..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
"Bir kitabın kaderi okuyanın zekasına bağlıdır." -Latin Atasözü
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Soyut > Aslı Orhon




23 Mayıs 2012
Denizin Üzerine Kar Yağıyor  
Aslı Orhon
“İnsan sayfiye yerine gidince, sıcaktan bunalıp ayaklarını sokabileceği, suya atlayıp serinleyebileceği, mis gibi kokusunu içine çekebileceği bir deniz arıyor” diye düşündü Nermin, kıyıda karla kaplanmış taşların üzerinden yılların eskittiği, rüzgarın tahtalarını uçurduğu iskeleye bakarken . Bir de çocuk sesleri.. Çocuk seslerini arıyor insan: Kız, erkek, mutlu, huzursuz, bağıran, ağlayan, gülen onlarca çocuk sesi.


:BABC:
“İnsan sayfiye yerine gidince, sıcaktan bunalıp ayaklarını sokabileceği, suya atlayıp serinleyebileceği, mis gibi kokusunu içine çekebileceği bir deniz arıyor” diye düşündü Nermin, kıyıda karla kaplanmış taşların üzerinden yılların eskittiği, rüzgarın tahtalarını uçurduğu iskeleye bakarken . Bir de çocuk sesleri.. Çocuk seslerini arıyor insan: Kız, erkek, mutlu, huzursuz, bağıran, ağlayan, gülen onlarca çocuk sesi.
Bu düşüncelerle birlikte, kapkaranlık gökyüzünün deliklerinden kopup pudra şekeri gibi tatlı tatlı yağan karın eşliğinde iskeleye doğru yürüdü. 32 yıldır bu sahilin yağmurunu, çamurunu, dolusunu, sıcağını yaşamıştı, ama karın yağdığını ilk kez görüyordu. Kaygan ve ıslak tahtalardan birinin üzerine oturdu, taşların üzerine yağan karı alıp götüren dalgalara doğru düşüncelere daldı.
Yıllar öncesinden iskeleninin üzerinde kitabını okurkenki anlar girdi zihnine
-     Anne, anne bak ne buldum diyerek kıyıdan sesleniyordu Ömer.
-     Ne buldun? Diyerek meraksız ve bıkkın bir sesle cevap vermişti
-     Taş buldum, bak birsürü taş. Korsanlar bırakmış, korsan taşları hem de baksana. Anne, bakmıyorsun
-     Bişey okumaya çalışıyorum Ömer, sen oyna işte taşlarınla. Suya gireceksen söyle de kolluklarını takalım
-     Hayır ben oyun oynamıyorum, taş topluyorum senin için. Ama sen bakmıyorsun
-     Tamam, şu sayfa bitsin sonra bakıcam.
-     Ne zaman bakıcaksın
-     Biraz sonra dedim ya

