İnsan melek olsaydı dünya cennet olurdu. -Tevfik Fikret |
|
||||||||||
|
Eşitlik yanım baskın çıkıyor ortaya birden ve tabağın birini su musluğuna özellikle çarpıp kırıyorum.Oh be!.Rahatladım ya!..Ne iyi ettim,canıma değsin!Bulaşık yıkadığımı bile hatırlamıyorum doğrusu.Kırılan tabağın ‘çat!..’sesi ile uyanıyorum uykumdan.Kadınlığımla ilgili bir senaryonun içinden çekip çıkarıyorum kendimi. Bulaşıkları çabucak bitirip,aklımda dizdiğim olayların sırasını bozmadan kaleme almak istiyorum..Ellerimi kuruluyorum,önlüğümü çıkartıp fırlatıp atıyorum tezgahın üstüne..Doğru masamın başına!..Kalemin kendiliğinden elime takılmasını,karalama defterimin kendiliğinden bana bir sayfa açmasını,sandalyemin altıma sürülmesini bekliyorum.Nerde!...Hepsi de tembel ve sağır;duymuyorlar beni!Onlardan beklediğim şeyleri kendim yapıyorum apansız.Nihayet masama oturdum ve başlıyorum yazmaya: Küçücük,alçak tavanı akan,duvarları boyasız, dikdörtgen pencereleri hiç kapanmayan iki odalı bir ev!..Evde yaşayan bir baba,bir anne ve bir çocuk!Baba uzaklarda aslında.Yoksulluklarına çare olsun diye hamallık yapıyor nice hayaller kurarak yarınlar için... Sırtında taşıdığı domates küfesini bir duvara koyup, oturuyor yanına.Sırtını dayıyor yorgunluğunu gidersin diye.Geldiği topraklara,sılaya doğru bakıp mırıldanıyor: “Memet!..Özledim seni!..”Oğlunun mavi gözlerini,’baba!..’ diyen sesini,sarışın saçlarını,beyaz tenini canlandırıyor hayalinde,gülümsüyor..”Sen okumalısın muhakkak! Oku adam ol ki;benim çektiğim sıkıntıları çekme!..” Terleyen alnını siliyor yorgun elleriyle;bir küfür savuruyor sonra.İşaret parmağından akan ter damlalarına dalıyor bakışları.Yuvarlanarak düşüyor kaldırım taşlarına damlalar...Boğazının biraz daha kuruduğunu, boğulduğunu hissediyor adam.Derin bir nefes alıyor:gökyüzünün mavisini yutuyor adeta..Bu mavilik içinde bir kuş gelip yüreğine konuyor:”Memet!..” diye mırıldanıyor yeniden.Sağ elini göğsüne bastırıp Memet’ e dokunurcasına sıvazlıyor.Yusyuvarlak sarışın bir baş sokuluyor sanki bağrına.”Baba!..Çabuk gel,biz korkuyoruz çünkü sen olmayınca” diyen sesini duyar gibi oluyor.Evden ayrılırken söylediklerini düşünüyor. “Kapıyı iyice kilitleyip yatın, tanımadığınız kişilere sakın açmayın!.., demişti. Dediklerini harfi harfine yapardı karısı ve Memet. Gülümsedi..Karısının hayali gelip dikildi şimdi gözlerinin önüne.İnce,solgun yüzünde gülünce güller açan bir kadındı Emine.Dolgun göğüsleri,yürürken aşka davet yazan kalçaları vardı.Sarı elbisesini giydiği zamanlarda ağaçtan düşüp yapraklar arasına yuvarlanan iki ayva gibiydiler sanki...Avuçlarının yandığını hissetti;gıcırdayan dişlerinin arasından bir küfür savurdu hayatın kalleş yanına...Ayağa kalkıp sırtlandı gene domates küfesini;geceye doğru yürüdü. O gece erken yattı Emine ve Memet!..Işık parası gelmesin,perdesiz pencerelerden kimse görmesin diye erken yatarlardı zaten.Yani farkı yoktu bu gecenin de diğer gecelerden.Gündüz dağa gitmişler kışlık odun ile mantar toplamışlar,yorulmuşlardı.Gün ışığı bitmeden yediler birer tabak çorbalarını!..Yoktu şikayetleri..Bunu bulamayanlar da vardı