..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Bilim şaşkınlıkla başlar. -Aristoteles
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Varoluşçuluk > Aysun Güven




27 Eylül 2012
Zeus'un Kızı; Kronoloji  
Aysun Güven
Son durakta ineceğini bilen yabancı bir yolcu gibiydi. Otobüse biner binmez hangi durakta ineceğini söyler, oraya geldiğinde şoförün onu uyarmasını bekler, kafasını onunla meşgul etmek istemezdi. İneceği yere geldiğinde uyaracağından emin, seçimle yeni işbaşına gelmiş bir politikacı gibi. Belki de hiçbir şeyini emanet etmeyeceği tanımadık bir otobüs şoförüne, gideceği durağı emanet etmiş olurdu. En köşe koltuğa geçer. Genelde güneşli olan bu şehirde güneşten ters tarafa oturmayı tercih ederdi. Oturduğu an küçük cep kitabını çıkarır. Kocaman parmakları ile sayfaları çevirmeye uğraşırdı, telaşlı telaşlı.


:AGFH:
Son durakta ineceğini bilen yabancı bir yolcu gibiydi. Otobüse biner binmez hangi durakta ineceğini söyler, oraya geldiğinde şoförün onu uyarmasını bekler, kafasını onunla meşgul etmek istemezdi. İneceği yere geldiğinde uyaracağından emin, seçimle yeni işbaşına gelmiş bir politikacı gibi. Belki de hiçbir şeyini emanet etmeyeceği tanımadık bir otobüs şoförüne, gideceği durağı emanet etmiş olurdu. En köşe koltuğa geçer. Genelde güneşli olan bu şehirde güneşten ters tarafa oturmayı tercih ederdi. Oturduğu an küçük cep kitabını çıkarır. Kocaman parmakları ile sayfaları çevirmeye uğraşırdı, telaşlı telaşlı. Bu sefer yanına oturan genç bayan, parfüm kokusunu her yerine sindirmişti. Önce rahatsız oldu. Dikkatini dağıtıyordu. Ama sonra okuduğu kitap ile ilgilendiğini farketti. Daha çok farkedilmemeyi tercih ederdi. Nedense bu ufak tefek kızın, kendisini farketmesinden rahatsız olmamıştı. Otobüs ani fren yaptıkça, yolcu bırakmak için değil de kenarda yürüyen yolcuları kapmak için , klakson neredeyse başka tarafa giden adamı bile bu otobüse binmeye zorlayacak kadar ısrarlı çalınıyordu. Bu o kadar alışıldık bir durumdu ki kimse rahatsız olmadığı gibi, eli kornadan kalkmayan adam nasıl oluyordu da benim ineceğim yeri asla unutmamıştı bugüne kadar. Kızın cep telefonu çaldı. Hoş bir melodiydi bu alışıldık değil. Zaten böyle durumlarda her şey farklı gelmez mi? Bakış açısı dedikleri böyle bir şey galiba. Kız farsça konuşuyordu. Evet bu dili iyi bilirdi. Divan edebiyatına duyduğu ilgi kendisini üniversitede bu dile yaklaştırmış, yıllarca onların dili üzerine araştırmalar yapmıştı. Emekliliğinde belki biraz paslanmıştı ama zaten halk dili ile konuşuyordu.
-Gelmek istemiyorum. Yalnız gitmelisin. Hataların sana ait. Doğmamış bir çocuk için yarın yoktur. Dedi ve kapattı.
Kitabı elinde sadece görümlük tutuyordu. Ama kız da onu dinlediğini farketmiş olacak ki ona gülümsedi. Camdan, kızın görüntüsünü izlediğini farketmişti . En son ne zaman bu kadar utandığını hatırlamıyordu. Hemen gözlerini kaçırdı. Boşuna kitabı da açık tutmadı. Çünkü son okuduğu iki sayfadan da hiçbir şey anlamamıştı. Şu hızlı okuma tekniklerini de bir türlü anlayamadı. Zaten o eski usul her şeyi sindirmeden okuyamayanlardandı. İki gözünü şaşılar gibi, bir dizenin sonuna, bir başına yetiştiremedi bir türlü. Cama bir daha baksa görür müydü yine aynı silueti? Hain trafik, yan taraftaki