Yaşam kısa, sanat uzun, fırsat aceleci, deney aldatıcıdır. -Hippokrates |
|
||||||||||
|
Sabah olmasına rağmen ağaçların gölgesi ormana gece gibi çökmüştü Meric köyü nün başındaki laneti ebediyen kaldırmaya yemin etmiş iki genç savaşçı atları ile karanlık ormanda sessizce ilerlemekteydiler. İki savaşçıda yanlarına silahlarını almış olmalarına rağmen, soğuk ve karanlık Uradu ormanının içinde, daha önce hiç kimsenin gitmeye cesaret edemediği kadar ilerlemiş oldukları için korkuyorlardı. Bir zamanlar kraliyet ordusunda gözü karalığı ile nam salmış kırk yedi yaşlarındaki Fiyera, bir yandan hava kararmadan ağaçların az olduğu ,tuzak kurup rahatça dinlene bileceği bir kamp alanı bulmayı diliyor diğer yandan ise atını bu isteğine tezat düşecek kadar yavaş ve temkinli sürüyordu. Yirmi beş yaşlarında oldukça iri cüsseli olan Kroken atını öfkeyle durdurup arkasına baktı. “Ne savaşçı ama neredeyse altına yapacak! Bak Fiyera bütün gün seni bekleyemem” Fiyera hafif bir tebessüm ile Kroken’e cevap verdi. “Eğer kahraman olmak istiyorsan önce hayatta kalmalısın atını hızlı sürmek için değil dikkatli sürmek için çabala.” Kroken dikkatli değil ödlek olduğunu söyleseydin daha inandırıcı olurdun diye bağırarak hızla ağaçlarla çevrili düz patikada yoluna devam etti. Fiyera yı hiç sevmiyordu nedenini bilmese de ona hep sinir oluyordu. Şimdiye kadar köyden hiç dışarı çıkmayan Kroken baskıcı bir ailenin çocuğu idi. Orduya katılmak istediğinde babası buna şiddetle karşı çıkmıştı. Bir savaşçı olmayı hayal ederken kendini odun ambarında odun kesen bir köylü olarak bulmuştu. Köyde kimse ona rakip olamazdı en güçlü en iri olan oydu iyi bir savaşçı olup tüm dünyayı gezebilirdi, ama işte kısmet. Öte yandan bu kendini beğenmiş Fiyera Kraliyet ordusunun seçkin savaşçılar timine kadar yükselmiş ve dört kıtada savaşarak köyün kahramanı olmuştu. Bu düşünceleri kafasından bir türlü uzaklaştıramayan Kroken atının yelini hırsla sıktı Ödleyin biri eğer ödlek olmasa ordudan ayrılıp bu gereksiz köye geri dönmezdi diye iç geçirdi. Fiyera yol arkadaşının garip bir şekilde kendisinden hoşlanmadığını biliyordu. En başından beri bu göreve yalnız başına çıkmak istemişti. Köyde kendisi gibi savaşmayı bilen kimse yoktu ancak köyün çok yiğit olduğuna inandığı Kroken isimli bu genç Fiyera ile birlikte bu göreve talip olmuştu. Başlangıçta Fiyera Kroken denen bu gencin kaçırılan Melisa ismindeki genç kızla arasında bir şeyler olduğunu düşünmüş ancak daha sonra Kroken nin tek amacının kendisi ile rekabet etmek olduğunu anlamıştı. İçinden hadi bu izbandut benle sidik yarıştırıyor peki benim burada ne işim var diye geçirdi. Belki de burada olmamın tek nedeni geçmişimdir diye düşündü. Fiyera küçük yaşında köyden ayrılıp kraliyet askeri olmak için her türlü yakın dövüş silah ve savaş stratejisi eğitimini almıştı. Kroken nin yaşlarına geldiğinde ise Kraliyet ordusunun özel saldırı timine girmeye hak kazandı. Evlendi ve bir çocuğu oldu. Ancak o savaştayken kızını ve karısını sel baskınında kaybetti yıllar sonra karısını ve kızını görmeye gittiğinde tek bulabildiği onların mezarıydı . Derhal orduyu bıraktı ve kendi köyü olan Meriç köyüne geri döndü orada huzurlu bir yaşam sürerek kızının ve eşinin yasını tutmak istemişti. Belkin de ellerimin arasından kayıp giden kızımın yüreyimdeki acısını Melisa yı kurtararak biraz olsun dindirebilirim diyerek bu göreve katılmıştı. Kroken ile neredeyse hiç sohbet etmeden bir süre ilerlediler. Ağaçların seyrekleştiği neredeyse açık bir alan bulan Fiyera Kroken e seslendi. -Sanırım burada kamp kurmalıyız. Aya kalmamız mantıklı olmaz. Kroken tehtitkar bir şekilde arkasını döndü -Buna sen mi karar vereceksin. Fiyera kendisine meydan okuyan bu genci fazla üzmek istemiyordu. Buyüzden sakinliğini koruyarak cevap verdi. -Bence ikimiz içinde en iyisi burada kamp kurmak. Çevremize tuzaklardan oluşan bir barikat kuracağım. Bu bizi gece gelecek tehlikelerden korur. -Ne o yoksa tanrının unuttuğu bu belalı yerde uyumayımı düşünüyorsun. -Neden olmasın uyku önemlidir. Ben uyumayı severim Fiyera nın sakin tavırlarından sıkılan Kroken öfkeli olduğunu hiç saklama gereği duymadan bağırdı - Bana bak kraliyetin çürük askeri belki senin gibi bir budala burada uyuyabilir ama ben o kadar aptal değilim. -Fiyera hafif bir tebessüm ile etrafını inceledi sonra tekrar Kroken ne döndü asıl uyumazsan budalalık edersin genç adam. Elinde tuttuğu iki tavşanı kaldırdı “Burada kamp kuralım , yaban tavşanı eti normalinden sert olur ancak bu gece karnımızı doyurur. Sonra güzelce uyuyalım ihtiyacımız olacak.” Kroken şaşkınlıkla Fiyera ya baktı “O tavşanları ne ara avladın” -Önden hızlı hızlı gidersen avlayamazsın. Gece ay doğmadan kamp çadırı kuran ikili yemeklerini yiyordu. Kroken göz ucuyla Fiyera ya baktı. -Kraliyet adına savaşmış olabilirsin. Belki çok fazla İnsan , Kurt Adam , Cin yada Elf öldürmüşte olabilirsin ama büyü ile savaşmak başkadır. Karşımızda Melisanın ailesini katleden her akşam köy korucularını avlayan o canavar aslında bir kukla onun efendisini avlamadığımız sürece bu hep devam edecek. Uyumak için gözlerini yuman Fiyera ilk defa Kroken nin ağzından çıkanlarla ilgilenmiş görünüyordu ama yine de gözünü açamadı. -Bu illet tam olarak nasıl başladı. -Sen köye gelmeden bir sene kadar önce başladı. Köye genç bir kadın geldi. Bir ev tuttu güzel gözleri insanı çileden çıkaran bir ahengi vardı. Şerabın dan bir yudum alan Kroken konuşmasına devam etti. Belki tanırsın çiftçi Maradin ile evlendi. Şaşıran Fiyera söze girdi “Maradinmi ? O adamın bir karısı iki oğlu olduğunu biliyorum” Kroken öfkeyle şerabını yudumladı. “Öyleydi eşini sen ordudayken kaybetti sonra o kadınla evlendi. İşte her şey o andan itibaren oldu bir ay sonra Maradin ortadan kayboldu daha sonra çocukları tüm aramalarımıza rağmen bulamadık. Önceleri köyümüz cıvıl cıvıldı neşeliydi ama herkes kaybolmaya başlayınca işler değişti. Geceleri kafası olmayan iri bir şövalyenin sokaklarda dolaştığı söylentisi yayıldı gündüz bile dışarı çıkamaz olduk ama fark etmedi. Kaybolan insanların sayısı artmaya devam etti. Sonra sen geldin bir ay sonrada Melisa kaçırıldı.” Kılıcını yatmak için sağ tarafına yere koyan Fiyera Kroken e onu anladığını ifade eden bir şekilde baktı “Merak etme Kroken şövalyeyi de Melisayı da o kadınıda bulacağız” Karanlık geceyi aydınlatan ateşin etrafında iki savaşçıda uyumaya başladı. İki savaşçı Uradu ormanında daha önce hiç kimsenin gitmeye cesaret edemediği kadar ilerlediler. Kroken artık atını hızlı sürmek bir yana dursun Fiyera nın arkasından ilerliyordu. Fiyera yanındaki iri genç adamın daha önce evinden hiç ayrılmamış birine göre fazla yolculuk yaptığını biliyordu. En önemlisi de İmede köyüne yaklaşmışlardı. Uradu ormanının güvenli ve bereketli bir orman olduğu zamanlar İmede köyü ormanın tam ortasına kurulmuştu. Kraliyet cin ırkı ile topyekün savaşa girdiği zamanlarda köy vampirlerin sonrada kurt adamların saldırısına uğramış köy nüfusunun ancak dörtte biri kaçarken geriye kalanlar hayatını yitirmişti. Kraliyet cin ırkına karşı nihayi zaferini kazanınca bir ordu göndererek köydeki tüm şeytani varlıkları temizlemişti. Bunların içinde sonradan vampir yada kurt adama dönüşmüş köy halkıda vardı. Tam bir trajediydi. Kroken nin yüreyinde ki korkunun nedenini sezen Fiyera onu rahatlatmaya çalıştı. “Merak etme artık kurtadamların soyu tükendi bunu sende biliyorsun İmede den kalan tek şey harbeler ve ağaçlar” -Benim korkum kurtadamlar yada vampirler değil. Artık onlar yanlızca masallarda karşımıza çıkar. O cadının kölesinden korkuyorum -Başsız şövalye? -Aynen öyle. Başı olmayan bir şey nasıl yok edilir yada zaten ölü olan nasıl ölür. Fiyera genç adamın yüreğindeki korkuyu bastırmak için Kroken ne döndü “Merak etme herkesi alt etmenin kolay bir yolu vardır” İmede köyüne vardıklarında bir zamanların o büyük köyünden geriye neredeyse evlerin sarmaşıklar tarafından kaplanmış yıkılmış duvarlarından başka hiçbir şey olmadığını gördüler. Kroken köyde odun kesmek için kullandığı baltasını çıkararak sağ eline aldı ve atından indi. Fiyera çatısı yıkılmış ancak duvarları sağlam olan bir ev bularak kılıcı oku ve kraliyet hançerini sakladı. Kamp kuracakları evin çevresini bir kez daha tuzaklarla örttü. Ay yukarı çıktığında uyumak için evin en sağlam duvarına sırtlarını vererek yere oturdular. Kroken yol arkadaşının kalkanını tutmak istedi kalkanı tuttuğunda kulaklarında dayanılmaz bir çınlama sesi duyarak eli ile kulaklarını kapadı. -Aaaaghh buda ne ? Fiyera hafifçe tebessüm ederek güldü. -Elf yapımı bir kalkan yanlızca ben tutabilirim -Ben tutarsam kulaklarımmı çınlar ? ammada saçma -Kalkanı yanlızca sahibi tutabilir .Eğer bir başkası tutmak isterse kalkan kendini korumak için onu tutmak isteyenin zayıf bir yanına uyarı verir. -Nasıl yani -Örneğin eğer acıya dayanıksızsan elini yakar, buna dayana bilen birinin kolunu uyuşturur, buna da dayana bilirsen seni öldürmeden yanlızca sana acı vererek başka metotlarla seni kendinden uzaklaştırır. -Yani zayıf yönün neresi ise oraya saldırarak kendini tutturmaz öylemi ? Fiyera gecenin sesinden daha farklı bir sesin kulağına gelmesi ile irkildi. Hızlıca ayağa kalktı kalkanını sırtına taktı oku ve kılıcını alarak dışarı çıktı. Okunu çimlerin üstüne koydu kılıcını iki eliyle tutarak saldırı pozisyonuna geçti. Kroken şaşkın şaşkın yürüyerek ona doğru geldi. “Ne bu saçmalık sen ne…..” “Şşşt sessiz ol biri geliyor” etrafına alaycı bir ifade ile bakınan Kroken iki elini yana açarak Fiyera ya dödü “bide bana korkak diyosun” Fiyera gözünü karanlıkta görünmeyen bir patikadan ayırmayarak kılıcını yavaşça indirdi. Ani bir refleks ile belindeki kalkanı tutatarak yüzünü sakladı. Kaşla göz arasında ormandan çıkan bir mızrak kalkana çarparak 1.85 boyundaki Fiyera nın ayaklarını yerden kesti. Yere düşen savaşçı hemen mızrak ın geldiği yöne doğru okunu fırlattı. Karanlıktan çıkan 1.90 boylarında tamamen zırhlı baş sız iri bir