Öyle yaşamalısın ki ölünce mezarcı bile üzülsün. -Mark Twain |
|
||||||||||
|
kara koyun yayılır saçakları sayılır inme yarim yayladan gören olur bayılır Günümüzde yayla kültürü büyük ölçüde insanın hava ve ortam değişikliğine olan ihtiyacından kaynaklanır. Bunun dışında; sağlık, dinlenme, tabiata tutkunluk, geçmişe saygı, modernliğin iticiliği gibi insanları yazın yaylaya atan pek çok neden vardır. Artık geleneksel yaylaya göç olgusu değişmiştir. İklimin ve sosyal koşulların değişmesyle sayıları az da olsa kimi insanlar dört mevsim yaylada yaşamaktadır. Perşembe Yaylası günümüzde sadece yazları göç alan geçici bir konaklama yeri değil, yaz-kış oturulan ikametgah niteliğini de kazanmıştır. Yaylalılık özelliğini büyük ölçüde yitirmiştir. 17 kilometre uzaktan yönetilemeyecek bir kimliğe bürünmüştür. Adeta bir şehir görünümündedir. Yayla yönetiminde yeni bir yapılanmaya ve kurumlaşmaya ihtiyaç vardır. Yaylaya gidecek kişi; ne maksatla giderse gitsin iyi yaşam koşulları arar. Ancak bunları Perşembe yaylasında bulamaz. Yaylada en büyük eksiklik önce güvenlik konusudur. Geçmiş yıllarda bulunan Jandarma Karakolu ne yazık ki festivallerin dışında yaylada yoktur. Uygulanan nöbet ve devriyelerde ne kadar sonuç veriyor tesbit etmek zor. Jandarma ihtiyaç duyulduğunda herhangi bir olay anında Aybastı'dan gelmekte, ancak günün her saatinde yaylada caydırıcı ve önleyici herhangi bir tedbir uygulanmamaktadır. Fiili durumda yaylanın emniyeti ve güvenliği sadece sözleşmeli, üzerlerinde üniforması bile olmayan bekçilerce mi sağlanmaktadır. Bir insan yaşadığı yerde güvenlik gibi sağlık da ister. Rahatsızlandığında, ihtiyaç duyduğunda en azından ilk yardımı yapabilecek sağlık kurumu ve personeli ister. Ne yazık ki, Perşembe yaylasında bunları görmek mümkün olmuyor. Yaz aylarında festival günlerinde bir iki gün için gelen sağlık hizmetleri dışında yapılan bir uygulama örneğini görmek mümkün değil. Perşembe yaylasında, insan sağlığına gereken önem verilmediği bellidir. Mera ve otlak yurduda olan yaylada hayvanlar için devamlı hizmet yapan ve veteriner ve hayvan sağlığı memurları olup olmadığı hakkında bilgim yok. Gördüğüm kadarıyla da böyle bir hizmete hiç rastlamadım. Obaları bırakalım, yaylanın merkezinde bile elinizde sopasız dolaşmak çok tehlikeli bir hal almış. Köpekler etrafta kontrolsüz ve saldırgan duruş ve bakışlarıyla etrafa korku salmakta bunlarla ilgili bir tedbir alındığını şahsen ben tanık olmadım. Yaylada uzaktan gelen konukların kalacağı otel veya misafirhane imkanları da yok denecek düzeyde ve yetersiz. Her şeyden önce cennet yaylamızda vatandaşın en temel ihtiyaçları yok sayılmış vaziyette. Çevre temizliği ve doğayı koruma adına neler var diye düşünülürse ciddi anlamda pek bir şey yok. Özellikle perşembe ve pazar günleri akşamında yaylaya bir bakılacak olursa olayın boyutları ve hastalıklara çıkarılan davetiye ortaya çıkar. Hem yayla turizmini geliştirmek isteyeceksiniz, hem de bunun için insanın yaşamasını kolaylaştıran çareleri yapmayacaksınız. Sadece güzel hava, iyi su, güzel bir doğa insanları çekmeye yetmiyor. Kalite tam olmalı. Hizmet mükemmel olmalı. Zaten yaylada konum olarak buna uygundur. Diğer tarftan yaylada yaşayacak olanlara önerim şunlar olacaktır; en azından ilk yardım dolabı, bir kısım ağrı kesici ve ilaç ve merhemler.Yazlık ve kışlık her türlü giysi ve eşya. Başıboş köpeklerden nasıl korunulması gerektiğini öğrenme metodlarını araştırıp incelenmeli. Yaylayla ilgili zorunlu olan bu hizmetler; mülki ve yerel yönetimlerin de asli görevidir. Ayrıca yüzyılı aşan bir süredir atalarımızdan dedelerimizden miras kalan bu topraklarının hukuki durumu da açıklığa kavuşmalı. Ne olacağı hala belirsizliğini korumaktadır. Evimize evimiz, bostanımıza bostanımız diyemiyoruz. Her sene teller yıkıldı yıkılacak, evler yıkıldı yıkılacak... söylentileriyle yıllar geçiyor, çözüm üretilemiyor. Ancak buna rağmen, yasaklara rağmen göz yumuluyor ; evler, binalar yapılıyor; yaylanın doğal güzelliği yok ediliyor. Yayla geleneği kültürü bizim öz kültürümüzdür. Bu gelenek yaşatılmalı, teşvik edilmeli gelecek kuşaklara taşınmalı, aktarılmalı. Bir vatandaş olarak bunların yerine getirilmesini belkiyor ve umuyorum. Güzel bir mani ile başladık, anlam yüklü bir mani ile bitirelim... su gelir akar geçer bendini yıkar geçer dünya bir penceredir her gelen bakar geçer AYBASTI'NIN ARKA BAHÇESİ: ASIRLIK YARA Aybastı'nın arka bahçesi, Perşembe yaylasıdır. Nefes aldığı, hayat bulduğu yurt parçası. Dedem, Ninem, Anam Babam, kardeşlerim amcalarım, bu topraklarda gözlerini açmışlar. Ekmişler, biçimişler, hayvanlarını barındırmışlar. Ancak bir karış toprak sahibi olamamışlar. Tam bir çelişki. Bir asırdan fazla elinizdeki toprağa; “Toprağım” diyemiyorsunuz. Geçelim tapusunu, senedini harcını, tam bir asır geçmiş bu toprakların üzerindeki varlığımız bile, kabul görmüyor. Hala mülkiyet hakkı yok, eviniz mi var, bostanınız mı var, hiç önemli değil; üzerinde hiç bir tasarrufunuz olamaz. Bu topraklarda yoksunuz sanki. Sanki bu topraklarda yaşayanlar o beyaz atlarına binip gittiler. Buralara ev yapmak, bina yapmak yasak, yüzyıl önce dedeniz, babanız da yasak yere gelmişler konmuşlar. Peki bu son beş yılda, on yılda yapılan evler, işyerleri, binalar, neyin nesi, ağılmış hayvan barınağıymış, meyvelikmiş adı altında hangi yetkilinin gözleri önünde oluyor. İmar planı yok, proje yok, ruhsat yok, bütün bunlara rağmen, ne çok bina yapılmış son yıllarda şöyle bakın bir etrafa... Birilerine yağma mı ediliyor... talan mı var. Bu yasaklar kime karşı uygulanıyor, öyleyse. Bu nedenle mi orada güvenlik yok! Etrafı kale gibi gibi duvarlarla yapılmış bahçeli evlere laf yok. Garibanın yoksulun sahipsizin bahçesini yık, evini et. Perşembe'nin meydanda durun, bakın dört tarafa, yapılan vurgunu da görürsünüz. Sadece vatandaşlar mı yapmış bu binaları, çekmiş telleri yapmış duvarları? Hayır. Kamuya ait, ne zaman yapıldığı belli olmayan binalarda var ve yapılmaya devam ediyor. Neye göre yapılıyor, ölçü nedir.? Hangi ihtiyaca binaen yapılıyor. Bir taraftan idare bir taraftan kimi vatandaşlar, Perşembe'yi ne hale getirmişler, ne imar, ne plan, ne proje... kondur binayı, hatta kat kat çık, hemde göz göre göre. Ne zaman oldu bunlar.... Yayla da hayvancılık bitirildi. Bir karmaşa bir kaos... Bir düzen olmalı buralarda, kim yapar kim eder bilinmez. Bütün bunların sorumlusu kim, yasalara uygun davranmayanlar kim. Mülki amirler, yerel yöneticiler bunların hesabını vermelidir. Bu topraklar hepimizin... Perşembe Yaylası ile hangi kurumun ilgilendiği pek belli değidir. Kaymakamlık, Belediye veya hangi Bakanlık, yaylaya bir düzen getirecektir. Yapılan düzenlemelede yöre insanın talepleri dikkate alınmamaktadır. Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı mevcut haliyle kabul edilirse, Milli parklar, yaylalar, meralar bir rant alanına dönüştürülecektir. Kemal Düz e.posta: kemaldz@hotmail.com
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © kemal düz, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |