Tanrı insanı yarattı, insan da sanat yapıtını. -Oscar Wilde |
|
||||||||||
|
Gazetelerin yazdıkları ‘Komünist’ veya ‘Sapık Fikirliler’ deyimleri kafalara takılırdı. O yıllarda bu ve bu gibi düşünceler yalnızca ‘Nazım Hikmet’ için söylenirdi. Hatta ‘Rusya’ sözcüğünde bile suç aranırdı. Nazım Hikmet’in şiirlerini okurken yakalanırsanız, uyuşturucu satın almış gibi yargılanırdınız. Nereye kadar gideceği belli olmayan, bir karalama furyası başlamıştı. Yalnız Nazım Hikmet’le, Sabahattin Ali değil, pek çok kişi bu düşünceden dolayı suçlanıyordu. Bir yayın yasaklanırsa ilgi de artar. Bu sebeple genç nesil, bulduğu yerde Nazım’ın şiirlerini okuyordu. Devrin yönetimi de, yakaladığı gençleri gözetim altına alıyor, hatta tutukluyordu. Yasaklı şiirleri okuyanlar dışında, daha basit sebeplerle de tutuklananlar vardı. Örneğin; meyhanede, iki kişinin konuşmasında bir tanesi, Rusya’nın uçaklarından, füzelerinden bahsetmiş. Bu konuşma Rusya ve yönetim şeklinin propagandası diye yorumlanarak, yoldan geçen polise yapılan ihbar sonucunda iki şahitle tutuklandığını gazetelerden öğreniyorduk. 1945 yılında Nazım Hikmet’i hapishaneden kurtarmak, mahkeme kararlarının düzeltilmesi için yoğun bir medya oluşmuştu. Nazım’da bazı hastalıklar görüldüğü için, bunlara meclisten, bir milletvekili ve Nazım’ın dolaylı yoldan dayısı olarak, Ali Fuat Cebesoy da katılmıştı.* Nazım Hikmet bir süre Bolu’da öğretmenlik görevinde bulunur. 1921’de SSCB’inde, ‘Doğu Halkları Üniversitesi’nde öğrenim görmüştür. Emek kutsal ve güzeldir. Emek para ile birleşirse tabii daha da güzeldir. Durup dururken kolektif mülkiyete, Marx ve Engels tarafından ileri sürülen ekonomi görüşlerin gündeme getirilmek istenmesi, devrin yöneticilerini de rahatsız ediyordu. O tarihlerde (1920’li – 1930’lu) yıllarda fikre, fikirle cevap verecek aydınlarımızın az bulunduğu kanısındayım. Nazım Hikmet’in şiirleri bu nedenle olaylar yaratıyordu. Nazım Hikmet olayına başka açılardan da bakmak gerekir. Kurtuluş Savaşı’nın henüz bitiminde bulunmamız, Cumhuriyet devrimlerinin birbiri ardından gelmesi, bu devrimlere uyum sağlama hassasiyeti, birkaç şehirde ‘İstiklâl Mahkemeleri’nin kurulması ve nihayet yüce Atatürk’ün yurt dışına taşan milliyetçi kişiliği, Rusya ile tarihten gelen düşmanlığımız, bu olayda öne çıkan parametrelerdir. Nazım’ın o zamanki aydın kişiliği ile birlikte, soyağacına bakacak olursak, olaylar zincirini daha iyi değerlendirebiliriz. Kendisi gibi bir süre öğretmenlik de yapan, Nazım’ın yakın dostu Yazar ve Gazeteci ‘Vala Nurettin’in ‘Bu dünyadan Nazım geçti’ kitabında özetle şu bilgiler vardır: “Nazım Hikmet’in anneanne tarafından büyük dedesi ‘Müşir Mehmet Ali Paşa’dır, yani Mareşaldır. Müşir Mehmet Ali Paşa’nın dört kızı vardır. Birincisi, Harekat Ordusu Kumandanı Cihangirli Hüsnü Paşa ile; İkincisi İsmail Fazıl Paşa ile evlenmişti. Bu hanım, Ali Fuat Cebesoy’un annesi olmaktadır. Üçüncü kızı, ‘Türk Dili’ üzerinde çalışmaları olan, Dilci ‘Enver Paşa’ ile izdivaç yapmıştır. Enver Paşa’nın bu hanımdan iki kızı vardır. Bunlardan birisi, Nazım’ın annesi Celile Hanım, diğeri de Sara Hanım’dır.” Yukarıda adı geçen Hüsnü Paşa’nın torunu, Eski Türkiye İşçi Partisi Başkanı Mehmet Ali Aybar’dır. Dolayısıyla Nazım Hikmet’in akrabasıdır. Bu aile fotoğrafı içine ‘Madam Ortanse’ adında bir Fransız bayan da girmektedir. Bazı kitaplarda ‘Madam Ortanse’nin, Nazım Hikmet’in dedesi, Dilci Enver Paşa’nın ikinci hanımı olarak yazılmıştır. Bir zamanlar Enver Paşa tarafından Erenköy’de özel bir lise açılmıştır. Okulun Müdiresi ‘Madam Ortanse’dir. Kızları ‘Matmazel Suzan’da öğretmendir.”* Nazım’ın işte bu soy yapısı, ilgi ve ilişkileri zamanla kamuyu şüpheye düşürmüş, çok kez kararsız kılmıştı. Milliyetçi mi?.. Vatan haini mi?.. Nasıl düşünülmesin ki, bir tarafta Kuvay-ı Milliye ruhunu şiiriyle yansıtırken, öbür tarafta bir Rus vatandaşı gibi davranmıştır. 