şövalye Fiyera nın attığı oku tutarak Fiyera ya geri fırlattı. Kılıcı ile oku karşılayan Fiyera şaşkınlıktan donakalmış olan Kroken e döndü “Kroken şu bir karış açılmış ağzını kapa yardım et” Kroken baltasını hızlı bir şekilde sağ eline aldı .Tam bu sırada bağırarak koşan bir kadın, Kroken nin sırtına çıkarak genç adamı ısırmaya başladı. Kroken kadını sırtından atarak tam başının ortasına baltası ile vurdu. Kadının göğsüne hızlı bir tekme atarak kadını iki metre gerisine fırlattı. Krokene doğru koşan küçük bir çocuk kendinden beklenmeyecek bir şekilde iki metre kadar yükseğe fırlayarak avını yakalamaya çalışan bir kaplan gibi Kroken nin üstüne zıpladı. Ancak Fiyera nın attığı ok çocuğun tam başına isabet etti .Çocuk yere düşerek hareketsiz kaldı. Kraliyet üniformalı iki asker çıldırmış gibi bağırarak Fiyera ve Kroken nin üstüne atladılar bir biri ardına hızla kılıç saldırıları yapıyorlardı Fiyera kılıcıyla savaşçının saldırılarından kendini korurken Kroken kendisine saldıran savaşçı karşısında neredeyse çaresiz kalmıştı. Hayatı boyunca eğitimli bir askerle dövüşmeyen iri gençcin elinden bağırıp küfrederek baltasını sağa sola savurmaktan ve ileri geri hamleler yapıp kılıç darbelerinden kendini korumaya çalışmaktan başka hiçbir şey gelmiyordu. Fiyera dövüşmekte olduğu askerin kılıç darbelerini kendi kılıcıyla bloke ederken askerin kasıklarına sertçe tekme attı. Acıdan öne doğru eğilen askerin sağ omzunu sol kolu ile tutarak askerin arkasına geçip boğazını kesti. Kroken nin sesine doğru başını çevirdiğinde arkadaşının yerde savunmasızca yattığını ve çıldırmış gibi duran kraliyet askerinin onun tam üstünde kılıcını havaya kaldırmış olduğunu gördü. Hızlı bir hareketle hançerini çıkarıp askere fırlattı. Hançer askerin sol kulağından başının içine girdi. Asker Kroken nin üstüne yığılıp kaldı .Tiksintiyle askeri üstünden atan Kroken hemen baltasını geri aldı .Tedirgin bir şekilde etrafına bakarak Fiyera ya bağırdı. -Söylesene bunlarda ne böyle Hani vampir ırkının soyu tükenmişti haa -Onlar vampir değildi vampirlerin soyu tükendi -Bana vampirmiş gibi geldiler Fiyera Kroken nin aptallığına kızmış olduğunu artık saklamıyordu. -Söylesene Kroken hiç vampir gördünmü -Hayır -O zaman artık yorum yapma. Vampirler sıradan kılıç darbeleriyle ölmezler ayrıca onları ancak gün ışığında avlaya bilirsin burada dört ceset var. Eğer biri bile vampir olsaydı ikimizin de şansı yoktu. Kroken öldürdüğü ilk saldırganın yanına gitti “Aman tanrım bu kadını tanıyorum. Biz küçükken köyde yaşardı. Başı olmayan o hergelenin kaçırdığı ilk kurbanlardan” Fiyera kadının yanına geldi “Pek yaşlanmış gibi durmuyor” Kroken eliyle kraliyet askerlerini gösterdi. “Peki bunlarda kim” Fiyera askerlerin yanı eğilip künyelerine baktı. “Nasıl yani bu mümkün mü ? Bu adamlar İmedin köyüne vampirleri temizlemek için göderilen orduda yer almışlar” “O halde takım arkadaşlarının bize saldırmaları biraz tuhaf değilmi” Fiyera ilk defa soğukkanlılığını yitirmişe benziyordu “Benim takım arkadaşım değiller işte sorunda burada .Bu köye ordu çok çok eskiden gönderildi Bu adamların benim dedem yaşında olması gerekirken benden daha genç duruyorlar” Aniden irkilen Fiyera ayağa fırladı sol eline Elf yapımı kalkanını sağ elinde kılıcını alıp dikkatli bir şekilde çevreyi izlemeye başladı. “Kroken