“Sonra” ne zamandı? Olabilmiş miydi hiç? Bakabilmiş miydi hiç doya doya Ömer’inin topladığı taşlara? Eliyle en güzellerini seçip, kendisine kolyeler yapabimiş miydi Korsanların hazinesi ile
-     Anne bak, daha da büyük bir taş buldum
-     Bir rahat ver be oğlum, bak başka çocuklar oynuyorlar kendi kendilerine. Hiç gıkları çıkmıyor valla. Bakıcam sonra
Belki de tüm hayatı “sonra”dan medet umarak geçmişti. Sonra’dan ve onun getireceklerinden. Daha güçlü olacaktı, daha çok çalışacaktı, daha anlayışlı, daha iyi bir anne olacaktı. Fakat “sonralar” onun için daha kötüsü ile gelmişti.
Kirpiğinin üzerine düşen kar tanesi ile irkilip geçmişten geri geldiğinde, umutla beklediği ses geldi kulaklarına:
-     Aaa anne bak, denizin üstüne kar yağıyor. Ben hiç üzerine kar yağan bir deniz görmemiştim
Kıyı tarafından gelen sesi duyduğunda, kalbinin göğsünü acıtırcasına hızla çarpmaya başladığını hissetti. Aylar, yıllar geçmiş, bir ömür bitmek üzereydi, ama Nermin’in özlemi hiç bitmemişti. Uzaklardan gelen ses, Ömer’in sesi gittikçe yakınlaşmaya başladı.
Nefesinin kesileceğini hissederek, sesin geldiği yöne doğru döndü, heyecanını bastırmaya çalışarak;
-     Hoşgeldin bir tanem, bak ben gene burdayım, söz verdiğim gibi seni bekliyorum.
-     Ben hiç üzerine kar yağan bir deniz görmemiştim dedi tekrar Ömer, parmakları ile denizi göstererek.
-     İstanbul’da görmüştük bir tanem hatırlıyor musun, hani seninle kardan adam yapmıştık, sonra da deniz kenarına inmiştik? Hatta balık yemiştik sonra
-     O deniz girilen deniz değildi ama anne, ben girilen denizden bahsediyorum.Yüzdüğümüz hani...Yüzdüğümüz denize kar yağdığını görmüş müydüm ki?
-     Tamam Ömercim, anladım. Haklısın, böyle bir deniz görmemiştin dedi Nermin özlem dolu bakışlarla. Gel hadi yanıma, yaklaş azıcık daha
Küçük bir adım attı Ömer annesine doğru, ama hala uzaktı. Daha fazla yaklaşamayacağını her ikisi de biliyordu.
-     Anne sen ne zaman benim yanıma geleceksin? Hep ben buraya geliyorum
Bu soru ile 32 sene öncesininin yazına, döndü tekrar Nermin. 4 yaşındaki Ömer’in sahilde korsanların bıraktığı hazine taşları ile oynadığı yaza;
-     Kolluklar kolumu sıkıyor annecim, takmayalım. Hem ben zaten denize girmeyeceğim ki..Deniz çok soğuk, üşürüm
-     Tamam, o zaman kıyıdan uzaklaşma, arada bana seslen de seni göreyim.
Anneciği için toplayıp sarı kovasına doldurduğu taşların üzerine, kimbilir belki daha parlak görünsünler diye, üşümek pahasına o soğuk denize girerek su doldurmaya girmişti. Suya girdiğini ne Nermin, ne de sahildeki onca kişi farketmemişti.
Birden bastıran telaş ve kıyıya toplaşan insanların huzursuz çırpınışları ile kaldırdı kafasını Nermin. İskeleden koşarak inerken, kalabalığın etrafında toplandığı çocuğun Ömer olmaması için dua ediyordu. “Çekilin” diye bağırarak, elleri ile itti etrafına toparlanan insanları. Kalabalık yavaşca açılıp, taşlar üzerinde Ömer’in vücudunu gördüğünde, hayatının geri kalan kısmının başladığını anlamıştı.
-     Anne, ne zaman yanıma geleceksin, ne zaman seninle oyun oynayacağız?
Biraz sabırsızlık, biraz da bitkinlikle sorusunu tekrarladı Ömer.
-     Senin yanına gelip seninle oyun oynamayı o kadar çok istiyorum ki bebeğim, ama henüz gelemem. Biraz daha zaman lazım
-     Ama hep sonra, hep sonra diyorsun anne. Hani yakında geliceğim demiştin, sana sarılıcam, hem de sımsıkı demiştin. Oyun oynayacaktın benimle..
Evet öyle demişti, bir gün de sözünü tutacaktı. Ama öncelikle tutması gereken başka bir söz vardı koca denize verilmiş...
Ömer’i toprağa verdikleri günün akşamı, Ömer’in babası Ziya eşyalarını toplayıp gittiğinde, yaşadığı hayata son vermeye karar vermişti Nermin. Ziya’nın gidişi ile, 3 gündür gördüğü kabusun aslında gerçek olduğunu anlamıştı. Verilen sakinleştiricilerin etkisi geçip, gece olduğunda, el ayak çekildiğinde, günlerdir kaçıp durduğu gerçek, yatak odasında onu bekliyordu. Ömer gitmişti, ve bir daha gelmeyecekti. Nermin, bu dünyada, bu vücutta var olduğu sürece, yavrusunun kadife yanaklarını yanaklarına sürtemeyecek, çenesini kaldırıp nemli kaymağından öpücük alamayacak, kokusunu içine çekip “oooh” diyemeyecekti. Ömer gitmişti, bu dünyada değildi. Nermin’in de onu takip etmesi, onun gittiği yere gitmesi gerekiyordu. “ Hangi odaya gitsem peşimden geliyor bu çocuk” diye söylenirdi ara sıra, şimdi o Ömer’inin peşine takılacak, nereye gittiyse oraya gidecekti.
“Yarın” dedi kendi kendine, “Yarın erkenden adaya geri dönüp, oğlumu yutan denize atlayacağım. Oğlumun öldüğü yerde ölürsem onu daha çabuk bulurum.” Ona kavuşacak olmanın huzuru ile, onu düşünerek geceye daldı.
Fakat koca deniz, henüz Nermin’i almaya niyetli değildi “Sakın bana gelme, sakın canına kıyma ” dedi. “Sen canına kıydığında o başka bir kadının rahmine düşecek, başka bir bedende tekrar dünyaya gelecek, başka bir kadının memesini emecek, ve başka birini annesi olarak sevecek. Seni hiç tanımamış gibi. Sense sonsuza kadar bu sahilde, bir balık olarak Ömer’i arayacaksın. Denizden kıyıya kaçtığında öleceksin. Her ölüşün, tekrar balık olarak dirilişin olacak”
“Canına kıyma sakın” diyerek tekrarladı deniz. Her ayın 18’inde, güneş doğmadan az önce sahile git. Ömer oraya seni görmeye gelecek. Sarılamayacaksın, dokunamayacaksın, ama konuşabilileceksin. Güneş doğunca da gidecek. Sen ecelinle ölünceye kadar, o başka vücuda geçmeyecek. Hep senin 4 yaşındaki oğlun olarak kalacak.
“Peki ya ben ölünce, o zaman kavuşabilecek miyiz, annesi olabilecek miyim gene?” diye sordu Nermin
“O zaman ikiniz için de yeni bir hayat başlayacak”
“Tekrar Ömer’in annesi olabilecek miyim” diye haykırdı Nermin
“ Aynı hayatı bir daha yaşayamazsın. O eski hayatında kaldı. Öldüğünde ona uzun uzun sarılıp koklayabilrsin. Sonra ikinizi de yeni hayatlar bekliyor...Ama bana söz vermelisin.
İşte 32 yıldır, vermiş olduğu o sözü tutarak yaşıyordu Nermin, onu göreceği günler, ve ona gerçekten kavuşacağı o an için yaşıyordu. Ona bir daha annelik edemeyeceğini bile bile.
“Çok güzelsin canım kuzum” dedi Nermin gözlerinden yaşlar akarak. “Seni çok seviyorum.”
“Ben de seni çok seviyorum annecim” dedi Ömer. Uzun uzun bakıştılar.
Denizin kabarmasıyla gözleri birbirinden ayrıldı, gene gitme vakti gelmişti. Ömer iskelenin ucundan denize doğru yöneldi.
“Üşütme bir tanem” diyerek bağırdı arkasından Nermin
“Anne ben üşümem biliyorsun” diyerek karanlık suların içine atladı bir kez daha Ömer. Bir kez daha deniz onu koca karanlığının içersine alıp götürdü. Bir kez daha, onu kurtaramadı.
Hemen ayrılamadı ardından.Uzunca bir süre hareketsiz kalarak denizin üzerine yağan karları izledi. Ömer de bu denize düşmüş küçük, masum bir kar tanesi gibi idi.
Kar sırasını yavaş yavaş yağmura bırakırken, oturduğu iskelenin ıslak tahtasının üzerinden yavaşça kalktı. Bir kaç adım attıktan sonra başını geriye çevirerek sahile bir kez daha baktı. “Şubat 28 gün” diye geçirdi içinden. “28 gün sonra tekrar burdayım koca deniz...”



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Zehir Fısıldayan Köpükler
Erol Evgin, Seni Çok Sevdim
Soğuk Toprak
Pazar Pazar
Hayat
Sahneden İndim

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Düşük Yasaklansın! [Deneme]


Aslı Orhon kimdir?

Yazmak, küçük yaşlardayken keşfettiğim, kimse görmesin diye adamdak gardrobun arkasına sıkıştırıp sakladığım küçük bir paket. Yıllar sonra şimdi başka bir çocuğun uyuduğu o odadan, başka bir ailenin yaşadığı o evden, başka insanların koşuşturduğu o şehirden çıkıp beni buldu. Belki de ben onu arayıp duruyordum senelerdir ve bendim onu çağıran.


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Aslı Orhon, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.