1950 Mayıs genel affından sonra Rusya’ya gidişi, ‘komünist kimliğini ortaya çıkardı’ şeklinde yorumlanmıştı. Türkiye’de herkesin hemfikir olduğu şair kişiliği ve şiiriyle yansıtmak istediği fikirleri, zaman içinde Nazım’ı haklı çıkarmıştır. Yalnız ideolojik konularda değil, buna benzer başka konularda da pek çok kişi haksız olarak hapishanede yatmış, çeşitli şekilde ölmüş, öldürülmüş olduğu muhakkaktır. Nazım Hikmet’in gerek aleyhinde, gerekse lehinde yazabilecek çok şey var. Zaman aşımı içinde Nazım olayını, başka olaylarla kıyaslarsak, Nazım’a hak verme durumunda kalırız. Nazım’ın şair kişiliğine kimsenin sözü yok. Vatan sevgisine gelince de şiirlerine duyulan ilgi kadar, gene kimsenin söyleyecek sözü olmaması gerekir. Asıl önemli olan da budur. *Nazım Hikmet’in Anneannesiyle, Ali Fuat Cebesoy’un Annesi kardeştirler. İbrahim Erol Ataer Kızıl Rapor S.62 •Alıntılıyan, İbrahim Erol Ataer, Kızıl rapor, S. 62-63 Bir şiir ve bir anı evrimindeki çocuk al ellerimi senin olsun polis amca parmak izlerini al kapılarını çalmış ellerim, penceresinden gül vermek için. al al sizin olsun bu yüzüm fotoğrafını çek, arşivde sakla negatifi bende kalsın bir ömür boyu, onunla büyüyeceğim. al beni içeriye, hapset toplumundan böl beni düşlerimi bırak bana , yaşarken göreceğim. senin olsun oyuncaklarım, kurduklarım, kuracaklarım da dizildim küpü küp üstüne koyarak vardır ya o dev şişeden çıkan, masalda öleceğim. yılları böldün günlere günleri saatlere kesit gösterdin bize evriminde ki çocuk güneşin her batışında, büyüdüğün her akşam yarınlara açlığından, küçüldüm bil ki çocuk. Bir anı Küçük sayılabilecek matbaama, 1961 yılında elinde dosyasıyla bir şahıs geldi, Ankara’da yeni bir gazete çıkaracaklarını ancak bir ön çalışma yapmak istediklerini söyledi. Gazete normundan daha küçük prototip bir gazetenin matbaamda yapılıp yapılamayacağını sormuştu. Ben de: “Bu çalışmalarınız, gazeteyi basacağınız matbaada da yapılabilir” dediysem de, oradaki makinelerin uygun olmadığını, bendeki pedal makinesi ve hurufatların yeterli bulunduğunu söyleyerek beni, bu iş için evet demek zorunda bırakmışlardı. İş yerinde 17 x 25 cm. ölçülerinde 8 sayfalı gazetenin çalışmalarına başlamıştım. Getirdikleri sayfa mizanpajı ve beğendikleri yazı karakterine göre manşet ve sütun başlıklarını dizerek, akşam geç saatlere dek bir işçiyle uğraş veriyorduk.. Bazen tek, bazen iki kişi olarak gelen adamların kim olduklarını bir iki gün içinde anlamıştım. Yapacağım bir şey yoktu. O yüzden işime devam ederek sonucu beklemek zorunda kalmıştım. O yıl içinde müşterilerim arasında ‘Rusya Büyük Elçiliği’de vardı. Elçiliğin kartvizit ve resepsiyon davetiyeleri gibi benzeri fantezi basım işlerini yapıyordum. ‘Rusya Büyükelçiliği’nin gönderdiği kartvizit ve İngilizce resepsiyon davetiye basım işlerinin, sanat yönüyle övünülecek bir yönü varsa da, diğer yönü ise bizi düşündürüyordu. Ruslar pasajın bulunduğu matbaaya geldiği zaman, arkalarından da takipçileri gelirdi. Bu takipçiler bazen bir simitçi, bazen bir ayakkabı boyacısı kılığında ya da sıradan bir vatandaş kimliğinde görünürdü. Bu gelen kişiler, prototip gazete çıkartmak bahanesiyle ‘Rusya Büyükelçiliği’nden gelenlerle benim aramda bir ilişki arıyorlardı. Bu ve buna benzer şüphelerle, her gün çeşitli şekillerde sorgulayarak sonuç almak istiyorlardı. Büyükelçilik mensuplarının gelmesini bekliyorlardı ama, o günlerde gelmemişlerdi. Bu arada kendilerinin de haksızlığa uğradığından söz ederek, kendilerini bana yakınmış hissini uyandırarak devlet, millet, adalet ve benzer kavramlar hakkında düşüncemi öğrenmek istemekteydiler. İşyerimde 10-12 gün sayfa mizanpajları yapılıp basılmıştı. Yapacak iş de kalmamış, faturayı ödeyerek gitmişlerdi. Aradan üç beş gün geçmişti ki ‘Necati Bey Caddesi’nde bulunan ‘Çankaya Emniyet Amirliği’nden çağrılmıştım. Birkaç gün içinde giderim, diye düşünürken; gelen memur : . “Acele isteniyorsunuz!” diyerek ‘Emniyet Amiri’nin karşısına çıkarmıştı. Kapı altlarından ideolojik sloganlar içeren, solculuğu, Nazım Hikmet’i öven basılmış broşürler atılmakta olduğunu söyleyip broşürleri göstererek, nerede basıldığına dair bilgi isteyerek, bunları kimlerin yaptığını sormuşlardı.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2025 | © Haydar Köprülüoğlu, 2025
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |