karşıda pırıl pırıl parlayan ‘‘Dur Yolcu’ şiiri boğazdan gelip geçen bütün insanları selamlaya dursun,Kilitbahr Kalesinin boğaza nazlı bir ceylan gibi bakışı sarhoş olan denizin aşkını ispatlamak için gözyaşlarını kıyıya vurmasına neden oluyordu.Herkesin uykuda olduğu bir saatte deniz ona unutamayacağı bir resital sunuyordu ayın şevkli ışıklarıyla.Ne aşklar yaşanmıştı bu topraklarda ,akan sular kim bilir ne kadar tanıklık etmiştir aşklara diye düşündü.Şimdi tek başına doğanın ona sunduğu bu resitalinde tıpkı aşık olduğu kız gibi yalancı olduğunu biliyordu.Sanki doğayla kız anlaşma yapmışlardı gizli kalması kaydıyla kendi aralarında.Onu kandırmak için yapılan bu gizli kalmış antlaşma deşifre olmuştu.Her şey apaçık ortaya çıkmıştı .Hiçbir şeye inanası gelmiyordu ne kitaplarda yazılan o masum aşklara ,ne şiirlerde yazılan o büyülü aşklara artık.
Ruhun aynası değil miydi gözler?Kelimelerin dile getiremediğini ya da yetersiz kaldığı yerde hani doğruyu söyleyeceklerdi?Ne çok bakmıştı sevgisinin gözlerine,ne iltifatlar yağdırmıştı ,onların bir bakışına ne anlamlar yüklemişti üstelik.Beyninde aşk,sevgi üzerine inşa ettiği bütün sütunlar bir bir yıkılıyordu altlarında ise çaresiz kalmış duyguları can çekişiyordu.Daha düne kadar ne duygular besliyordu aşk adına oysa.Şimdi ise koca bir hiçliği yaşıyordu duyguları.Terkedilmişlik bile olsa bunun adı onu düşünmeye devam ediyordu. Cebinden çıkarttığı kağıdın üzerine sevgilisine duygularını yazmaya başladı.
|
|
Disleksi (Öğrenme Bozukluğu)
(sıraç ar) 18 Ağustos 2007 |
Eğitim |
| |
öğrenme bozukluğu Türk eğitiminin en büyük sorunlarından biridir.Eğitim hayatına katılan her 10 bireyden 4-5'inde görülen bu hastalık ne kadar erken farkedilirse hem birey için hem de toplum için güvenli yarınlar anlamına gelecektir. |
|
|
1. Perşömen kağıtlar okunduğunda, kıvrıktırlar; şiirin ve
2. kadavranın içi açılmamıştır, insan insanın hiç.
Ece AYHAN
|
|