kocaman kamyonun yan dikiz aynasının ışığı, tüm sihri bozmuştu camdaki. Bazı anlar bir resim gibi anlık kaydedilir beyinlere. O sırada kulağındaki Chopin’nin Grande Poloniase ,sanat adı altında yıllar önce yapılan, hangi duygu yağmuru ile ıslanan, gurur inceltici taksille çalkalanan aşk zannedilen ihtirasların beşiğinde, bugün para karşılığı yapılanlara kıyasla daha çok mu sanattı ? Ya da şimdikiler mi ? Para karşılığı ödenen her şey ticaretse, sanatta ticaret ise, onca resmin arkasında, sadece Atatürk mü var ? Yoksa Anıtkabir mi diyeceğiz ? Yoksa o, kendisinin yaratmadığı bir dünya için, sakat insanların hissettiği gibi her an kendi eksikliğinin yüzüne vurulduğunu mu zannediyordu? Acaba aşağılık hissi; reddedilmek mi bir kadın tarafından, işe kabul edilmemek mi, uygun olmamak mı, torpilinin olmaması mı, hangisine yorulurdu?
Kızın, otobüs camında gördüğü gölgesi, gözünün önünden gitmiyordu. Gerçek yüzünü unutmuştu bile. İnsanlara çoğu kez merakla beraber gelen, karşı tarafı tanıma tutkusu, aşk gibi algılanabiliyor. Genç yürekler, bunu ayırt etme yetisinden yoksun olduklarından, başlarından geçen pişmiş tavuğun başından geçmiyor. Onu övdüğüme bakmayın “Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yerler” derken onu kastetmiş olabilirler kanımca. Aşk zannettiği nice duvara çarptıktan sonra, nice bariyerlerden yuvarlandı anlatamam. Ama o kadar yönergelerle hareket etmeye alışmış bir toplum olarak onu yadırgayamazsınız. ” Acil çıkış, Yangın Alarm Butonu” bir derece anlaşılır ama “Muslukları açık bırakma, Lüzumsuz ise söndür sizce normal mi? Artık bu oklar bile ise yaramamış olmalı ki hareketiniz ile açıp kapanan elektrik düğmesi ve musluklar icat etmek zorunda kaldılar. İcatların bir zorunluluk gereği ortaya çıktığı düşünülürse; fayda-maliyet analizi ayrıca yapılabilir. Ama benim endişelendiğim kısmı, yangın çıktığında, yangın alarm butonuna basmak için de bir yönerge gerekeceği zamanlardır.
Arabadan ne zaman indiğini bilmiyordu. Arkasından, otobüs daha önce olduğu gibi değildi. Bir boşluk bırakmış, bulmacada siyah kısımlar birden artmıştı. Halbuki o, her tarafını doldurduğunu bulmacayı bitirmeye yaklaştığını hissetme yanılsaması içinde iken. Bu tür başlangıçları hiç sevmezdi. Milattan önce, İsa’dan önce, Rönesans’ tan önce ta ki sonraya kadar ne çok zaman geçer. Siz tarih okurken bir göz ucu kadar bir mesafe, yaşarken bir dolu ömür.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Zeus'un Kızı;hayal Balığı
Zeus'un Kızı;gökkuşağı
Acının Dramatik Süsü
Zeus'un Kızı;per - Kür Per - Taj
Alacakaranlık ve Ötesi
Zeus'un Kızı; Takvim Yaprakları
Zeus'un Kızı; Paravan
Gökkuşağı
Zeus'un Kızı; Olta, Balık ve Deniz
Zeus'un Kızı; Işık

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Kara Mizah [Şiir]
Irmak [Şiir]
Bütün Yolculuk Boyunca Hasret Ayrılmadı Benden - Bir Ucu Bir Kuyuda Kaybolan Rüzgarlı Bir Şosede [Şiir]
İnsana Dair [Şiir]
Bir Dolu Bir Boş [Şiir]
2011 Yeni Doğan [Şiir]
Doğum Günüm [Şiir]
Derdim Bu Olsun [Şiir]
Doğum Günüm [Şiir]
Ne Diyeceğimi Bilemedim [Şiir]


Aysun Güven kimdir?

hayatın içine sığamayanlar kitapların içine sığabilir.


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Aysun Güven, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.