Bir Tane Seni Sevmiyorum Bıraktın Ellerime
(Umut Kazan) 14 Nisan 2008 |
İlişkiler |
| |
Hayat şıklardan ibaret değildir. Ama hayata dair şıklar oluşturur insanlar.Bu şıklardan doğrular ve yanlışlar üretir.Ömürboyu bir yanlışı yaşadığı da bir yanlışa tüm doğruları teslim ettiği de olur.Çünkü topu topu bir yaşamı olacaktır.Ve geriye baktığında olanlara tecrübe diyecektir. |
|
Bir Bilmecedir Yalnızlık
(Umut Kazan) 29 Mart 2008 |
İlişkiler |
| |
Hayatınızda ne kadar boşluk bıraktınız? Ve bu boşlukları içine gözyaşı değdirmeden doldurabilir misiniz? Kupkuru bir gününüz oldu mu? Yada bir bayram günü saygı ile öptüğünüz bir elden aldığınız mendile hiç ağladınız mı? |
|
Takvim Yaprağı Sonbahardan Sarıdır; Hayattan Çalar
(Umut Kazan) 3 Temmuz 2008 |
Gelecek |
| |
Bir ömür kaç takvim yaprağı eder? Ve sonbahar yaprağı gibi sararmış bir hayatı dalından koparmaya gözyaşınızın gücü yeter mi? Sonunda hayatınızda baharların sayısı ya eşit olacaktır. Yada bir bahar önde olacaktır. Önde olan bahar neden ilkbahar olmasın... |
|
Yalnızlığınız Kaç Metrekare
(Umut Kazan) 7 Nisan 2009 |
Yüzleşme |
| |
Hayat satranç oyununa benzer. Kimin hayatı kaç kare kaç metrekare bilinmez. Ama bir kare öne geçmek veya hayatın içinde daha fazla metrekare yer kaplamak için oynamak zorunda olduğumuz oyunlar vardır. Bunların arasında en zoru satrançtır. Doğru hamle mutluluk sonucunu doğurandır. Doğru hamlelerde bulunmanızı dilerim. |
|
Şizofrenin Freni
(Umut Kazan) 2 Kasım 2010 |
Yaşam |
| |
İnsan kendisiyle konuşmaya başladığında kimseyi duyamayacak kadar yalnızlaşır. |
|
Kim Terk Edebildi Kendisini
(Umut Kazan) 29 Haziran 2012 |
Anılar |
| |
Ben ihanet ettim diye bağıran birini gördünüz mü hiç, ya da gördünüz diyelim omzunuzu uzak tutmaz mıydınız ondan. Kendi mutluluğunu düşünmeyen insan başkalarını mutlu edemez cümlesi kaç kez uğradı yanınıza. Bir terazi koyun hafızanıza şimdi; unuttuklarınızla, unutmaya çalıştıklarınızı tartın ayrı kefelerde, ne kadar çaresiz olduğunuzu bulacaksınız sonunda. |
|
|
Çekmecenin içine sığdıramadım duygularımı , paylaşmak istedim sadece.
|
14.04.2012 04:53:53
|
Günlük 05 Nisan 2012 |
| |
İlk oyun oynamaya ne zaman başladım bilmiyorum. Ama oyunların devam ettiğini sadece oyuncakların değiştiğini biliyorum. Öyle böyle değil olgunların oynadığı oyunlar ve bu oyunları oynamak için seçtiği oyuncaklar. Aslında burdaki olgunluk sadece büyümenin verdiği bir yaşlılık durumu.
Bir anımı paylaşarak devam etmek istiyorum; belki dört belki beş yaşımdaydım. Annemim yün yumaklarıyla oynuyordum. Malum bizim zamanımızda oyuncaklar, kaynaklar açısından kısıtlı ama yaratıcılık açısından sınırsızdı. Tabi annemde pek hoşnut değil onun yün yumaklarıyla oynamamdan. Arasıra terliğinden ve çimdirmelerinden nasibimi alsam da vazgeçmiyorum o yumakları birbirine karıştırmaktan. Annem çok kızmış olmalı ki bayağı bir haşladı beni bu sefer, ben de aldım yumağı ona doğru fırlattım. Gözüne geldi ve numaradan gözünü kapatıp ağlamaya başladı. Nihayetinde, numaradan ağlamak pek tanımlı değil yaş itibariyle bünyemde.Yün yumak durduğu gibi yumaşak değildi demek. Yakmıştı ilk aşkımın canını. O günkü üzüntümü hala unutamam.
Oysa bu yaşımda insanların kalbini daha rahat kırıyorum. Ama daha zor üzülüyorum. Masumiyet terk edince bünyeyi kirlenme bir virüs gibi yayılıyor insanın yüreğine. Şiir de kurtarmıyor, öykü de. Sadece geride bir masal kalıyor, bir varmış bir yokmuş diye... |
|
05.04.2012 01:34:30
|
Günlük 05 Nisan 2012 |
| |
Bu masa ne büyür ne de küçülür. Ekrana bakan gözlerim yorgun olsalar bile dertleşmek istiyorlar bu gece. Onsekiz yaşımdaki zamanları hatırlıyorum; yalnız kalmak için kendimle yarışırdım adeta. Dünyayı kurtaracaktım ya, onun için bir başıma kalırdım sanki. Herşeyden ve herkesten uzak olmak gizemli ve mistik gelirdi. Elimdeki kalem tüm gece dans ederdi beyaz kağıtların üzerinde. Annemin sesiyle birkaç kez sarsılırdı İlham Beyin otoriter duygusallığı ama...
O zamanların teknolojisinde kasetlerim vardı bir de gazete kuponlarıyla biriktirip edindiğim küçük bir müzik setim. Gece el ayak çekilince odamın sessizliğini o kaset koleksiyonumla bölerdim. Sezen Aksu, Bülent Ortaçgil,Zülfü Livaneli,Fikret Kızılok,Moğollar aileden biri gibiydi benim için. O gün sorsanız çok büyük sıkıntılarım vardı, ama bugün sorsanız o sıkıntıları tekrar edinmek için nelerden vazgeçebileceğimi hiçbir kağıda sığdıramam. Mutlu insanla mutsuz insan arasındaki fark bu olmalı; mutlu insan yarını, mutsuz insan ise dünü satın almaya çalışıyor sanırım.
Soyut kavramlar hayatımın klavuzu oldular. Karşılığı bir nesne olan şeyleri sadece hatırası varsa sahiplendim. Ama duygular her zaman elimle uzanıp tutacak kadar bana aitlerdi. Belki de bu yüzden, pişmanlık, içimde hiçbir sokağa uğramadan hep teğet geçti. Önümde hüzün varsa onu, önümde aşk varsa onu, önümde yalan söylemek varsa onu,önümde yalnızlık varsa onu... Yani daima önümden yedim diyebilirim. |
|
|