dikkatli ol bir şey var” Kroken baltasını alarak kendi etrafında dönmeye başladı. “Bu sefer sana inanırım hem ayrıca……..” olduğu yerde dona kalan Kroken nin kolları birden gevşedi sağ elinde tuttuğu balta yavaşça yere düştü. Sırtından göğsüne doğru uzanan dayanılmaz bir acı hissetmeye başladı ancak ne bağra biliyor nede acı içinde kıvrana biliyordu. Başını eğip göğsüne baktığında, siyah bir buharın kılıç ucuna dönüştüğünü gördü. Tam göğsünden çıkan bir kılıç. ucu , “Sırtımdan giren göğsümden çıkan bir kılıç ucu” diye iç geçirdi bunun anlamını biliyordu.Ölüm.. Ayakları çözüldü ve yere yığıldı. Şaşkınlık içinde olayları izleyen Fiyera kara buharın birleşmesiyle başsız şövalyeyi gördü. “Olamaz” Başsız şövalye kılıç kullanma sanatında oldukça yetenekli olduğunu gösterirmişçesine Fiyera ya doğru güçlü hızlı teknik esaslı kılıç vuruşları yapmaya başladı. Fiyera kılıcıyla şövalyenin kılıcına yaptığı blok lamalarla şövalye kadar iyi kılıç kullandığını ispatladı. Ancak şövalyenin Fiyera dan neredeyse iki kat güçlü oluşu düelloyu Fiyera için oldukça zorlu hale getiriyordu. Fiyera başsız şövalyenin yukardan aşağı doğru paralel inen kılıç darbesini kendi kalkanı yada kılıcı ile bloke etmek yerine yana çekildi. Darbesi boşa çıkan başsız şövalyenin kılıcını kaldırmasına fırsat vermeden kalkanı ile var gücüyle şövalyeye vurarak kılıcını şövalyenin kalbine soktu. Ansızın Fiyeraya tekme atan başsız şövalye savaşçının yere düşmesi ile kalbine saplanmış kılıcı çıkararak Fiyeraya fırlattı. Yerden hızlı bir hareketle kalkanını alan Fiyera, kılıcın kalkana çarpmasından hemen sonra tekrar ayağa kalkmaya çalıştıysa da başsız şövalye, kılıcıyla Fiyera tam doğrulamadan kalkana ardı arkası kesilmeyen darbeler savurmaya başladı . Başsız şövalye Fiyera nın yorulduğunu hissettiğinde savaşçıyı boğazından tutarak havaya kaldırıp kalkanını aldı ve Fiyerayı yere çarptı. Artık hareket edecek hali kalmayan Fiyera nın göğsüne basan Başsız Şovalye Fiyeranın başını ezmek için Elf yapımı kalkanını havaya kaldırdı. Fiyera gülerek başsız şövalyeye baktı “Gerçektende kafasız bir şövalyesin. Acaba bugün yapmaman gereken ne yaptın” Başsız şövalyenin kalkanı tutan elleri yanmaya başladı şövalye korku ve şaşkınlıkla kalkanı fırlatıp tekrar buharlaşarak kaçtı. “Artık nasıl öldüreceğimi biliyorum” Fiyera ayağa kalkarak Kroken nin yanına koştu. Cansız yerde öylece yatan dostunun gözlerini avuç içi ile kapadı. “Üzgünüm çocuk üzgünüm” Krokeni burada tanrının unuttuğu bu köyde gömmek hoşuna gitmemişti, ancak fazla bir şansıda yoktu. Kalkanını ve okunu sırtına taktı. Atına binmiştiki bir kez daha gecenin sessizliğini bozan ufak bir çıtırtı duydu. Başsız şövalye için hazır değildi ancak atına binip dörtnala kaçsa bile biraz önce kaybettiği yol arkadaşı gibi göğsünden çıkan sonrada soğuk bir kılıca dönen kara bir buhar görmek istemiyordu. Kalkanı ve kılıcını tekrar eline alarak sese doğru yürüdü. Ses bu sefer ormandan değil, duvarı yıkılmış bir ahırdan geliyordu. Ahırın içine yavaşça girdi. Sakince nefes alıp vererek bir zamanlar atların otlaması için yapılmış olan çitlere yürüdü. Arkasından ona doğru yaklaşan ayak seslerini duysa da arkasını dönmedi. Başsız şövalyenin kendisini savunmasız olarak düşünmesini istiyordu. Ayak sesleri aniden hızlandı arkasından her kim yaklaşıyorsa artık koşuyordu. Saldırgan Fiyera ya nihayi darbeyi vurmak için gerildi kılıcını havaya kaldırdı ancak Fiyera ansızın arkasını dönerek saldırganın eline kılıcının keskin olmayan yan yüzünü vurdu. Saldırgan yere elini tutarak yere düştü. Fiyera savaşçının göğsüne eli ile bastırarak kapşonu nu indirdi.Karşısında başsız şövalye yada delirmiş herhangi birini beklerken bir çift yeşil göze sahip yay gibi ince kaşları olan yirmili yaşlarında genç bir kız gördüğü için oldukça şaşırdı. “Sende kimsin” “Üstümden kalkarmısın” Fiyera öfkeyle elini kızın buğazına götürdü “Bak güzelim pek iyi bir gün geçirdiğim söylenemez bir kez daha soruyorum sende kimsin” Korktuğu gözlerinden anlaşılan kız eliyle yavaşça kılıcı boğazından iterek “Adım Eliza” Fiyera birçok savaşa , insanın asla cesaret edemeyeceği yerlere gözünü kapayarak cesurca atılmıştı .Kendini bir kahraman cesur bir savaşçı olarak görüyordu. Ancak kırk yaşlarına merdiven dayamış bu adam ilk kez yüreğinde korkuyu hissediyordu .Daha öncede Pagan büyücülere. At vücutlu myrmidon lara , Cyclops lara ve daha pek çok ırka karşı cesurca mücadeleler vermişti. “Ama yalnız değildim” diye geçirdi için den. Nedenini kendide bilmesede ilk kez bir savaşa yalnız ekibi olmadan çıkmıştı .Kroken nin ölümü ve şimdide atının arkasına oturmuş beline sıkıca sarılıp uyuyan bu kızın sorumluluğu olumlu düşünme yetisini tamammen elinden almıştı. Göğsünde oluşan gerginliği birazda olsun hafifletmek için derin bir nefes aldı. Başını Fiyera nın sırtına dayayarak uyuyan Eliza ellili yaşlarına merdiven dayamış bu karizmatik savaşçının ani hareketi ile uyandı. “Seni bizim köyde hiç görmedim” Kıza gülümseyerek bakan Fiyera “Bende seni hiç görmedim ufaklık.” diyerek tekrar önüne döndü. -Annemi bulabilecek misin -Bilmiyorum söz veremem amacım cadıyı öldürmek. -Annemi bul lütfen. Şimdi çok korkuyordur. Fiyera sessizce bende diyerek iç geçirdi . Sakin ve emin bir tavırla “Merak etme ufaklık” diyerek kıza güven vermeye çalıştı. Bu eski askerin orduda öğrendiği bir teknikti. Ne kadar korkarsa korksun bir karaliyet şövalyesi korkusunu gizlemeyi iyi bilmeliydi. Bunu beceremeyen asla kraliyetin özel birimine giremezdi. Gündüz olmasına rağmen ağçlar güneşi kapamış olan ormanın, geceden hiç bir farkı yoktu. Patika yolda ilerleyen Fiyera ilk önce taştan örülmüş bir zamanlar kırmızı olsa da şimdi kararmaya yüz tutmuş bir çatı gördü. “Nihayet sona yaklaştık” Atından inen savaşçı Elf yapımı kalkanını ve kılıcını sırtına taktı ,okunu sağ bacağına ve hançerini sol bacağında, bulunan göze yerleştirdi .Korktuğu kadar kararlılığıda gözlerinden okunan Eliza ya doğru döndü “Yollarımız burada ayrılıyor Eliza ben sözümü tuttum sıra sende” genç kız ellerini inatla yumruk yaparak bağırdı “Ama kalmak istiyorum seni bırakmam” Fiyera gülmemek için kendini zor tuttu. “Sen çok cesur bir kızsın bunu biliyorum ama bir anlaşmamız var unutma” Savaşçı eğilerek kızın yüzüne dokundu “Bana kızımı hatırlatıyorsun sen buradayken, aklım seninleyken asla savaşamam lütfen git” -Annemi kurtaracağını biliyorum sana inanıyorum -Atım iyi eğitimlidir. Üstüne çık ve bacaklarınla karnına hafice vur. Seni hemen köye götürecektir. Eliza üzgün bir şekilde atın üstüne çiktı. “Hoşça kal seni yeniden görmeyi çok isterim” Fiyera “ Göreceksin büyücünün kafasını koparır koparmaz yanına geleceğim söz” Fiyera ya gülümseyen kız savaşçının atı ile birlikte köyüne doğru yola çıktı. Kızın gözden kaybolmasını bekleyen Fiyera okunu eline alarak yavaşça mahsene doğru ilerledi. Mahsenin ana kapısına ulaştığında ortada hiç kimse yoktu. Yavaşça bahçenin ortasına kadar ilerledi, bahçenin tam ortasında duran eski yıkılmış bir havuzun önüne kadar geldiğinde, ellerinde kılıçlarıyla bağırarak malikaneden çıkan iki erkek Fiyera ya doğru koşmaya başladılar. Aynı anda ellerinde tırmık sopa ve kör eski bir balta olan üç kadın çıldırmış gibi Fiyera ya doğru koşuyorlardı. Fiyera çevik bir hamle ile yayına okunu koyarak kendisine doğru koşan iki adamı birer saniye ara ile başlarından vurarak yere indirdi. Fazla zamanı kalmadığı için kendisine doğru koşarak yaklaşan üç kadından birine hançerini fırlattı ve kadını tam boğazından vurdu. Ani bir hamle ile kılıcını sırtından çıkardı. İlk saldırgan çıldırmışçasına savaşçının üstüne tırpanını soldan sağa doğru savurdu. Fiyera diz çökerek tırpanın başına çarpmasını önledi aynı anda kılıcıyla kadının bacağını diz kapağından kesip attı. Kadın olduğu gibi yere düştü ancak gözlerinde ne bir canının acıdığına dair belirti nede şaşkınlık vardı. Son kadın elinde ufak baltası ile Fiyera ya doğru hamle yaptı baltasını savaşçıya tüm gücü ile yukarıdan aşağıya doğru savurdu. Fiyera hemen olduğu yerde kırk beş derecelik bir açı ile döndü. Savurduğu balta boşa düşen kadın öne doğru sendeledi tam doğrulacakken Fiyera kadının başını vücudundan ayırdı. Koşarak yerden okunu ve hançerini yeniden alan savaşçı bacağı kesildiği halde hala Fiyera ya doğru sürünerek gelmeye çalışan kadının boğazını kesti. Ormana yeniden sessizlik çökmüştü Fiyera derin bir nefes alarak küçük malikaneye girdi. Yıkılmış ve terk edilmiş gibi gözüken malikane içine girilince son derece farklı görünüyordu. Fiyera sol tarafına baktığında Sorbonya krallığının en iyi şövalye birimi olan Tradu şövalyelerine ait bir bayrak gördü. Sembole bakarak iç geçirdi “Demek büyücünün malikanesine oradan terfi etmiş” Önündeki merdivenlerden yavaşça inmeye başladı. Oldukça geniş yuvarlak taştan yapılmış bir salona indi. Ortada tahta bir masa masanın tam karşısında iki büyük meşale ve yine Tradu şovalyelirinin simgesi olan büyük bir bayrak duvarı kaplamıştı. Yavaşça çevresine baktı ortada kimse yoktu. Bayrağa doğru ilerleyerek yanına geldi ve bayrağa dokundu “Bu bayrak nereden baksan yüz yıllık” tam bu sırada arkadan büyük bir el boğazına yapıştı ve Fiyerayı salonun ortasına fırlattı. Masaya çarpan savaşçı masa ile birlikte yere düştü. Fiyera büyücünün kara kölesini hemen tanıdı. “Nereden çıktın sen” Kendini hemen toparlayan Fiyera hızlı bir hamle ile okunu yayına koyup fırlattı ancak bu başsız şövalye sanki oku görmüşçesine eliyle yakalayıp kırdı. Fiyera hemen kalkanını ve kılıcını eline aldı. Başsız şövalye buhardan oluşan ve aniden elinde beliren bir kırbaç cı Fiyera nın kılıcına savurdu. Kırbaç yan taraffında ki dikenler ile kılıca dolandı. Zaten Fiyera ya karşı çok güçlü olan başsız şövalye tüm gücü ile kırbacı geri çekerek kılıcı kendine çekti. Kılıcı bırakmayan Fiyera başsız şövalyeye dooğru sıçrayarak kalkanının sivri ucunu başsız şövalyenin tam göğsüne sapladı. Sendeleyerek geri giden şövalyenin elindeki kırbaç aniden buharlaşarak bu sefer kılıca dönüştü .Kılıçta en az Fiyera kadar usta olduğunu gösteren başsız şövalye kılıcı ile Fiyera ya saldırarak savaşçıya zor anlar yaşattı. Başsız şövalyenin sağlı sollu ve seri saldırılarını karşılayan Fiyera başsız şövalyenin gücü karşısıda bitkin düştü. Başsız şövalyenni son darbesinide karşılayan Fiyera nın eli kılıcını taşıyamaz oldu ve yere düştü. Başsız şövalye Fiyerayı öldürmek için kılıcını yukarı kaldırdığı anda, Fiyera kalkanını yere atıp başsız şövalyenin kollarını alttan sıkıca tuttu. Ancak kendisinden güç olarak oldukça üstün olan başsız şövalye parmaklarını gevşetip kılıcının yere düşmesine izin verdi . Ani bir hareketle sağ kolunu Fiyeranın bacak arasına sokarak savşçıyı havaya kaldırıp kuvvetlice yere çarptı. Çarpmanın etkisiyle nefesi kesilen Fiyera yerde acı ile inledi .Mücadeleyi kazandını anlayan başsız şövalye ayağını Fiyera nın göğsüne bastırdı. Yerdeki kılıcı tekrar buharlaşarak elinde belirdi kılıcını Fiyera nın başını bedeninden ayırmak için yukarı kaldırdı. Uygun anın bu an olduğunu hisseden Fiyera hançerini çıkardı. “Başımımı istiyorsun? rüyanda görürsün!” Başsız şövalye nin tam baldırına hançerini sapladı. Ani bir hareketle ayağa kalkıp başsız şövalyenin tam göğsüne tekme attı. Başsız şövalyenin yere düşmesi ile şövalyenin kılıcını alarak yerden kalkmakta olan şövalyenin tam omurgasına sapladı. Ani bir hareketle yerde çömelmiş vaziyette olan başsız şövalyenin üstünden atlayarak duvardaki meşaleyi alıp yere düşmüş olan tek bir tahta okunu yaktı. “Son hatırladığıma göre ateş senin fiyakanı bozuyordu” Fiyera elinde yanmakta olan oku, öfkeyle kılıcını belinden çıkarıp doğrulan başsız şövalyeye hamle yapma fırsatı vermeden sapladı. İlk defa acı çektiği ve paniklediği belli olan şövalye çırpınarak küle dönüşüp gözden kayboldu. Yorgunluktan nefes nefese kalan Fiyera duvara yaslanarak salon tava nına bakarak bağırdı. “Uşşağını öldürdüm peki efendisi nerede” -Buradayım ! Sesin geldiği yöne doğru dönen Fiyera , gözlerine inanamadı. -Eliza ? İmkansız. -Köye vampirleri musallat ettiğimde, imkansız demişlerdi. Köye gelen askerleri kölem yaptığımda da, imkansız demişlerdi. Güzel bir kadın olarak köyünüzdeki o zavallıyla evlendiğimde , çocuklarını ve herkesi kaçırıp , kölem yapınca da imkansız dediler. -Neden -Neden mi ? Çok basit insanlar kölem oldukça hayatta kalabiliyorum. Yaptığım kara büyünün laneti bu. Fiyera tüm gücüyle , karşısında çelimsiz duran, Eliza nın üstüne doğru koştu. Kılıcını havaya kaldırıp Eliza ya doğru savurdu. Kılıç Fiyera nın şaşkın bakışları içinde, Eliza ya çarparak parçalandı. -Gördünmü Fiyera , benle baş edemezsin. Eliza çelimsiz kolları ile Fiyera nın boğazını tuttu. “Artık benim yeni kölemsin. Bana yeni insanlar getireceksin.” Sağ eliyle Fiyera nın kafasını çekerek savaşçının kafasnı vücudundan ayırdı. “Benim yeni başsız kölem” Bir daha Kroken ve Fişyera yı köy halkı asla görmedi. Artık insanlar özgürce sokaklarda dolaşabiliyor, Kroken ve Fiyera yı saygıyla anlatıp, çocuklarına iki savaşçı ile ilgili kahramanlık öyküleri anlatıyorlardı. Karanlık köle nin başka köylerde yeni ruhlar aradığını bilmiyorlardı. MEHMET BURAK YÜKSEL
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © mehmet burak yüksel, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |