Sevginin bulunmadığı yerde us da arama. -Dostoyevski |
|
||||||||||
|
İçlerinden biri ev halkına dönerek, "Nerde kocan?", "Nerede babanız?" diye sordu hiddetlenerek. Cılız bir ses, belki söylediğini kendisi bile duymamıştı. "Bilmiyoruz." diye cevapladı, titrek bedeninin, titrek sesiyle. Oyuncağı elinden alınmış, geri almak için bangır bangır çığlıklar atan bir çocuğun kudurganlığıyla, ”Babanızın nerede olduğunu bilmiyorsunuz; öyle mi?" diyerek kükredi çocukların üzerine adam. "Neden bilmiyorsunuz." diye kalın gövdesinin gölgesini düşürerek çocukların üstüne; tekrar daha korkunç bir ses tonuyla yineledi: “Babanız nerede?” Cevap yoktu... Odada; adamın sesi duvarlara çarparak şamar gibi iniyordu çocukların korku dolu gözlerinin birer kara zeytin tanesi gibi asılı güzelim mahzun yanaklarına. "Bilseniz de söylemezsiniz. Ben sizi bilmez miyim?" dedi çaresizlik içinde hayıflanarak. Anne kendini toparlayarak, "Defolun gidin evimden!" diyerek bağırmaya başladı. Ağlıyordu... Hıçkırıklar başlamıştı... Avuçlarının içine aldığı başı ve bütün vücudu hıçkırıktan sarsılıyordu... Çocuklar da ağlamalarıyla annelerine eşlik ediyordu. Odayı ağlamalar, hıçkırıklarla sarsılmalar sarmıştı. Çocukların annelerine sarılarak hıçkırıklar içinde ağlamaları, anneyi çileden çıkarmıştı. Anne: "Duymadınız mı beni, evimden çıkın!" diye yavrularını koruma içgüdüsüyle hareket eden küçük bir serçenin çırpınışlarıyla kanatlandı adamların üstüne. "Kocamın nerede olduğunu siz benden daha iyi biliyorsunuz!" diyebildi ancak. Aslında daha başka şeyler de söyleyecekti ama çocuklarına kötü bir şeyler yaparlar korkusuyla susmuştu. Anne susmuştu, fakat apartman sakinleri annenin daha önceki çaresiz çığlıkları karşında lambalarını bir bir yakmaya başlamıştı. Lambaların yandığını, çevredeki seslerin gürleştiğini duyan yasal kurşunlu maskeli adamlar, harabeye çevirdikleri evi apar topar terk ettiler. Gözlerinde yaş, vücudu kan ter içinde uyandı anne. Telaşla etrafına bakındı. Kimse yoktu. Çocukları her şeyden habersiz, cennetin en lekesiz melekleri gibi üstlerindeki yorgan kaymış bir halde yataklarında yatıyorlardı. Anne, gözyaşlarını parmak uçlarıyla silerek kalktı. Çocuklarının alınlarına birer anne sevgisi yüklü öpücük kondurduktan sonra, üstlerini örtüp, açık pencerenin önüne giderek gökyüzündeki yıldızlara uzun uzun baktı. Aradan on yıl geçmişti, ama o anı hiç unutamamıştı. Anne çaresizdi, yalnızdı; üstelik kocasızdı. Çocukları babasız kalmıştı. Bir kaç gün önce okuduğu bir gazete kupürü onu derinden yaralamıştı. Yara büyüyerek gözyaşlarına bürünmüş kanıyordu. Yasal kurşunlu adamların binasının beşinci katından atlayıp intihar ettiğini yazıyordu gazete. Yasal kurşunlu adamların şefi, üzgün olduğunu, intiharı önleyemediklerini, yanlış bir yüz ifadesiyle demeç veriyordu muhabirlere. Hayat anlamsız, her şey bomboş gibi geliyordu anneye. Çocuklar olmasa ne yapardı? Nasıl dayanırdı bunca acıya? Her şey uzun bir zaman dilimine yayılmasına rağmen kocasını unutamıyor, çocuklarının babasız kalmalarına dayanamıyordu. Yüreğinin derinliklerinde kalan son umudunu da bir gazete kupürüne kaptırmıştı. Her şey sanki bir anda olmuştu. Var ve yok olmak arasındaki o küçük zaman içinde. Çocuklarıyla yalnız başına kalmıştı, kimsesi yoktu. Yalnızlık duygusu ürkütmüştü, içi titredi, ağlamayı bir kat daha artırdı. Kocasının yokluğuna üzülmüştü. "Yürekli biriydin sen, paylaşmasını bilirdin, yenilmez bir iraden vardı, seninle gurur duyuyorum. Çocukların da seninle gurur duyacak. Seninle mutluydum ben be adam. Simdi de gururluyum." Yüreğinden geçenler, dudaklarından odaya yayıldı, oradan acık pencereden dışarıya süzüldü, yıldızlar karşıladı yüreğini. Anne başını kaldırarak yıldızlara baktı. Yıldızlar da anneye. Anne daha bir güçlüydü kancık yalnızlığa karşı, yıldızlar daha parlak. Yüreği dudağında en dipteki yıldıza bakarak; "Ben bir bahar yeliyim" dedi seslice "Kapama pencereni hep derdin bana. Bak pencerem açık. Ama ne esen bir yel kaldı, ne de pencereme gül bırakan bir dost eli." Sitemim dostlara olsun, tesellim ise Bir Gün Mutlaka...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Necmettin Yalcinkaya, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |