Bilim şaşkınlıkla başlar. -Aristoteles |
|
||||||||||
|
-Gelmek istemiyorum. Yalnız gitmelisin. Hataların sana ait. Doğmamış bir çocuk için yarın yoktur. Dedi ve kapattı. Kitabı elinde sadece görümlük tutuyordu. Ama kız da onu dinlediğini farketmiş olacak ki ona gülümsedi. Camdan, kızın görüntüsünü izlediğini farketmişti . En son ne zaman bu kadar utandığını hatırlamıyordu. Hemen gözlerini kaçırdı. Boşuna kitabı da açık tutmadı. Çünkü son okuduğu iki sayfadan da hiçbir şey anlamamıştı. Şu hızlı okuma tekniklerini de bir türlü anlayamadı. Zaten o eski usul her şeyi sindirmeden okuyamayanlardandı. İki gözünü şaşılar gibi, bir dizenin sonuna, bir başına yetiştiremedi bir türlü. Cama bir daha baksa görür müydü yine aynı silueti? Hain trafik, yan taraftaki kocaman kamyonun yan dikiz aynasının ışığı, tüm sihri bozmuştu camdaki. Bazı anlar bir resim gibi anlık kaydedilir beyinlere. O sırada kulağındaki Chopin’nin Grande Poloniase ,sanat adı altında yıllar önce yapılan, hangi duygu yağmuru ile ıslanan, gurur inceltici taksille çalkalanan aşk zannedilen ihtirasların beşiğinde, bugün para karşılığı yapılanlara kıyasla daha çok mu sanattı ? Ya da şimdikiler mi ? Para karşılığı ödenen her şey ticaretse, sanatta ticaret ise, onca resmin arkasında, sadece Atatürk mü var ? Yoksa Anıtkabir mi diyeceğiz ? Yoksa o, kendisinin yaratmadığı bir dünya için, sakat insanların hissettiği gibi her an kendi eksikliğinin yüzüne vurulduğunu mu zannediyordu? Acaba aşağılık hissi; reddedilmek mi bir kadın tarafından, işe kabul edilmemek mi, uygun olmamak mı, torpilinin olmaması mı, hangisine yorulurdu? Kızın, otobüs camında gördüğü gölgesi, gözünün önünden gitmiyordu. Gerçek yüzünü unutmuştu bile. İnsanlara çoğu kez merakla beraber gelen, karşı tarafı tanıma tutkusu, aşk gibi algılanabiliyor. Genç yürekler, bunu ayırt etme yetisinden yoksun olduklarından, başlarından geçen pişmiş tavuğun başından geçmiyor. Onu övdüğüme bakmayın “Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yerler” derken onu kastetmiş olabilirler kanımca. Aşk zannettiği nice duvara çarptıktan sonra, nice bariyerlerden yuvarlandı anlatamam. Ama o kadar yönergelerle hareket etmeye alışmış bir toplum olarak onu yadırgayamazsınız. ” Acil çıkış, Yangın Alarm Butonu” bir derece anlaşılır ama “Muslukları açık bırakma, Lüzumsuz ise söndür sizce normal mi? Artık bu oklar bile ise yaramamış olmalı ki hareketiniz ile açıp kapanan elektrik düğmesi ve musluklar icat etmek zorunda kaldılar. İcatların bir zorunluluk gereği ortaya çıktığı düşünülürse; fayda-maliyet analizi ayrıca yapılabilir. Ama benim endişelendiğim kısmı, yangın çıktığında, yangın alarm butonuna basmak için de bir yönerge gerekeceği zamanlardır. Arabadan ne zaman indiğini bilmiyordu. Arkasından, otobüs daha önce olduğu gibi değildi. Bir boşluk bırakmış, bulmacada siyah kısımlar birden artmıştı. Halbuki o, her tarafını doldurduğunu bulmacayı bitirmeye yaklaştığını hissetme yanılsaması içinde iken. Bu tür başlangıçları hiç sevmezdi. Milattan önce, İsa’dan önce, Rönesans’ tan önce ta ki sonraya kadar ne çok zaman geçer. Siz tarih okurken bir göz ucu kadar bir mesafe, yaşarken bir dolu ömür.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Aysun Güven, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |