Şiir, tarihten daha felsefidir ve daha yüksekte durur. -Aristoteles |
|
||||||||||
|
Bir gün o lanetli sokaktan çıkan bir kadın şehrin başka bir mıntıkasında elit sayılabilecek bir sokağa girdi. Kadın her sabah elindeki çuval ile günlük kağıt toplama mesaisine başlamıştı. Birkaç çöplüğe baktıktan sonra otoların kapılarını, evlerin pencerelerini kontrol ederken bir sokağa girdi. Eski bir evin penceresinden bir adam onu izliyordu. Ayakta güçlükle duran yarı ahşap yıkık evin kırık dökük bahçe kapısından o adam sokağa çıktı. Kağıt toplayan kadının önünde durdu. Bahçedeki hurdaları alması için evini işaret etti. Hurda lafını duyan kadın heyecanla içeri girdi. Uzun boylu, esmer suratlı, tel bıyıklı adam bu kez kapısı kırık başka bir yeri gösterdi. Kömürlüğe koşar adım giren kadın eski soba borularını, bir yığın odunu görünce hayal kırıklığına uğradı. Şaşkınlıkla kafasını çevirdiğinde uzun boylu adam kırık kapının yerini çoktan almıştı. Kapıda kapalıydı. Psikopat adamın ağzından hırlarcasına o kelimeler güç bela çıkmıştı: “İndir ulan donunu.” diyordu. Kadın titrerken eteğini sıyırdı. Kadının ağzından da adamın ki gibi sesler zorlukla çıkabildi: “Yapma be ya, kocam askerde benim.” diyebildi. Adam odunluğun üstüne yatırdığı gibi kadına kapandı. Kimi kandırıyordu aklı sıra. Pamuk gibi beyaz saçlarıyla, ağzında son kalan birkaç dişi ile altmışından bile fazla olan bu çingenenin kocasının askerde olduğuna kim inanırdı? Adam daha sonra fermuarını çekerken boruları alabileceğini söyledi. Kadın alelacele boruları çuvala sıkıştırırken alacağı parayı hesap ediyordu. Tekrar sokağa çıktığında elektrik direğine yaslanmış halde duran çöp konteynırında ki köpeklerin kavgasını görünce koşar adım o yöne gitti. Eğer köpekler kavga ediyorsa o çöplükte mutlaka bir değer vardı. Sevinmişti kadın. Adam bahçesinde oturduğu sandalyede yarım kalan şarabını içerken düşünüyordu. Şimdiye kadar becerdikleri arasında böyle berbat birine ilk kez denk geliyordu. Kadının adama bıraktığı koku yüzünden olacak ki şarap ağzından fışkırıyordu. Geceyarısı dolunay lanetli sokağın tam üstüne çökmüştü. Kağıt toplayan kadının yaşlı hırsız kocası köpek kulübesini andıran evinin önünde duvara sırtını dayamış bir halde içiyordu. Yılların yorgunluğu belkide içtiği onlarca şişe şaraptan daha beter adamı çarpmıştı. Bir gözü yıllar önce bir anda kör olmuştu. Başka bir hırsızın gözüne soktuğu o bıçağı hatırladı. Kaderin kötü yazısına küfürleri saydırırken ağzından çıkamayan naralara da lanet okudu. Geçmiş gelecek beynine çarpışırken sokağın başında beliren gölgeyi fark etti. Bir gölge yukarıdan aşağıya doğru akıyordu. Kısa boylu, takım elbiseli, iri yarı bir adamın attığı her adım sokakta yankı yaptı. Sarhoşluktan olacak ki kalan tek gözü de kapandığında şişeyi ağzına dikti. Birden fark etti. Ses kesilmişti. Tek gözünü güçlükle açtığında görebildi. O gölge tepesinde dikilmişti. Ona bakıyordu. Ağzına giren ayakkabının acısı dehşetti. Sağ kalan tek gözü de yerinden fırlayacaktı. Sivri burunlu, yumurta topuklu ayakkabı adamın suratında peş peşe tekme atıyordu. Ağzı burnu suratı dağılırken boynundan aşağı akan kanın sıcaklığı son hissettiği şeydi artık. Sesi dahi çıkamadan evinin önüne boylu boyunca uzandı. Tatlı bir uyku onu bekliyordu. Adam yürüdükçe gölgesi sokakta adeta uzadı. Dolunay sanki adamın tepesinde karanlıkta ona yol gösteriyordu. Ağacın dibinde içen başka bir sarhoş gelen gölgeyi gördüğü anda şişeyi bırakıp evine doğru kaçtı. Başka bir köşede içen iki kişi ise onu daha görür görmez saniyelik bir zamanda ortalıktan yok oldu. Adamın her geçtiği sokaktan çığlıklar, feryatlar, inlemeler, feryatlar duyuldu. Sabaha karşı köpek kulübelerinin ışıkları parladı. Sesler kulübelerden uğultu halinde sokağa, sokaklardan sarhoşlara, hırsızlara, hapçılara, katillere, ağaçlara, kedilere, köpeklere kadar yayılmaya başladı. Hemen herkes o gece dolunaya lanetlerle, kahırlar çekerken binlerce küfürü saydırdı. Sabahın ilk ışıklarında kulübelerden çıkanlar adeta korkunç bir şekilde havlıyordu. Yığınla erkeğin, kadının, çocuğun elinde, ayağında bir şeyler vardı. Kazma kürekler, ekmek bıçakları, satırlar, av tüfekleri, tabancalar, sopalar ellerdeydi. Yola çıkanların sayısı gittikçe artıyordu. Kalabalık grupların her önünden geçtiği kulübe bir yağmur gibi boşalıyordu. Sokağın bitimindeki çıkmaz sokağın dibinde iki katlı bir evin önünde toplandılar. Gölgenin sahibi olan adam evin çatısında kin nefret duyguları içinde aşağıya doğru onlara bakıyordu. Elinde iki silah vardı. Ona bakan insanlara ana, avrat, kitap küfür ediyordu. Silah sesleri duyulurken toplanan kalabalık bir tavuk sürüsü gibi sağa sola kaçtı. Küfürler, mermiler evden sokağa, sokaktan eve yayılırken polis telsizleri de patlarcasına çalışmaya başladı. Destek kuvvetleri isteniyordu. Onlarca polis otosu yola koyulmuştu. Valinin bile sıcak yatağından fırlamasına neden olacak rahatsız edici bir haberdi. Sarıgöl Roman mahallesinde yine bir isyan çıkmıştı. Roman mahallesinin korkulu rüyası hırsızlar kralı "Kasket Yaşar" yine yapmıştı yapacağını. Her meyhane dönüşünde Allah’ın belası o lanetli sokaktan evine doğru giderken illa ki iki üç tane romanı temizleme alışkanlığından bir türlü kurtulamamıştı. Gece ki yaşlı hırsız onun son kurbanıydı. Ve sokak ahalisi için bu olay yine bardağı taşıran son damla olmuştu. Eğer yaşlı hırsız bayılmamış olsaydı, ayaklarında birkaç mermide misafir olacaktı. "Kasket Yaşar " yolda yürürken, önüne çıkan sarhoşları, hırsızları bir köpek gibi hiç acımadan ayaklarından vurarak ilerleyen bir adamdı. O hırsızlar piyasasında rekabetten hoşlanmıyordu. Onun, adını koyduğu isimle anılıyordu Köpekler Sokağı.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Şenol Durmuş, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |