Bir Ruh Çağırma Operasyonu
Bazı şeyler var ki doğru kullanılırsa çok işe yarar. Böyle ruh çağırıldığını hiç duymadınız mı?
Bazı şeyler var ki doğru kullanılırsa çok işe yarar. Böyle ruh çağırıldığını hiç duymadınız mı?
Nuh Tufanı diye bilinen dünyanın geçirdiği felaketlerden biri üzerine.
Türkiye çapında tanınmış değerli bir müzisyenimizin balerin eşinin gerçeğe yakın öyküsüdür.
Türkiye'nin gündemini bir süre tutan iki film, Geceyarısı Ekspresi ve Salkım Hanımın Taneleriyle birlikte Türkiye'ye bir bakış.
İnsan nasıl topluluk oldu? Küreselleşmenin başlangıcı. Bu yalnızca bir bölüm.
Hair müzikali ile birlikte 68 kuşağı ve hippilerin bir karşılaştırmasıdır.
Ben mimarım. Bir mimar böyle konulara neden ilgi duyar ve yazılar yazar diye sorabilirsiniz. Yanıtı çok basit. Ben mimar olmadan önce insanım ve nasıl bir dünyada yaşadığımı anlamak istiyorum. Anladığım şeyleri başkalarıyla paylaşmak istiyorum.
Diyarbakır'ı görmemiş olanlar çok şey kaçırmışlar. Ben bu eksiğimi tamamlamaktayım.
Bir durum karşısında doğru tespit yapmak çok önemlidir. Yanlış bir tespit yapılırsa bunun ucu çok yanlış yerlere çıkar. Gördüğünüz başlık fevri bir şekilde söylenmemiştir. Ben böyle düşünüyorum. Farklı düşünen varsa benim yaptığım gibi nedenini açıklasın.
İkiz kuleler faciası üzerine.
Af konusuna devam.
Üzeyir Garih cinayeti üzerine.
Her kedi bir insandır. Bu benzetme kedilerin değişken ve özellikle bencil karakterinden ötürü yapılır. Aslında her insan bir kedidir.
CATS, müziğe büyülenenlere ve kedi sevenlere.
Bireylerin küreselleşmeye karşı olmalarının nedeni, içgüdüsel olarak çıkarlarına ters düştüğünü anlamalarından kaynaklanıyor.
Yaşamdan bir kesit. Bakmayı bildikten sonra her konudan bir ders çıkarabiliriz. ABBA'yı seviyorsanız CHESS'in anlattıklarını da seversiniz.
Modern bir Romeo-Juliet öyküsü.
60lı yılların ortalarında ilkokulda okuyan bir çocuktum. ‘Batı Yakasının Hikayesi’ni (West Side Story) ilk kez o zaman izledim.
Öykünün esin kaynağı: Bir fosil kazısında bulunmuş milyonlarca yıl öncesine ait bir cıvata. Dünyadan kaç uygarlık geçti, kaç kıyamet yaşandı kim bilir? Dağcılar, maceracılar, Yamantau'dan hoşlanabilirler.
Bu yazı iki bölümden oluşuyor. Birinci bölüm Zamanda yolculuğu, İkinci bölüm Geçmiş dönemlerde sinemalarda ve televizyonda gösterilmiş olan birçok zamanda yolculuk filminin kendi görüşüme göre eleştirisini içeriyor.
20 yıl sonra hiçbir şey olmamış gibi buluştuk. Eğlenmeğe çalıştık. Halbuki neler olmamıştı ki.
Kaybettiğimiz arkadaşlarımız sanki biraz sonra kapıdan içeriye girecekmiş gibi his ediyordum. Kulaklarımda Pink Floyd çalıyordu.
Yazmayı seviyorum. Bir tümce, bir satır, bir sözcük yazıp altına tarihi atınca onu zaman içine hapsetmiş gibi oluyorum. Ya da akıp giden zamanı durdurmuş gibi... Bir fotoğraf, dondurulmuş bir film karesi gibi. Her okuduğunuzda orada oluyorlar ve neredeyse her zaman aynı tadı veriyorlar. Siz de yazın, zamanı durdurun, göreceksiniz, başaracaksınız.
...
Savaş cinayettir. Savaş olursa pozitif edebiyat olmaz. Yurdumuz insanları ölenlerin ardından ağıt yakmayı edebiyat olarak kabullenmiş. Yazgımız bu olmasın. Biz demiştik demeyelim. Yaşam, her geçen gün, bir daha elde edemeyeceğimiz, dolarla, altınla ölçülemeyecek bir değer. (Ancak başkaları için değeri olmayabilir.) Nazım Hikmet’in 25 Cent şiiri gerçek olmasın. Yaşamı ıskalamayın ve onun hakkını verin. Başkalarının da sizin yaşamınızı harcamasına izin vermeyin. Çünkü o bir tanedir.
Sevgisizlik öldürür. Karşımıza bazen bir kedi yavrusunun ölümüne aldırmamak, bazen savaşa –yani ölüme- asker göndermek biçiminde çıkar. Nasıl oluyor da çoğunlukla siyasi yazılar yazarken bakıyorsunuz bir kedi yavrusu için şiir yazabiliyorum. Kimileri bu davranışımı yadırgıyor. Leonardo da Vinci’nin ‘Connessione’ prensibine göre her şey birbiriyle ilintilidir. Buna göre Çin’de kanatlarını çırpan bir kelebek İtalya’da bir fırtınaya neden olur. Ya da tam tersi. İtalya’daki bir fırtınanın nedeni Çin’de kantlarını çırpan bir kelebek olabilir.
Bu düşünceden hareketle biliyorum ki sevgisizlik bir gün döner, dolaşır, kaynağına geri gelir.
"Düşünüyorum, peki neden yazmıyorum?" dedim, işte böyle oldu..
1955 yılında Antakya'da doğmuşum. Mesleğim mimarlıktır. Ancak pek söz etmem ama astronomi ve sosyolojiyi de oldukça iyi bilirim. 1975 de Kabataş Erkek Lisesini, 1982 de ODTÜ Mimarlık fakültesini bitirdim. İngilizce, biraz İtalyanca ve biraz Rusça blirim. Yayınlanmamış kitaplarım:
İnceleme:
Dünyalı Olmak, Türkiyeli Olmak.
Bilim-Kurgu Öykü-Roman:
Göçmen Kelebekler
Küreselleşme 1. Kıyamet
Kör Nokta 2. Kıyamet
Dünyaya Dönüş
Bilimsel:
Perspektif Sanatı
Mimarın Elektronik Verileri .
Öykü-Roman
Kara Hattat
Ayrıca kısa öyküler, şiirler yazdım, besteler yaptım.
Yazmaya ortaokulda iken başladım. Lisede daha farklı bir şeyler oldu. Bir değişimdi. Değişim sürüyor.
Kadıköy/İstanbul
Düşünüyorum, peki neden yazmıyorum dedim, işte böyle oldu..
Herşeyden ve herkesten etkilenirim. Ama isim gerekliyse, Ömer Seyfettin, Orhan Veli Kanık, Tolstoy ilk aklıma gelenler.
Daha onun için uzun bir yol var.
http://freepages.books.rootsweb.com/~robcol73/Sahaflar/sahaflar_00.html
http://www20.brinkster.com/imgenet/deneme/default.asp