sonuçta.Hiç değilse onların yiyecek çorbaları olmuştu.Karın doyurmanın kılçıklı yanından azıklanmak buydu ama gene de şükretmek gerekiyordu Tanrı’ ya.. Anne –oğul üstlerine yorganı çekip iyice sokuldular birbirine.Memet daha beş yaşındaydı,Emine de yirmi üç.Sımsıkı sarıldı Emine oğluna.Onu ısıtmak,belli etmiyordu ama bir bakıma korkusunu bastırmak için sarıldı.Bu dağ köyünde onu izleyen,ona zarar vermek isteyen birileri olabilirdi.Bunu düşününce uykusu kaçtı Emine’ nin..Perdesiz pencereleri kolladı bakışları ile;korkacak bir şey yoktu.Bir yıldız göz kırpıyordu sadece.Akıp gitti gönlü uzaklara..”.Ömer!..Ömer’im benim!..Neredesin!” diye mırıldandı..Yeniden sarıldı oğluna,usulcacık öptü yanağını.Ömer’in kokusunu duyar gibi oldu.Tere bulanmış bir mendil gibi kokardı daima Ömer!İnsanı tuza ve aşka davet ediyordu sanki o koku...Yanında olmasını,tenine dokunmasını, saçlarıyla oynamasını,hatta (.....).Derken gözleri kapandı Emine’nin...Geceye teslim olup uyudular... Gece yarısı bir tıkırtı ile uyandı Emine.Sofada biri geziniyordu.Memet’i korkutmamak için bir müddet dinledi.Öteki oda kapısının gıcırt sesini duydu sonra. Bağırmak geçti aklından ama,köyden birileri duyar dedikodu yapar diye vazgeçti bundan.Gözlerini yattıkları oda kapısının kilidine kilitleyip bekledi.İkinci bir gıcırt sesinden sonra ayak sesi duyulmaz oldu artık.Acaba Ömer mi gelmişti!?Onları korkutmamak için öteki odada yatıyor muydu yoksa?Bu umuda sarılıp sabaha kadar uyumadı Emine.Durum bundan ibaretse,Memet’ le birlikte yaşamak isterdi bu sevinci.Ya o değilse!..Merakı iyice arttı Emine’nin... Güneş ışıklarıyla birlikte uyanan oğluna;”Hadi Memet kalk!.Birlikte çıkalım dışarı” dedi.Şaşkınlıkla yüzüne bakan Memet ilk kez duyuyordu annesinden böyle bir teklifi.Oysa her sabah oğlundan ve kocasından önce kalkardı Emine!Çayı demler,kahvaltıyı hazırlar, oğlunun ve kocasının uyanmasını beklerdi.Onların uyanmasını beklerken dantel örer;camlardan ışıkla giren sabahın tazeliğini çekerdi bedenine...Alelacele giyinip kapıya doğru yürüdüler. Emine, Memet’i arkasına sakladı gene de.Memet mavi, iri gözlerini açmış,annesinin eteklerine sarılmıştı.Kapının sürgüsünü hızla çekti ve açtı Emine.Hiçbir şey görünmüyordu.Sofa bomboştu.Öteki odanın kapısına yöneldiler ve açtılar kapısını;kimse yoktu!Odanın ortasına bırakılmış bir paket gördüler.Gece gelen postacıydı demek ki!..Peki neden gündüz değil de gece yarısı gelmişti postacı?Kapının önüne de bırakabilirdi paketi..Hem nasıl olmuştu da içeri girebilmişti böyle?Anlamak mümkün değildi..Dış kapının anahtarını nereden bulmuştu peki?Muhakkak Ömer’di bu paketi bırakıp giden kişi!Merakla çömeldiler paketin başına.Siyah bir kordela ile bağlıydı paket;çözdüler.Memet, içinden kırmızı bir oyuncak araba;Emine ince askıları olan pembe bir gecelik çıkmasını hayal ediyordu.Oysa pakette kara kaplı Arapça bir kitap,kara bir çarşaf,pencere sayısı kadar kara perdeler vardı. Tarih;3 Kasım’ı 4 kasım ’a bağlayan gece yarısı, 2002 idi.(!)
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Tayyibe Atay, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |